'İklim Değişikliği Kitlesel İmha Silahlarından Daha Tehlikeli'
TÜSİAD’ın düzenlediği COP 21 Paris Değerlendirme Toplantısı’nda, iş dünyasına önemli bir sorumluluk yüklediğine dikkat çekilen iklim değişikliğinin, kitlesel imha silahlarından daha da önemli bir tehdit olduğu uyarısı yapıldı.
Birleşik Krallık Ankara Büyükelçiliği Refah Fonu İşbirliği, REC Türkiye Bölgesel Çevre Merkezi ve Amerikan Büyükelçiliği desteği ile yapılan toplantıda, TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Cansen Başaran Symes, düşük karbonlu ve iklim değişikliğine dirençli bir ekonomiye geçişin gerekliliğini vurguladı.
Cansen Başaran Symes açılış konuşmasında, “Büyüme, yaşam kalitesi ve iklimin korunması hedeflerinde dengeyi sağlayamadık. Maalesef küresel ısınma yaşam alanımızı ve temel yaşam kaynaklarımızı tehdit eder boyutlarda” diye uyardı.
Symes, “Tükenen doğal kaynaklar, sayısı giderek artan doğal afetler, farkındalık artmış olsa da ürkütücü boyutlara ulaşan yoksulluk, ekonomik faaliyetlerin çevresel ve sosyal açıdan artık mevcut biçimiyle sürdürülemez olduğunu gösteriyor” diye konuştu.
Symes, son 50 yılda ortalama sıcaklık artışının 1 santigrat dereceye yaklaştığını, 2.7 milyar insanın su sıkıntısı yaşadığını ifade etti ve ekledi:
“Son 20 yılda çoğunluğu iklim değişikliği nedeniyle gerçekleşen doğal afetlerin yol açtığı zarar 2.3 trilyon doları buldu, bir yılda göç eden insan sayısı 22 milyonu aştı.”
Symes, “Dünya Ekonomik Forumu tarafından yapılan küresel risk araştırmasında iklim değişikliği, önümüzdeki 10 yıl için, kitlesel imha silahlarından daha da önemli bir tehdit olarak birinci sırada konumlandırıldı” diye vurguladı.
Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri kapsamında dünya liderlerinin 2030 yılına yönelik 17 hedef ortaya koyduğunu belirten Symes, Türkiye’nin ise sadece sekiz göstergede iyi ve üzeri not aldığını açıkladı.
TÜSİAD Başkanı, iklim değişikliğinin kökeninde tarihteki en yüksek seviyeye ulaşmış olan sera gazı emisyonlarının olduğunu söyledi.
Symes, “Sera gazı emisyonlarının azaltılması, üretim ve tüketim süreçlerinde, yaşam biçimimizde değişim demek: yani ulaşımdan, gıdaya, enerjiden, sanayiye kadar birçok alanda üretim ve tüketim süreçlerini çevresel maliyetleri göz önüne alarak yeniden tasarlamak demek” diye vurguladı.
Bu çerçevede, atık yönetimi ve enerji verimliliği gibi alanlardaki yeni yaklaşımlardan doğan “döngüsel ekonomi olgusu”na değinen Symes, atıkların yeniden kullanılması, ürünün kendisinin ya da yan ürünlerin hammadde veya yakıt olarak yeniden ekonomik döngü içine girmesi gibi yatırım planlamalarının gerektiği çağrısı yaptı.
Symes, özel sektörün de bu yatırımlar için öngörülebilirlik ve politikalarda uyum ihtiyacı gibi konuları göz önüne alması gerektiğini belirtti ve ulusal düzeyde İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planı’nın gözden geçirilmesini ilk adım olarak önerdi.
Toplantıda, TÜSİAD’ın 45. yılında bir projeyle, politika yapıcılara yönelik bir etki değerlendirme çalışması gerçekleştirmeyi hedeflediği öğrenildi. Sözlerine son verirken Symes, Davos Forumundan bir alıntı yaparak, “Bir planınız yoksa, hedefler sadece dileklerdir” dedi.
“Düşük karbon ekonomisi, iş ve yatırım fırsatları demek”
İngiltere Başkonsolos Yardımcısı Rafe Courage da bir konuşma yaparak “Fosil yakıtlara bağımlı olmayan ekonomik sisteme geçiş, bir fırsat” diye konuştu.
Courage, düşük karbon ekonomisine geçişin, ulaştırma, finans, enerji ve teknolojide, istihdam ve yatırım fırsatları sunacağını belirtti. Birleşik Krallık’ta düşük karbon ekonomisine dönüşüm kapsamında 1 milyon kişiye iş olanağı sağlandığı, GSYH’nın yüzde 7 oranında arttığı ve 11 milyar pound ithalat yapıldığını vurguladı.
Courage ayrıca, Birleşik Krallık’ın refah fonunu yeniden yapılandırıp düşük karbon ekonomisini başlıca destek alanları arasında tanımladığını duyurdu.
“2016, ekonomik dönüşüm için eylem yılı olmalı”
Fransa Büyükelçisi H.E. Charles Fries da, “2015’te Fransa ve Türkiye’de gerçekleşen saldırılarla sarsılmış olsak da, COP21 bize umut verdi” dedi. Fries, 2016’nın, ekonomik dönüşümde momentumun devamı için eylem ve uygulama yılı olması gerektiğini söyledi.
İlk adımın ise 22 Nisan’da New York’ta COP21’de uzlaşılan anlaşmayı imzalamak ve siyasi iradeyi sürdürmek olacağını ekleyen Fries, Türkiye Dışişleri Bakanlığı ile, çevre hedefleri kapsamında finansal ve teknolojik dönüşüm için yakın temasta olduklarını açıkladı.
Fransa Büyükelçisi, İzmir ve İstanbul’da karbon emisyonu ile mücadeleye uygun ulaştırma mekanizmalarını kurmak için Ankara ile işbirliği içinde olduklarını ifade etti.
“Göç ve çatışmalar, iklimden bağımsız değil”
İklim Değişikliğiyle Mücadeleden Sorumlu Eski Avrupa Komisyonu Üyesi, Danimarka Eski Çevre Bakanı Connie Hedegaard, sorunun küresel olduğunu söyleyerek, çabaların da küresel olması gerektiği çağrısı yaptı.
Hedegaard’a göre, “uygulamaya geçilmesi” anahtar önemde ve iklim değişikliği karşısında sürdürülebilir bir ekonomik büyüme modeli, kolay olmasa da “gerekli ve hayata geçirilebilir” bir hedef. Hedegaard, “önce büyüyelim sonra temizleyelim” anlayışının büyüme açısından çok maliyetli olduğunun fark edildiğini belirtti.
Bu açıdan, “COP21 sadece hükümetlere değil, iş dünyası ve belediyelere de yükümlülükler getiriyor” dedi.
Connie Hedegaard, konuşmasında “Göçmen sorunu ve güvenlik endişeleri varken iklim meselesi bekleyemez mi?” eleştirilerine de yanıt getirdi:
“İklim sorunu zaten bir süredir bekliyordu. Asıl ironi şu: Bu endişeler iklim sorunundan bağımsız değil” dedi ve Suriye örneğinde, iç savaşın sebepleri arasında iklim değişikliği temelli kuraklığın getirdiği göç dalgası olduğunu sözlerine ekledi.
ABD Büyükelçisi John Bass’ın, iş dünyasından isimlerin ve STK’ların da katıldığı toplantıda, İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi, T.C. Dışişleri Bakanlığı Hukuk Danışmanı Dr. Nilüfer Oral, Massachusetts Institute of Technology (MIT) Enerji ve Çevre politikaları Araştırmaları Merkezi İcra Direktörü Michael A. Mehling gibi isimler, konuk konuşmacı olarak yer aldı.