Ahmet Ümit: Siyasal İslam ile derin devlet uzlaştı
Ahmet Ümit, siyasal İslam düşüncesinin 20 yılda bir yıkım ve iflas getirdiğini belirterek “Tarih, bir yapıyı çöpe attı. Benim en büyük umut kaynağım bu. Artık demokratik bir Türkiye mümkün” dedi. Türkiye’de sofistike cinayetlerin Batı’dakinin aksine bireyler tarafından değil, devlet ve örgütler tarafından işlendiğini söyleyen Ümit, 2017 yılında Sabah gazetesine verdiği söyleşiye ilişkin eleştirileri de yanıtladı. Ümit, “Bu ülke ne sadece iktidarın ne de muhalefetin, hepimiz aynı gemideyiz’ sözleri için” sözlerini, Gezi’den sonra kamplaştırma stratejisi yürüten Recep Tayyip Erdoğan’ın elinden o silahı almak için söylediğini savundu.
'Siyasal İslam ile derin devlet uzlaştı'
Kısa Dalga’da Zor Soru programında Kemal Göktaş'ın konuğu olan Ümit, Sis ve Gece romanının 25. Yıl özel baskısı yapılması ile ilgili olarak “Sis ve Gece’de devletin içindeki iki grup çatışıyordu. Bunlar askerler ve sivillerdi o dönem için. Bugün devletin içinde siyasal İslam’dan gelen bir grupla eski derin devlet uzlaşmış durumda” dedi. “Siyasal İslam düşüncesinden demokratik bir yapının çıkma ihtimali son derece zor. İmkânsız demiyorum ama çok zor. Başından beri de inandırıcılıkları yoktu” ifadelerini kullanan Ümit, özetle şunları söyledi:
'Sofistike cinayetleri devlet ve örgütler işler'
Türkiye'de işlenen cinayetleri inceledim. Bizde sofistike cinayeti devlet ya da örgütler işler. Bireylerin derinden derine düşünüp, inceden inceye düşünüp sofistike cinayetler işlemesi yok denecek kadar azdır. Bu da insanların birey olmamasıyla ilgili.
'Tayyip Erdoğan’ın elinden kamplaştırma silahını almak için o cümleyi kurdum'
(Sabah gazetesine 2017 yılında verdiği söyleşide söylediği ‘Sadece iktidarı eleştirmekle muhalefet yapılmaz, doğru icraatların desteklenmesi gerekir. Bu ülke ne sadece iktidarın ne de muhalefetin, hepimiz aynı gemideyiz’ sözleri için)
Tayyip Erdoğan Gezi olaylarından sonra, bir strateji değişikliğine gitti siyasette. O strateji değişikliği şuydu: Kamplaştırmak, bölmek… ‘Yüzde 50'yi evde zor tutuyorum’ sözünü ilk Gezi olayları sırasında kullandı ve bu strateji tuttu. Yani kendi kitlesini sürekli konsolide etti. Benim kullandığım cümle tümüyle bunu yıkmak içindi. Yani Tayyip Erdoğan'ın elinden bu silahı almak için kullandığım bir cümleydi bu. Benim yapmaya çalıştığım şey, işte bu kamplaştırmayı ortadan kaldırmak, yok etmekti.
İnsanlar diyor 'Sabah Gazetesi'ne niye röportaj verdin?' Niye vermeyeyim? Her yerde konuşmamız gerekmiyor mu? Benim her yerde çıkıp anlatmam gerekmiyor mu? Nerede anlatacağım? O dönem muhalefetin pek de aktif olmadığını, pasif olduğunu da görebiliriz. Dolayısıyla burada söylediğim şeyin hepsine şu anda da katılırım ama bugün olsa aynı gemideyiz lafını kullanmam.
Bugün aynı söyleşiyi vermem. Pişman değilim ama bugün vermem. Çünkü o gün bu kadar değildi. Bugün vermem, geldiğinde vermiyorum. Aradıklarında vermiyorum.
'Artık demokratik bir Türkiye mümkün'
20 yıl önce siyasal İslamcıların bir tezi vardı: Cumhuriyet düşüncesi Türkiye'ye bir şey vermedi, Cumhuriyet düşüncesi tıkandı, bir yere geldi. Aslında bizler de solcular da böyle bir eleştiri getiriyorduk. Ama onlar Cumhuriyet’in yerine siyasal İslam'ın gerektirdiği bir politik yapıyı önermeye çalıştılar. Fakat bu 20 yıl, bunun tümüyle bir yıkım, bir iflas olduğunu, ülke için son derece yanlış bir politik seçim olduğunu bize gösterdi. Artık buradan yeni bir yapıya çıkmak mümkün. Buradan yeni bir Türkiye, Demokratik Türkiye'yi kurmak mümkün. Beni umutlu kılan şey bu. Tarih bir yapıyı 20 yıllık bir süreç içerisinde bir düşünceyi kaldırıp çöpe attı, bitirdi. Demokratik Türkiye'yi savunan sadece sol değil, çok geniş kesimlere, büyük bir cepheye görev düşüyor. Bunu da işte bu cephe sağlayabilirse gerçekten de daha demokratik bir ülke kurmak mümkün.