Barış Terkoğlu'ndan tarihi savunma: Gerekirse betona gömüleceğiz ama bu çeteye teslim olmayacağız

Barış Terkoğlu'ndan tarihi savunma: Gerekirse betona gömüleceğiz ama bu çeteye teslim olmayacağız
Libya'da şehit düşen MİT mensubunun belediye başkanı ve birçok yurttaş dahil katıldığı, kamuya açık cenaze törenini haberleştiren Odatv'nin Haber Müdürü Barış Terkoğlu tutuklandı. Terkoğlu, tarihe geçecek bir savunma yaptı.

Libya'da şehit düşen MİT mensubunun belediye başkanı ve birçok yurttaş dahil katıldığı, kamuya açık cenaze törenini haberleştiren Odatv'nin Haber Müdürü Barış Terkoğlu tutuklandı. Terkoğlu, tarihe geçecek bir savunma yaptı.

Üzerine atılı suçu kabul etmediğini söyleyerek savunmasına başlayan Terkoğlu, "Ben 9 yıl öncesinde bu zamanlarda bu mahkemelerde savunma yaptım ve tutuklandım, yıllar sonra o yargılama bizim karşımıza kumpas olarak çıktı" diyerek 2011 yılında Gülen Cemaati'nin kumpasıyla açılan Odatv davasını hatırlattı.

İktidar içindeki çetelerin hedef göstermesiyle yargının harekete geçtiğini öne süren Terkoğlu, "Bunun tek bir sebebi vardır çünkü biz yazdığımız yazılar ile haberler ile korkup kaçmadan duruşumuz ile tıpkı dün yaptığımız gibi bugün de kendilerini devleti yuva bilmiş çeteleri açığa çıkardık. Delillerini sunduk, bir aydının yapması gerekeni yaptık, ben bu mahkeme kararını hiç önemsemiyorum." diyerek bu tarz yargılamaların sonunun tezgâhı kuranların eline dolaşacağını bildiğini ifade etti.

Terkoğlu savunmasına haberin içeriğinde MİT kanununa göre suç teşkil eden bir durum olmadığını vurgulayarak devam etti. Türkiye'nin büyük şehirlerinden birinde, belediye başkanı ve siyasiler dahil birçok yurttaşın katıldığı açık bir cenazeyi haberleştirmenin, üstelik bir milletvekili Meclis kürsüsünden şehit olan MİT mensubunun adını da söylemiş olmasına rağmen suç teşkil etmediğini belirten Terkoğlu, "Türkiye’nin büyük şehirlerinden birinde belediye başkanının siyasi parti yöneticilerinin, orada yaşayan bütün vatandaşlarının katıldığı bir cenaze töreni devletin nasıl gizli kalması gereken bir bilgisi olabilir?" ifadelerini kullandı.

Terkoğlu, Fethullahçıların yargıya çöktüğü dönemde MİT mensuplarının kişisel bilgilerinin çarşaf çarşaf medyada servis edildiğini hatırlatarak, "Beni bu ülkenin kurumlarına kurulmuş kumpasları o gün açığa çıkardığım gibi bugün de açığa bugün de açığa çıkarmaya devam ettiğim için mi yargılayacaksınız? MİT kanununu bilmiyorlar dedim, belki de bilmek işlerine gelmiyor. Zira benim birlikte yargılandığım MİT’çi yalnız değildi. Ergenekon davasında, KCK davasında, MİT TIR’ları kumpasında, 7 Şubat kumpasında, MİT mensuplarının bütün özel hayatları bu adliyenin önünde gazetecilere dağıtıldı. Ve o bilgiler çarşaf çarşaf yayınlandı. Sadece Fethullahçı çete tarafından değil daha birkaç hafta öncesinde bu adliyeden hatta bu iddianame gibi talebi yazan savcıdan 7 Şubat kumpası iddianamesi çıktı" dedi.

Terkoğlu, tarihe geçecek savunmasını "Gerekirse betona gömüleceğiz, ama bize bir haber bahanesi ile bu tezgahı kuran çeteye teslim olmayacağız. Gerekirse bir daha güneş yüzü görmeyeceğiz. Yargıyı kendi hesaplarına meze eden yapılanmalar ile mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz" diyerek tamamladı.

İşte Terkoğlu'nun savunması:

"Bahse konu haber içeriği ile ilgili üzerime atılı suçu kabul etmiyorum burada hukuki bir yargılama olduğunu varsayarak savcılık aşamasında bir savunma yaptım. Ben bu soruşturmada evimden alındığım andan çok daha öncesinde burada sanık olarak bulunacağımı biliyordum. Bunu avukatıma da önceden haber verdim. Üstelik burada şüpheli olmamın bu haber ile ilgisi olduğunu da düşünmüyorum, bu haber beni burada bu mahkemelerde sanık yapabilmek için üretilmiş bir bahanedir. Ben 9 yıl öncesinde bu zamanlarda bu mahkemelerde savunma yaptım ve tutuklandım, yıllar sonra o yargılama bizim karşımıza kumpas olarak çıktı, bugünse sadece adı değişmiş bir zihniyet eli ile bana ve bize tezgah kurulmuştur, bunu söylememdeki amacım 9 yıl öncesinde daha hakkımda soruşturma bile açılmamışken bugünkü iktidarın desteklediği Fethullahçı yapılanma beni günlerce hedef gösterdi. Hakkımda daha soruşturma bile yokken iddianameleri yırtıp bu salonlardan çıktım.

Bugün de daha dün bu haber girmeden çok daha önce günlerdir iktidar içindeki bizim deşifre ettiğimiz çeteler bizi hedef gösterdi, yargılanmamızı defalarca dile getirdiler, hakkımızda mahkeme kararları verdiler, yetmedi TV ekranından Almanya’daki Kızılordu örgütü gibi önce hapse atılıp sonra hapiste infaz edilmemiz gerektiğini söylediler, bütün bunlar olurken memleketin bir tane savcısı bir tane yargı mensubu çıkıp bir yurttaşını korumak için adım atmadı, bu haber sadece hakkımda verilmiş olan cezalandırmanın yargı aracı kalınarak yargı yapılarak üstüme bindirilmiş halidir. O gün nasıl o yargılamayı hazırladılarsa bugün de bu yargılamayı hazırladılar. Bunun tek bir sebebi vardır çünkü biz yazdığımız yazılar ile haberler ile korkup kaçmadan duruşumuz ile tıpkı dün yaptığımız gibi bugün de kendilerini devleti yuva bilmiş çeteleri açığa çıkardık. Delillerini sunduk, bir aydının yapması gerekeni yaptık, ben bu mahkeme kararını hiç önemsemiyorum. Zira ben asıl kendi tarih mahkememde bu tür yargılamaların sonunun bu tezgâhları kuranların eline dolaşacak şekilde çıkacağını adım gibi biliyorum.

Dün nasıl bir çete yargıyı kendi önünde engel gördüğü bizleri üstünde sopa olarak kullandıysa bugün de yargıya baskı kuranlar aynı sopayı bizim üzerimizde kullanıyorlar, herkes şunu bilmelidir ki bir ülkede benim gibi sade bir yurttaşın hukuk güvenliği yoksa hiç kimsenin hukuk güvenliği yoktur. Benim bu mahkemeye çıkarılma nedenim bir tane haberdir. Burada savunma yapmaya zorlanmamın nedeni bir gazetecinin hassasiyet ile hazırladığı haberi yayınlayan kurumun haber müdürü olmamdır. Ben gazeteciliği sorgulamaları bu hale dönüştüren kimselerden öğrenmedim. Nasıl gazetecilik yapılacağını bu iddianame gibi taleplerden mahkeme kararı gibi sevk yazılarından öğrenecek değilim. Bugün bu talebe konu olan MİT kanunu bu adliye salonundaki bazı yargı mensuplarının bilmediğine eminim. Bundan 9 sene öncesinde ben bu salonlarda bir MİT yöneticisi ile sanık oldum. O MİT yöneticisinin adını vermiyorum. O MİT yöneticisi daha mahkeme önüne bile çıkarılmadan cezaevinde katledildi. O katliamın hesabını sözüm ona bugünkü hukuk adamları gelip sormadı. Ama ben sordum. O gün benim de yargılandığım MİT mensubunun adı soyadı, ailesinin adı adresi kimlik numarası fotoğrafı, kitaplığındaki kitaplar, müzik kasetleri, iddianamelere konuldu, medyaya servis edildi. Bunun yanlış olduğunu ben savundum.

Merak ediyorum; yaşı benden büyük hukuk adamları Odatv davasındaki MİT yöneticisi katledilirken neredeydiler. Beni bu kadar korkak olmadığım için mi yargılayacaksınız? Beni bu ülkenin kurumlarına kurulmuş kumpasları o gün açığa çıkardığım gibi bugün de açığa bugün de açığa çıkarmaya devam ettiğim için mi yargılayacaksınız? MİT kanununu bilmiyorlar dedim, belki de bilmek işlerine gelmiyor. Zira benim birlikte yargılandığım MİT’çi yalnız değildi. Ergenekon davasında, KCK davasında, MİT TIR’ları kumpasında, 7 Şubat kumpasında, MİT mensuplarının bütün özel hayatları bu adliyenin önünde gazetecilere dağıtıldı. Ve o bilgiler çarşaf çarşaf yayınlandı. Sadece Fethullahçı çete tarafından değil daha birkaç hafta öncesinde bu adliyeden hatta bu iddianame gibi talebi yazan savcıdan 7 Şubat kumpası iddianamesi çıktı. O iddianame gösteriyor ki adliye önünde, emniyet önünde, MİT’çilerin kimlik bilgilerini alıp yaptıkları operasyon bilgilerini alıp devletin onlara verdiği görev bilgilerini alıp kendi gazetelerinde basanlardan bir kısmı da iktidar medyası imi, o iktidar medyası bugün bizim burada her türlü cezayı almamız için kampanya yapıyor. Onları suçlamıyorum. Çünkü onlar kendilerine ne emredilirse onu yaparlar. Ancak ben bunu yapmadım.

Beni bu ülkeye bu kadar ihanet etmediğim için mi yargılayacaksınız? Dün bir çetenin koynunda yatıp bugün başka bir çetenin koynuna girmediğim için mi yargılayacaksınız? Bugün MİT kanunu var ise bundan 9 sene öncesinde bir mahkeme salonunda direnenler sayesinde var. Çünkü bu mahkeme salonlarında direnenler üstünde cüppe olan kimileri gibi yorganı kafasına örtmedi. Bugün benim haber müdürü olduğum sitede yayınlanan haberin MİT kanunu ile herhangi bir ilgisi yoktur. Çünkü kanunların bir ruhu vardır. Kanunlar tarih önünde kendilerini yaratan eylemlerden sonra düşerler. Hırsızlık hukuku hırsızlıktan sonra, yolsuzluk hukuku yolsuzluktan sonra çıktı. MİT kanunu da Fethullahçı çete ile bugün iktidar içerisindeki çeteler el ele MİT mensuplarını terör yapılanmalarına yem ettiği için çıktı. Bir daha bunlar yaşanmasın diye çıktı. Benim yargılandığım bu haber vatanından çok uzakta şehit olmuş bir MİT’çinin şahadetinin ardından kendisine yapılan cenaze töreninin haberleştirmekten ibarettir. Bu haberin hali hazırda şehit olmuş bir yurttaşımızın görevi ile gizli görevi ile sırları ile ne ilgisi vardır? Buna ilişkin bir tek cümle gösterebilir misiniz? Ayrıca aynı gün benim haber müdürü olduğum sitede başka bir toprakta şehit olmuş askerlerin de haberleri yapıldı. Polisler şehit olduğunda onların da haberlerini yapıyoruz. Bizim için asker de polis de MİT mensubu da öldükten sonra şehitlikte eşitlenirler ve bu topraklarından bağrına emanet edilirler. Bu haber, okuyanların anlamak isterse anlayabileceği gibi köşe bucakta cenazesi yapılan bir MİT mensubunun anısına hiçbir olumsuz öğe barındırmamakla aksine onun şahadetini hatırlatmaktadır.

Bu haber yayınlanmadan öncesinde İYİ Partili Ümit Özdağ, Meclis’te Libya’da şehit düşen MİT mensuplarını ifade ettikten sonra adlarını ve soyadlarını kamuoyuna açıkladı. Bu talebi yapan yargı mensupları çok açık bir şekilde soruyorum, eğer Ümit Özdağ yerine bir iktidar partisi milletvekili bu açıklamayı yapmış olsa idi beni yine burada sanık yapacaklar mıydı? Yoksa susup bir kenarda bekleyecekler miydi? Bu salonda bu sorunun yanıtını bilmeyen biri var ise çok açık şekilde yalan söylüyordur. Bir MİT mensubunun kimliği açıklanmış, şehit düştüğü söylenmiş, bizzat Cumhurbaşkanı şehit düştüğü memleketi söylemiş. Bu cenaze töreni nasıl devletin gizli kalması gerek istihbaratı bilgisi olabilir? Üstelik bu haberi yayınlayan gazeteciler ismi belli olduğu halde MİT mensubunun soyadını karalamışlar. Cenaze fotoğrafları ortaya döküldüğü halde kimseyi rahatsız etmeyecek fotoğrafları seçmişler ve dünya üzerinde evrensel gazetecilik standartlarında bir haber olarak yayınlanmışlardır. Türkiye’nin büyük şehirlerinden birinde belediye başkanının siyasi parti yöneticilerinin, orada yaşayan bütün vatandaşlarının katıldığı bir cenaze töreni devletin nasıl gizli kalması gereken bir bilgisi olabilir?

Burada çok açık bir şey var. 9 sene önce bu salonda,  ‘kurt kuzuyu yemeye karar verdiyse sizin yapacağınız hiçbir şey yoktur’ demiştim. Bugün iktidarın içerisindeki çeteler bizi yargı eli ile yemeye karar verdiyse bugün yapacak hiçbir şeyimiz olmayabilir. Ama emin olun buradaki çığlığımız, yarınki çığlığımız, vereceğimiz mücadele bu duvarları da yıkacaktır. Bizden yazdıklarımızdan çizdiklerimizden gazeteciliğimizden, yazarlığımızdan vazgeçmemizi ülkenin içinde suça bulaşmış yapılanmalar ile daha fazla uğraşmamamızı bekliyorlarsa daha çok beklerler. Gerekirse betona gömüleceğiz, ama bize bir haber bahanesi ile bu tezgahı kuran çeteye teslim olmayacağız. Gerekirse bir daha güneş yüzü görmeyeceğiz. Yargıyı kendi hesaplarına meze eden yapılanmalar ile mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz. Bu dava, bu savunma bu mücadele beni yoksul bir halk çocuğu olarak alıp bu ülkenin yurttaşlarının arasına yerleştiren bu ülkeye bu Cumhuriyete benim borcumdur. Bu tezgahı kuranlar şunu bilsinler ki emin olun tarih göstermiştir ki hukuku kendi ikballerine aracı yapanlar er ya da geç o hukukun pençesinde can çekişir. Söyleyeceklerim bundan ibarettir."

Terkoğlu’nun avukatı Hüseyin Ersöz ise mahkemede şu savunmayı yaptı:

“Şüphelinin savunmalarına aynen katılıyoruz, müvekkilimiz huzurunda aslında belki de son 10 senenin özeti diyebileceğimiz bizim de tarihe önemli bir not olarak değerlendirebileceğimiz nitelikte bir konuşma yapmıştır. Bu konuşma içerisinde hem hukuku hem vicdanı hem ahlakı barındıran unsurları taşımaktadır. Şimdi kanunun şu maddesinin şu fıkrasında suçun unsurlarının oluşmadığına dair değerlendirmeler yapmak hem benim vicdanımda hem de müvekkilim ile bu zamana kadar yaptığımız kader birliğine zul gelecek bir yaklaşım olacaktır.

Müvekkilimiz evinde gözaltına gece saat 04.00 sıralarında alınmıştır. Sabaha karşı operasyonların yapıldığı dönemlerin geride kaldığını düşünürken bir anda müvekkilimiz eşinin ve çocuğunun yanından alınarak Vatan Caddesi’ndeki Emniyet’e henüz güneş doğmamışken götürülmesinin onun gazeteci kimliği ve kamuoyuna mal olan kimliği açısından farklı bir anlam taşıdığını beyan etmek istiyoruz, bizler bu tür gözaltı işlemlerinin ne anlama geldiğini ne amaçlandığını ne tür mesajlar verilmek istenildiğini anlıyoruz, sizin oturduğunuz koltuklarda bir dönem Beşiktaş adliyesinde soğuk koridorlarında gazetecilerin, askerlerin, siyasilerin ve sıradan vatandaşların dahi nasıl bir zulme maruz kaldığını bire bir yaşamış bunu idrak etmiş hukukçularız, şu anda huzurunuzda bu savunmaları yaparken şüphelinin ruh halini ve 2011 senesinde Fethullahçı bir hakimin karşısında yapmış olduğu savunmaların mahiyetini tekrar hatırlatma gereği duyuyorum.

O gün müvekkilimiz ve onunla birlikte gözaltına alınmış olan diğer gazeteci müvekkillerimiz tarafından söylenen söz şu şekilde idi: ‘Kurt kuzuyu yemeyi aklına koyduysa kuzu ne yapsın’ bu aslında şu anda birebir içerisinde bulunduğumuz durumu yansıtan özlü bir cümledir. O tarihte karşısında geçip hukuka aykırı deliller Odatv internet sitesinde yayımlanmış olan haberler ve müvekkillerimizin yazmış olduğu köşe yazıları ile bizlerinde de dahil olduğu ve Türkiye’de birçok kalemin yazdığı yazılar önümüze delil olarak konmuştu. Bugün burada huzurunuzda yapılan sorguda da yine bir haberin önümüze konulduğunu yine bir komplo ile karşı karşıya olduğumuzu ve bizler yaklaşık 24 saate varan bir gözaltı sürecinde iken ve siz hukuk adamlarına derdimizi anlatmaya çalışırken müvekkilimizin de bahsetmiş olduğu bu komployu kuran çete üyelerinin gizli kapılar arkasında sinsi bir şekilde güldüklerini ve yine o karanlık çarkın içerisinde yeni komploların hazırlıkları içinde olduklarını tahmin edebiliyoruz. Bunlar daha öncesinde kamuoyunda Odatv Davası olarak bilinen yargılama sürecinde de yaşadığımız şeylerdir.

Müvekkilimiz sorumlu haber müdürü olarak neredeyse her hafta Çağlayan Adliyesi’ne ve Anadolu Adliyesi’ne giderek basın savcılarına ifade verirken sabaha karşı saat 04.00’da gözaltına alınmasının hiçbir hukuki açıklaması yoktur, müvekkilimizin sabah saat 04.00’da gözaltına alındıktan sonrasında kendisine isnat edilen suçlar ile ilgili olarak tarafında hiçbir bilgi verilmeksizin yaklaşık 15 saat gözaltında kaldıktan sonrasında ifadesi dahi alınmaksızın savcılığa getirilmesini de hukuki bir açıklaması yoktur. Savcılık makamında bize yöneltilen bütün sorulara sorumlu bir gazeteci bilinci ile cevap vermemize bağımsız ve tarafsız bir gazeteciliğin gereği olarak bugüne kadar yapmış olduğumuz ve yayınlanmış olan bütün haberlerin arkasında durmuş olduğumuza dair beyanlarımız göz önüne alındığında şüphelinin tutuklanma istemi ile ve birtakım uydurma senaryolar ile kaynağının ne olduğu belli olmayan ve tamamen varsayıma dayanan unsurlar ile tutuklamaya sevk edilmesinin hukuki bir açıklaması yoktur. Hukuki açıklamanın bulunmadığı yerlerde hukuk dışı konular konuşulur ve hukuk dışı değerlendirmeler yapılır. Bütün bu süreci takip eden kamuoyu zaten buna dair değerlendirmeyi yapacaktır. Bugün sadece bir haberden kaynaklı olarak isnat edilen suçlamaların onun bugüne kadar yapmış olduğu haberlerden bağımsız olarak değerlendirilmesi söz konusu olamaz. Bugüne kadar yüzlerce habere köşe yazısına imza atmış olan bir gazetecinin sadece huzurdaki tutuklama istemine konu bir internet sitesi yayınından kaynaklı olarak sorgulanması akla da vicdana da aykırıdır, müvekkilimiz bugün örneğine çok az rastlanacak araştırmacı gazeteciler arasında yer almaktadır.

Geçmişte Odatv Davası’nda tutuklu kaldığı süreçte dahi gazetecilik yapmaya devam etmiştir. Hiç kimsenin sesini çıkartamadığı hatta bir dönem ‘Türkiye bağırsaklarını temizliyor’ denilen dönemde dahi gerçekleri bahsetmekten bu komplo senaryolarını ortaya çıkarmaktan ve bu komplonun mağdurlarının sesi olmaktan vazgeçmemiştir. Karşınızda tüm bunları özgü, bağımsız gazetecilik anlayışı ile yapan bir gazeteci dururken onun pür ak geçmişi ve ödediği bedeller sadece kendisi için değil ailesi ve çevresi için de ortadayken savcılık makamınca önünüze getirilen haber içeriği ile tutuklanmasının hukuken de ahlaken de vicdanen de bir karşılığı yoktur. Şüpheli gazetecidir, gazetecilikten başka bir şiarı yoktur. Kafasının arkasında başka planlar yatmamaktadır. Gerçeği dosdoğru kamu faydasını göz önünde bulundurarak yayınlamaktan başka bir amacı da hiçbir zaman olmamıştır. Kendisi tarafından yazılmamış, sadece haber müdürü olması nedeni ile soruşturmanın bir parçası haline getirilen müvekkilimizin bizlere okunan sevk maddesi kapsamında bir eylemi bulunmamaktadır. Müvekkilimiz bugüne kadar yazmış olduğu Sızıntı ve Metastaz isimli kitaplar ile devletin içindeki menfaat çetelerini tüm çıplaklığı ile gözler önüne sermiş ve bu konuda yargı organlarını göreve davet etmiştir. Bundan yaklaşık 10 sene öncesinde yaptığı haberler ve basılmamış bir kitap gerekçe gösterilerek tutuklanmış, Fethullahçı hakimler tarafından yargılanmış müvekkilimizin atılı suçu işlemesi bunu aklından dahi geçirmesi söz konusu olamaz, bugüne kadar yaptığı haberler yazdığı köşe yazılarının tamamı vatan sevgisi ve kamu faydası gözetilerek kaleme alınan yazılardır. Hiçbirisinde şehitlerimizin hedef alınması, onlar ile ilgili olarak aleyhte bir değerlendirilme yapılması durumu söz konusu değildir.

Karşınızda herkesten daha fazla vatanseverlik vasfını hak eden bir vatandaş vardır. O hiçbir zaman boynunu çetelerin önünde eğmemiş onların karşısında dimdik onurlu bir duruş sergilemiştir. Bugün yaptığı da tam olarak budur. Kendisinin ve diğer meslektaşı Barış Pehlivan’ın henüz daha basılmamış fakat yazımı son aşamaya gelmiş olan Metastaz benzeri başka bir kitabı yayınlanmak üzere iken hedef alınması bu soruşturmaya muhatap kılınması huzurunuzda özgürlüğü kısıtlanarak tutulması ve özgürlüğünün çok daha fazla kısıtlanması amacı ile mahkemenize sevk edilmesi bunun kanıtıdır. Nasıl bundan yaklaşık 10 sene öncesinde müvekkilimiz komplo yargılaması ile tutuklanmış ise bugün kapalı kapılar arkasında bunu tezgahlayanların da yapmak istedikleri tam olarak budur. O gün gerçek hukuk adamlarında talebimiz şüphelinin özgürlüğü olmuştur ancak özgürlüğümüzü talep ettiklerimiz kişilerin Fethullahçı yargı mensuplarından olduğu ve bugün Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nde yargılama konusu olan eylemlerinin suç oluşturduğu ortaya çıkmıştır. Biz tarihin bir kere daha tekerrür etmemesini diliyoruz. Vicdanlı bir hakimin gerçek bir hukuk adamının ne şekilde karar vermesi gerekiyorsa müvekkilimiz hakkında da sizin o kararı tesis etmenizi ve müvekkilimize özgürlüğünü iade etmenizi, şüphelinin serbest bırakılmasını talep ediyoruz.”