"Ekrandakiler Gerçek Değil"
Oyunculuk ve beden üzerine Derya Alabora ile derya deniz bir söyleşi
Ülkemizde az biraz kadının adı varsa bu isimlerden bir tanesi şüphesiz Derya Alabora’dır. Oyunculuğu, sinema ve tiyatrodaki efsane performanslarıyla çoktan kült hatta klasikler arasına girmiş, öğrencilerinin taptığı bol ışıklı, gerçekten aydın, çok kıvırcıklı, en yürekli, kahkahalı, yenilikçi kadın kahramanlarımızdan Derya Alabora kırmadı, sorularımı cevapladı. Bundan sonra beni kıracaklar bilsinler ki beni Derya Alabora kırmadı, onlar da kim oluyormuş? Ha bu arada soruları hazırlarken yeterince entel görünmek için yırtık hırka giydiğim, saçlarımı kabartıp numarasız gözlük taktığım, kaşkolümle ülke yüz ölçümünü iki kere boynuma doladığım ve insanlarla göz temasını kesip hep boşluğa baktığım kesinlikle doğru değil! Havalarda değilim, resmen havalıyım! Derya Alabora’yla alabora olmanın eşiğindeki söyleşimize gelin, siz de havaya girin zira bir tane daha Derya Alabora yok!
Sesini çok geniş yelpazede karaktere göre deforme eden ve nüansta saklı detaylarla karakterleri çizen çok ender bir oyuncusunuz. Biz sizi tanımıyoruz değil mi, tanıyor muyuz yoksa?
Oyuncu olmanın önemli verilerinden biri bir sürü duyguyu için de barındırmaktır. Öfke, aşırı duygusallık, kontrol, mantık, hırs vs. Bu içimizde ki çok seslilik, bizim mesleğimizin vazgeçilmezidir. Yaptığımız çalışmalar, bu duygularımızı en üst noktalara kadar açmak, onlardan korkmamak ve kendimizle karşılaşmak üzerinedir. Ama herkesin bütün bunlara karşın ayrı ayrı karakteri vardır. Soruna dönersem, benim belirgin bir karakterim var ama bir gün beni kavga ederken, başka bir gün ağlarken, bir başka gün insanlarla son derece mesafeli görebilirsin. Aslında bütün insanlar için geçerli olan bir durumdur ama ben daha uçlarda yaşarım.
Çok farklı tonlarda benzer roller yerine hep başka ve yabancı karakterlere soyunmak nasıl bir duygu? Cesaret mi, meydan okuma mı ya da?
Yukarıda da belirttiğim gibi işimiz karakter yaratmak. Başkalarının hayatlarına girip onların hayata bakışlarını, duygularını bedenimize geçirmek! Eğer gerçekten bunu hakkıyla başarabiliyorsam büyük mutluluk. Tabii ki bunu yapabilmek o kadar da kolay olmuyor bazı karakterleri oynarken duygusal olarak çok yıpranıyoruz. Ben eğer iyi çizilmiş bir karakter varsa, onu bedenime geçirebilmek için her türlü çalışmayı, duygularımla karşılaşmayı korkusuzca yapabiliyorum galiba. Evet meydan okuma olabilir. Uç noktalarda ki karakterleri oynamak büyük bir tatmin duygusu yaratıyor. Bir katili oynayıp seyircinin beğenisini kazandıktan sonra, kızı öldürülen bir anne de ki başarı bence hiç bir meslek de kolay kolay yakalanamayacak garip bir durum. Bir tutku belki de. Bedenimizde ki uçlarda dolaşmak! Farklı karakterlerin duygularını yaşamak aynı zamanda çok eğlenceli!
Oyuncu, izleyicinin varlığını bilinçli bir şekilde unutarak oynarken, sıradan insan gündelik yaşamını sürekli kayıt altına alarak ve izlettirmeye çalışarak yaşıyor. Gösteri toplumlarında oyunculuk zorlaşıyor mu? Herkes oyuncu mu oldu? Oyuncuya ne oldu?
Evet insanlar seyredilmekten çok hoşlanıyor. Hayatlarını, evliliklerini, kavgalarını televizyonda canlı yayında seyirciye sunmak! Belki de sıradanlıklarının biraz olsun dışına çıkmak! Oyunculuktan çok farklı bir duygu bence. Oyunculuk da, ne kadar gerçek karaktere yaklaşırsak, onun içine ne kadar girersek yani ne kadar oynamazsak o kadar iyi oyuncuyuz. Oysa gerçek insanlar televizyonlarda çok abartılı oynuyorlar hiç bir anları inandırıcı değil. Asla gerçek hayatlarında olduğu gibi davranmıyorlar. Ve müthiş bir duygu sömürüsü, ağlamalar, bağırmalar. Bence kötü oyuncular:)
Oyuna hazırlık sürecinde görülen kişilik değişimleri oyuncunun doğru mu yanlış mı yolda olduğuna işarettir? Oyuncu canlandırdığı karakterde ne kadar kalırsa tehlike çanları çalmalıdır? Ya da tehlike iyi midir?
Hiç bir zaman yaşadığımız duygu değişimlerini uzun süre bedenimizde tutmamalıyız. Çünkü bu durum şizofrenik bir şey olabilir. Çok gerçekmiş gibi yapıp, aynı zamanda da bir oyun içinde olduğumuzu unutmamamız lazım. Bizim işimiz başka bir yanıyla delilik tabii ki:) Çok mutlu olduğumuz anlarda çok üzgünmüş gibi yapmak, kendimizi iyi hissetmediğimizde kahkahalar atmak; e biraz garip!
Oyuncu sezgi ve yaratıcılığına ne kadar alan açmalıdır? Karakterin içinde at koşturmak serbest midir?
Ne kadar koşarsa at o kadar iyi. Sezgilerimiz çok önemli karaktere nasıl yaklaşmamız gerektiğini bulmamıza, o karakterin içinde at koşturmamıza yardım edecek. Sonra yaratıcılığımız devreye girecek. Bir sürü duyguyu bedenimize sokup çıkaracağız. En yüksek noktalardan başlayıp gerçek karakteri bulana kadar kendimizi perişan edeceğiz. Ama sonra mutlu son:)
Zihinsel, psikolojik ve fiziksel donanımları açısından oyuncuda neler kesinlikle olmalı, neler olmamalıdır? Askeri okula alır gibi ölçüler olsa sizin kıstaslarınız neler olurdu?
Duygularını uçlarda yaşayan insanlar bizim için çok daha iyi malzeme. Biraz içine kapanık ve utangaç olmak sanıldığının aksine çok ideal! Çünkü utangaç insanlar duygularını içinde biriktirir. Çok dışa dönük insanlar, dışarda fıkra anlatıp taklitler yapanlar oyunculuğa daha uzaktır. Biraz dertli olmak gerekir hayatla. Belki biraz arızalı olmak:)
William Shakespeare ‘Samimi yalancılar özgürdür’ der role girerken…” Ne kadar özgürsünüz ve özellikle bu dönemde ne kadar samimiyet ve özgürlük imkanı var? Var mı?
Evet, samimiyet çok önemli! Seyredilmemizi sağlayan enerji önemli! Enerji, duygularımız gerçek olduğunda ortaya çıkar. Oynadığımız rollerin içine ne kadar girer, gerçek duyguya ne kadar yaklaşırsak yaydığımız ısı o kadar fazla olur. Seyirci bize o kadar inanır. Bu işin en keyifli yanlarından biri de kendi hikayelerimizi anlatmaktır. Ama sorun burada başlar. Hikayeleriniz var olan düzene karşıysa, bir şeyleri eleştiriyorsanız sansür devreye girer. Yasaklamalar başlar. Özgürlüklerin kısıtlı olduğu dönemlerde sanat yapılamaz. Çünkü sanatın özünde eleştiri vardır. Muhafazakar yapılar sanata ve yaratıma karşı çıkarlar.
Oyuncunun enstrümanı ve vitrini kendi bedeni olduğu ve oyunculuk çalışması birebir bedenin devinimini gerektirdiğine göre sağlıksız, deforme ya da norm kabul edilen ölçüler dışında kalanların oyunculuğu baştan bitmiş midir? Yani oyunculuk bedenin dışına çıkabilmekse önce normlar içinde bir bedene sahip olmak ön koşul mudur? (Allah kahretsin bir daha böyle uzun soran kendini bilmezleri! Özür dilerim, af etmezseniz anlarım!)
Popüler kültür bedenlerimize de sahip çıkıyor tabii ki. Sanki yaşamda herkes 90/60/90 mış gibi ekranlarda, perde de süper vücutlu mükemmel fizik de insanlar. Durum böyle olunca hikayeler azalıyor tabii ki. E o vücutlardan oyunculuk çıkarmak da zor. Ağla kendini yerden yere at desen olmaz, faça bozulur. Madene soksan olmaz. İnsanların yerin altında adaleli adaleli dolaşması tuhaf! Demek ki gerçeklik duygusuna hiç gerek yok sen daha önce söylediklerimi çöpe at:)
·Beden özellikleriniz nedeniyle kazandığınız ya da kaybettiğiniz rol oldu mu? Bu faşizan bir tutum değil mi?
E yavaş yavaş oluyor galiba:)
En özlediğiniz, nefret ettiğiniz karakterleriniz hangileridir?
Oynadığım bütün karakterleri sevdim galiba. Çünkü sevmediğim şeyleri kabul etmiyorum.
Gelecek için oynamayı planladığınız, arzu ettiğiniz karakterler var mı? Doyulmaz mı oyunculuğa?
Hem de o kadar çok var ki! .Bu konuda arsızım sanırım:) Daha bir yığın Shakespeare karakteri oynayacağım.
Yeni projeler nelerdir, neden?
Festivale bir oyun yapacağım sanıyorum. Bir de film var görünürde.
Ülkemizde hiçbir iyiliğe yer yoksa da şahane oyuncularımız var, bu bile yeter! Bir Derya Alabora bin belaya güneştir… Ne güzel işte!