Yıldız Tar: LGBTİ’lerin varoluşu hedef alınıyor; vardık, varız, var olacağız!
Ankara Valiliği’nin “toplumsal hassasiyet ve duyarlılıklar”, “kamu güvenliği”, “genel sağlık ve ahlakın korunması” ve “başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması” gerekçeleriyle şehirdeki LGBTİ etkinliklerini yasaklamasının üzerinden bir aya yakın süre geçti. Bu süre zarfında Beyoğlu Kaymakamlığı da bir etkinliği bir günlüğüne yasakladı. Birçok şehirden LGBTİ’leri hedef alan keyfi uygulama haberleri geliyor.
Ortada çok ciddi bir hukuksuzluk ve hak ihlalleri silsilesi var. Açıklama ile “toplumsal hassasiyet ve duyarlılıklar”, “kamu güvenliği”, “genel sağlık ve ahlakın korunması” ve “başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması” gibi iddialarla hem LGBTİ’lerin temel hakları ihlal ediliyor hem de Ankara başta olmak üzere yurt genelindeki LGBTİ’ler hedef gösteriliyor, nefrete ve ayrımcılığa açık hale getiriliyor.
LGBTİ TOPLUMUNU TEHLİKEYE ATIYOR
Cumhuriyet'te yayınlanan Yıldız Tar'ın yazısına göre, yasak kararının kendisinin ayrımcı, “toplumsal hassasiyet” ve “genel ahlak” gibi muğlak kavramlar üzerinden olmasının yanı sıra süresiz olması da bu hukuksuzluğun tuzu biberi. Valilik bu açıklamasında kamu güvenliğini gerekçe gösterirken hem o kamunun hem de toplumun çok önemli bir parçası olan LGBTİ toplumunu tehlikeye atıyor. Deyim yerindeyse LGBTİ’leri savunmasız ve tehdide açık hale getiriyor.
SADECE LGBTİ'LERİ DEĞİL TEMEL İNSAN HAKLARINI İLGİLENDİREN BİR MESELE
Süresiz dendiğinde, bu yasağın bitimi için bir tarihin söz konusu olmaması anlamı çıkıyor. Oysaki böylesi kapsamlı, esasında salt etkinlikleri yasaklamakla yetinmeyip LGBTİ varoluşunu ve kimliğini hedef alan bir yasağın hem gerekçelerini hem de süresini öğrenmeye hakkımız olmalı. Ortada LGBTİ’lerin örgütlenme ve örgütlü biçimde kendini ifade etme özgürlüğüne tartışmasız bir saldırı var. Ve bu ihlal aslında sadece LGBTİ’leri değil genel anlamda temel insan haklarını ilgilendiren bir mesele.
Adeta bir torba yasak ile LGBTİ’lerin varoluşu hedef alınıyor. Hiçbir gerekçe temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilmesini izah edemez. Hele hele böylesi muğlak ve ayrımcı gerekçeler hiç izah edemez.
Ankara Valiliği Kaos GL’nin her yıl barışçıl bir şekilde düzenlediği 17 Mayıs Uluslararası Homofobi ve Transfobi Karşıtı Gün yürüyüşünü de 2016 yılında yasaklamıştı. Yine “birtakım toplumsal duyarlılıklar”ı gerekçe göstererek yürüyüşün yapılmasını “uygun bulmayan”, yürüyüşün güvenliğini sağlamayı reddeden Valilik, bu kararına gelen yürütmeyi durdurma kararını da Bölge İdare Mahkemesi’ne itiraz ederek kaldırtmıştı.
Aynı şekilde üç yıldır İstanbul’daki LGBTİ+ ve Trans Onur Yürüyüşleri tehdit ediliyor, yasaklanıyor, polis saldırısı ile karşılaşıyor.
MEDYA DA BİR PARÇASI
Bunun yanı sıra son süreçte medyada ciddi bir nefret kampanyası ile karşı karşıyayız. LGBTİ’lerin “sapkın” ilan edilmesi birtakım medya organlarının yayın politikası haline geldi.
Dolayısıyla halihazırda yaşam hakkı, ifade ve örgütlenme özgürlüğü başta olmak üzere LGBTİ’lerin temel hak ve özgürlüklerine baskının yoğunlaştığı bir dönemden geçiliyor. Öte yandan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Rusya’daki Onur Yürüyüşü’nün engellenmesi ve yürüyüşe yapılan saldırıyla ilgili Alekseyev v. Rusya kararı bulunuyor. Mahkeme 2006, 2007 ve 2008 Moskova Onur Yürüyüşleri’nin yasaklanmasının 11. maddeyi açıkça ihlal ettiğine karar verdi. AİHM, bu karar ile toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının yasaklanmasının meşru bir amaca dayanıp dayanmadığına veya kanunla düzenlenip düzenlenmediğine bakmayı demokratik toplumun gereği açısından gereksiz gördüğünü ve 11. maddenin gösterinin konu ve amacından rahatsız olabilecek veya göstericilerle aynı fikirde olmayan kişilerin saldırılarına karşı korumayı da içerdiğini yineledi. Mahkeme sadece riskin varlığının gösteriyi yasaklamak için yeterli olmadığını, yetkililerin potansiyel saldırılara ilişkin gerekli önlemleri alması gerektiğinin altını çizdi. Bu bağlamda bırakın yürüyüşü, kapalı salon etkinliklerinin dahi yasaklanması Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası sözleşmelere aykırı.
İPTAL DAVASI AÇILDI
Hem Kaos GL Derneği hem de Pembe Hayat Derneği ayrı ayrı kararın iptali ve yürütmesinin durdurulması istemli dava açtı. Bu tutarsız kararın yargı sürecinde giderilmesini ümit ediyoruz. Dernek olarak yasak kararına karşı hukuki mücadelemizi sürdürüyoruz. Bu yasak kararı dernek faaliyetlerimizin de ciddi ölçüde kısıtlanması anlamına geliyor. Bu kısıtlama hem derneğin hem de aslında LGBTİ’lerin kendilerini ifade edebilecekleri alanları daraltıyor ki nefret saldırılarının bu kadar yoğun olduğu ülkemizde kendini ifade edebilecek güvenli alanların varlığı su içmek gibi çok temel bir ihtiyaç. Korumakla görevli bir kurumun ayrımcılığa imza atması ise kabul edilebilir değil.
VARDIK, VAR OLACAĞIZ
Aslına bakarsanız ortada eşi benzeri görülmemiş bir yasak söz konusu. Bu yasak, heteroseksizmin yok etme, görünmez kılma arzusunun en net ve yine aslında yasağın mahiyeti düşünüldüğünde tutarsız bir dışavurumu. Şu aşamada LGBTİ haklarını savunmak nefret ve ayrımcılık ideolojilerinin toplumu yeniden ve yeniden tasarlama arzusuna karşılık bir yandan da hem toplumu hem de bireyi savunmak anlamına geliyor.
LGBTİ’ler bu toplumun olağan ve aslında gayet de sıradan bir parçası. Ortada öyle iddia edildiği gibi “toplumsal hassasiyetleri provoke edecek” bir durum yok. Zaten herhangi bir kimlik, kendine dair bir özellik, var olma biçimini nasıl hassasiyetleri provoke edebilir ki? Haliyle basit bir hakikati her fırsatta yinelemeye devam etmekten başka çare yok: Buradayız, vardık, varız, var olacağız!