Korkut Boratav: Ortak bir muhalefet inşa edilebilir

Korkut Boratav: Ortak bir muhalefet inşa edilebilir
"Bu iktidarı frenleyecek tek unsur, Hayırcı kalabalık bloku 'yeter artık' platformunda bir arada tutmaktır"

Türkiye'deki iktisat biliminin duayen ve üretken hocalarından iktisatçı Prof. Korkut Boratav, GazeteDuvar'da İrfan Aktan'a konuştu. Boratav, laik-demokrat Kürt hareketiyle “aydınlanmacı Kemalistler” ve bunun ortasında kalan muhaliflerin tek seçeneğinin de ortak muhalefette olduğu görüşünde.

Boratav'ın açıklamalarının bir kısmı şöyle:

AKP şu an milliyetçi sağla ittifak halindeyken CHP ise sola yakınlaşma konusunda bir hayli mütereddit. Mevcut tabloyu, söyleşimizin başından itibaren anlattığınız sürecin neresine koyuyorsunuz?

Öyle bir noktaya geldik ki, AKP’nin iki önceliği var. Birincisi hukuken ve de-facto İslamcı bir rejime geçmek istiyor. Hukuk adımlarıyla da fiilen de bu rejime geçiyor. Sokak yoluyla, belediyeler yoluyla, KHK’larla, yasal ve yönetmelik değişiklikleriyle geçiyor. Okullara mescit, eğitim müfredatının revizyonu, müftülere nikâh yetkisi gibi şeklî, yasal veyahut mevzuat revizyonları yapıyor. Öte yandan da toplumu İslamî hayat tarzına hakimiyet kazandıracak eylemlere yönlendiriyor. Dekolteli kadınlara yönelik saldırı sistematik oluyorsa, bu böyle bir eğilimin ürünüdür.

Yani bu tür saldırılar planlı mı yapılıyor?

Planlı değil. Ama Gülen hareketiyle ittifak projeleri çökünce, yaratılan boşluğu diğer cemaat ve tarikat örgütlenmeleri dolduruyor. Böylece yeni bir ittifak kuruluyor. Cemaat ve tarikatların militanlarıyla AKP arasında göbek bağı var. Bu militanların bir kısmının kadınları taciz olaylarına katılmaları yukarıdan gelen bir talimatla olmaz. Zaten doğal bir sonuçtur bu. Böylece yavaş yavaş “İslami tarz, toplum hayatına renk verecektir” diyecekler. “Evlerinin içinde ne halt ederlerse etsinler, perdeleri kapatmak, eve girip çıkanların düzgün olması şartıyla”, “nikâhsız kız-erkek beraber oturmama şartıyla” diyecekler. E, bunu talimatla, yönetmelikle hayata geçiremeyeceklerine göre, İslamcı teorisyenlerin gözdesi olan Şerif Mardin’in “ne halt etmişim ben” dercesine meslek hayatının sonlarına doğru keşfettiği “mahalle baskısı” gündeme gelecektir.

AKP’nin iki önceliği olduğunu söylemiştiniz. Birinci öncelik de-facto bir İslamcı rejimse, ikincisi ne?

Cumhurbaşkanına süresiz dokunulmazlık. Son Anayasa değişikliği, sürekli seçilmesi şartıyla bu dokunulmazlığı getiriyor. 2013 Aralık ayında Gülen hareketi ile AKP arasındaki ihtilafın ürünü olarak ortaya saçılan yolsuzluk belgelerinin takibi, yargıya taşınması, yukarıdakilerin kesinlikle önlemeye kararlı olduğu bir şeydir. Bu da üstü tamamen açılmamış olan belgelerin içeriğinin tahammül edilemez unsurlar taşıdığı ihtimalini akla getiriyor. Sonuç itibariyle soru şudur: Türkiye toplumu bu iki unsuru, yani de-facto bir İslami rejime geçişi ve yolsuzlukların üstünün kapatılmasını istiyor mu istemiyor mu?

Sizin bu soruya vereceğiniz yanıt nedir? Türkiye’de bu iki unsuru reddedecek düzeyde bir toplumsal muhalefet alanı kaldı mı?

Bu iki önceliğe karşı çıkabilecek bir profil var ama bu sol bir profil değil.

Nasıl bir profil?

Solu da içeren başka tür bir profil var karşımızda. Birinci soru şu: Yolsuzluklara karşı çıkıyor musun? “Yolsuzluğa herkes karşı çıkar” diye kolayca cevap veremezsin. Yolsuzluklara karşı çıkmak için güçlü bir yurttaşlık bilinci lazım. Türkiye toplumu bu noktada bir burjuva aydınlanmasını dahi tamamlayamamış olmanın sancısını çekiyor. “Ey Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, bir kere hepiniz bu devleti ayakta tutan vergi mükelleflerisiniz” dediğinde, “ne demek, ben vergi mükellefi değilim, vatandaşım” diyecek. Öyle bir bilinç yok. Halk, devleti sırtında taşıdığının farkında değil. Bir kere bu bilinci sabah-akşam vurgulamak lazım. İkinci husus şu: İslamcı rejime taraftar mısın, değil misin? İslamcı rejime geçiş projesinin karşı söylemi bunlardan oluşur: Cumhuriyetçilik mi, İslamcılık mı? Köşeli soralım: Atatürk mü, Abdülhamit mi? Çok evlilik mi, medeni kanun mu? İmam Hatip Okulları mı, laik-bilimsel eğitim mi?

Bu sorular sorulduğunda ortaya çıkan muhalefet profilinin unsurları neler?

Bir uçta “vatan bölünmez” diye tutku içinde olan milliyetçi ama belki bağımsızlıkçı kanatlar var. Bunun ucu “laik MHP’lilere” kadar uzanır. Peki bu muhalefet profili Kürt hareketinin laik ve demokrat öğelerini içeriyor mu, içeriyor. “Cumhuriyeti mi, İslamcı rejimi mi istiyorsun” sorusuna Kürt hareketinin laik ve demokrat öğelerinin ne yanıt vereceğini referandumdaki “Hayır” oyları üzerinden çıkarsayabiliriz.

Fakat milliyetçilerle Kürt hareketi arasındaki makasın kapanması, ortak cephede buluşmaları söz konusu bile değil.

Evet, bırak uzlaşmayı, bunlar kavgalı zaten. Keza bu iki kesim arasında çok geniş bir profil daha var: Sosyalistler, aydınlanmacı Kemalistler ve İslamcı tutkuya saplanmamış liberaller. Bunlar da kendi aralarında kavgalı ve bana kalırsa bu kavgada ölçüyü kaçırıyorlar. Sosyalist arkadaşlarımız sabah-akşam “niye yetmez ama evet dedin” kavgası yapıyor. Tamam, yetmez ama evet diyenler özeleştiri yapsınlar ama bizim sol Kemalistler de başka türlü bir özeleştiri yapsınlar.

Nasıl bir özeleştiri yapmalılar?

Silahlı kuvvetlerin bugün iktidarla kesin ittifak içinde sol dahil her şeyi ezen bir politikaya angaje olduklarını söylesinler. İslamcı rejimin koltuk değneği görevini üstlendiklerini algılasınlar.

Ulusalcı kesimi kastediyorsunuz…

Tabii, onları kastediyorum. Sonuç itibariyle bu unsurlardan bir cephe oluşmaz ama bir muhalefet oluşabilir. Muhalefeti “yolsuzluklar ile İslamcı rejim mi”, “düzgün bir devlet ve cumhuriyet mi” ikilemi üzerine kurarsan, yenilgiye uğratma ihtimalin doğar. Bu iktidarı frenleyecek tek unsur, Hayırcı kalabalık bloku “yeter artık” platformunda bir arada tutmaktır. CHP şu kararı vermeli: Cumhuriyetçi mi olacak, liberal mi? Bu ikisi uzlaşmaz.

Neden?

Liberallik İslamcılık gerektiriyor çünkü. Eğer hakiki cumhuriyetçiysen, aydınlanmacı cumhuriyetçiysen, Kürt hareketiyle de çözüm arayacaksın.