Bize De Bekleriz: Frankenstein’s Army

Bize De Bekleriz: Frankenstein’s Army
Kerem Akça, farklı ‘frankenstein’ yorumuyla dikkat çeken filmi ele aldı.Kağıt üstünde yeni milenyumda üretilen frankenstein filmlerinin en iddialılarından… Bu konuda net bir başarı değil. Ama ‘buluntu film’ metodunu doğru...

Kerem Akça, farklı ‘frankenstein’ yorumuyla dikkat çeken filmi ele aldı.

Kağıt üstünde yeni milenyumda üretilen frankenstein filmlerinin en iddialılarından… Bu konuda net bir başarı değil. Ama ‘buluntu film’ metodunu doğru ve verimli uyguluyor. Alt türünde geçen hafta vizyona giren “Frankenstein”dan çok daha parlak ve başarılı bir uyarlama… Alternatif tarih çalışması ve mitolojik okumalarıyla içine alan “Frankenstein’s Army”, ‘Nazi frankenstein filmi’ şablonuyla merak uyandırıyor.

 Eskimiş bir alt tür olmasına ve daha ziyade temelindeki romanla hatırlanmasına karşın ‘frankenstein filmi’nin alanında serbest denemeler devam ediyor. Frankenstein, korku sinemasının ilk dönem canavarlarının en ilkellerindendir. Ama görünen o ki şu sıralar ‘görünmez adam’dan daha popüler ve çevik… Burada ise son yıllarda artan ‘buluntu film’ furyasına el atan bir alt tür ürünüyle yüzleşiyoruz.

 DAR ALAN FETİŞİZMİ

 Savaşların püf noktalarını alternatif tarih çalışmalarına malzeme etmek, günümüzde çizgi roman uyarlamalarında da karşımıza çıkmaya başladı. Burada ise Hitler’in yerine Dr. Frankenstein’i yerleştirmek savaşın yarattığı kıyıma, ırkçılığa, kine, nefrete dikkat çekmeye yarıyor. Nazi yıllarındaki krizi ‘bilim adamı’nın deneyiyle aşmak ilginç bir keşif… “Frankenstein’s Army”, açılış sekansındaki monologtan itibaren kurallarını koyan bir film. Süresi boyunca ‘sıçramalı kurgu’ ile gerçekten kesilmiş sahneleri anlatması bir yana, bunun üzerine ‘renkli ara kare’ler ilave etmesi de normal. ‘Steampunk’ teknolojisiyle ilişkili ‘canavarlar’ yaratmak sanki her şeyin doğal bir sonucu gibi.

 Zira 1940’lardan 16 mm görünümü veren görüntüleri önümüze çıkarma hedefi çok açık. Bu görsel tercihin ortasındaki yırtıkların ‘yapay’ durmasına da şaşırmıyoruz. Bu bağlamda Stalin’in adamının kayıt alma stratejisi bir anlamda ‘totalitarizmin çatışması’na götürüyor bizleri. Film bu çekişmenin üzerine giderken görkemli savaş sahnelerinden ziyade dar alana sıkışmayı seçiyor.

 SAVAŞTA GEÇEN KORKU FİLMLERİNE YENİ BİR EKLEME

 Böylece “Dog Soldiers” (2002), “The Bunker” (2001), “Sauna” (2008) ve “R Noktası” (“Arpointeu”, 2004) gibi savaşta geçen korku filmlerinin arasına katılıyor. Sanki “Vahşetin Çocukları” (“The Boys from Brazil”, 1978) “Dog Soldiers” ile buluşuyor. “Frankenstein’s Army”, Udo Kier’in de rol aldığı “Demir Gökyüzü” (“Iron Sky”, 2012) ile ilginç, belki hınzır bir akrabalık da kuruyor. Aslında kıyamet öngörüsü ve makyaj tutarlılığı adına yüzde yüz bir profesyonellikten bahsetmek mümkün değil. Oyuncular da B-tipi performanslara zaman zaman kayıyorlar. Hatta bu bağlamda filmin İngilizce olmasının açıklanır bir tarafı da yok.

 Ancak yönetmenin Frankenstein’in inine girilene kadar önümüze attığı ‘birleştirilmiş denekler’in ya da ‘yapma canavarlar’ın o noktadan sonra bir ‘kült seyir süreci’ malzemesine dönüştüğü net. Her frankeinstein’ın buna uyum sağlarken kameraya bakması sallantının az olduğu düzeni de sorguluyor. Arka plandaki ‘ötekiler/hilkat garibeleri’nin şekilsizliği filmin yönünü belirliyor. Unreal’ın görsel efektleri, teknolojik açıdan özenli bir yaratıma, nazizimin baskıcılığına dikkat çekiyor.

 KÜLT ALBENİSİ YÜKSEK

 Böylece kült albenisini yükseltirken organların dışarı çıkmasına uzanan ‘kan gölü’ne kayma, ‘splatter film’ (istismar filmi) düşüncesine tutunuyor. Çek Karel Rodan’ın başrol performansı ana yapıya bir ahenk katıyor. Merkezi mekan yoluyla karşımıza sinema tarihine kazınacak bir deneyim çıkıyor. Yönetmenin ise ilerleyen dönemde kendini daha da geliştirip, görkemden kaçmakla kalmayıp elindeki ‘dar alan’ı kullanma konusunda ihtisas yapma ihtimali yüksek.

 Zira burada Chris W. Mitchell ile Miguel Tejada-Flores ikilisinin senaryosu fikir açısından parlak. Frankenstein mitine buluntu filmden bakış atarken o zamanın geleneklerine kaymasına karşın ‘tekil canavar’dan öte bir ‘ordu’ yaratmayı kafaya koyuyor. Böylece kapalı mekanda bir yaratık cümbüşü bizi etkisi altına alırken, filmin temelindeki ‘bayat’lığa bağlı kalmaması da 1940’lar coğrafyasına, 2. Dünya Savaşı arka planına karşın çekici hale geliyor. Elbette bir totalitarizm eleştirisi ve bilimsel deney zenginliği eşliğinde…

 “Frankenstein’s Army”, yeni milenyumda Shelley’nin romanını farklı yorumlayan “Igor” (2008), “Frankenweenie” (2012), “Frankenstein: Ölümsüzler Savaşı” (“I, Frankenstein”, 2013) gibi yaratıcı uyarlamalar arasına katılıyor. Bernard Rose’un David Cronenberg aşığı ‘body horror film’ (‘bedensel korku filmi’) denemesi “Frankenstein”ı (2015) kolayca geride bırakıyor. ‘Steampunk Nazi frankenstein filmi’ olarak kendi köşesinde kült kitlesini bekliyor. Faşist ve totaliter rejim eleştirisi, bilimin gücünü göz önünde bulundurarak devreye sokuluyor.

 Ne durumda?

 Ülkemizde sahibi yok. Bu sebeple DVD’den veya vizyonda izleme şansımız yok gibi şimdilik.

 Künye:

 Frankenstein’s Army

Yönetmen: Richard Raaphorst

Oyuncular: Karel Roden, Robert Gwilym, Alexander Mercury, Luke Newberry, Joshua Sasse, Hon Ping Tang

Süre: 84 dk.

Yapım yılı: 2013

 Not: Bu bölümdeki filmler, ya uluslararası festivallerde ya da yurt dışında piyasaya çıkmış orijinal DVD’lerinden izlenerek yazılmaktadır. Bu yasal durum, diğer yazdığım filmler için de geçerlidir.

Habertürk