Erdoğan yeni yasama yılının açılışında konuştu

Erdoğan yeni yasama yılının açılışında konuştu
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan, 27. yeni yasama yılının açılışını gerçekleştirdi.

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, 27. yeni yasama yılının açılışında açıklamalarda bulundu. Erdoğan Türkiye, bölge ve dünya gündemine dair konuştu. 

Erdoğan'ın konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

Meclisimizin ilk başkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile ülkemizin kalkınmasında emeği geçen herkese şükranlarımı sunuyorum. Bin yıldır üzerinde yaşadığımız toprakların vatan haline getirilmesi için hayatını veren şehitlerimize şükranlarımı sunuyorum.

Daima hazırlıklı daima güçlü olacağız.

Türkiye 2000 yıllık devlet geleneği olan dünyadaki ender ülkelerdendir. Böyle bir ülke kökü, geleneği ve ahlakı olmayan, gücünü sömürgecilik ve aç gözlülükten alanlarla aynı yöntemleri uygulayamaz.

Kıbrıs ve Azerbaycan başta olmak üzere her yerde kardeşlerimize destek veren Meclis, umut kaynağı olduğunu göstermiştir.

"Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, Meclis'in kendi alanına yoğunlaşabilmesini sağlamıştır"

Bu yıl Büyük Millet Meclisi'nin dualarla ve tekbirlerle açılışının 100'üncü yıldönümüydü. Bu anlamlı günü maalesef koronavirüs salgını nedeniyle hakkıyla kutlayamadık. Burası milli iradenin tecelligahı olmuş yerdir. Bu meclis 'Ya İstiklal ya ölüm!' şiarıyla İstiklal Savaşımızı yönetmiş bir meclistir.

Nice darbe girişimi, darbe ve muhtıralara karşı bu Meclis milletimizin onurunu korumuştur. Özellikle 15 Temmuz gecesi bu Meclis'in kararlı duruşu dünya demokrasi tarihine geçmiştir.

Ülkemizin elde ettiği tüm kazanımlarda en büyük pay Meclisimizindir. Sadece son 18 yılda bu Meclis'te alınan kararlar büyük bir başarı hikayesidir. İnşallah önümüzdeki dönemde de çok büyük başarılarla tarih yazmaya devam edecektir.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, diğer kurumlarımız gibi Meclis'in de kendi alanına yoğunlaşabilmesini sağlamıştır. Elbette böyle köklü bir sistem değişikliğinin ideal uygulama seviyesine gelmesi vakit alacaktır. Her geçen gün yasama, yürütme ve yargının yeni sistem doğrultusunda kendini geliştirdiğini görüyoruz.

"Azerbaycanlı kardeşlerimize destek vermeye devam edeceğiz"

İkinci Dünya Savaşı sonrasında galipler tarafından kurulan siyasi ve ekonomik düzen çatırdıyor. Salgın döneminde yaşananlar bunun kanıtıdır. Gelişmiş denen ülkelerin gerçek bir kriz döneminde kendi vatandaşlarına bile hayrının dokunmadığı ortaya çıkmıştır. Koskoca yerkürenin bir avuç muhterisin elinde aynı şekilde devam etmesinin imkanı kalmamıştır. İşte 'Dünya beşten büyüktür.' tespiti bu gerçeğin ifadesidir.

Kafkasya bir kriz alanı olma vasfını sürdürüyor. Nitekim Dağlık Karabağ'ı işgal eden Ermenilerin Azerbaycan'a saldırısı bunun en son örneğidir. Bir kez daha Azerbaycanlı kardeşlerimizin işgal altındaki topraklarını kurtarma ve vatanlarını koruma mücadelelerinde yanlarında olduğumuzu belirtmek istiyorum. Minsk üçlüsü denilen Fransa, Rusya ve Amerika'nın 30 yıla yakın bir zamandır bu sorunu ihmal etmeleri nedeniyle oluşan bu sorunda ateşkes istemeleri kabul edilebilir değildir. İşgalcilerin bu topraklardan çıkması gerekir ki sorun çözülebilsin. Azeri kardeşlerimiz topraklarına dönecekleri günü bekliyor. Biz bunları sayın Putin'le ve sayın Macron'la görüştük, netice yok. İşte şimdi netice zamanı. Azeri kardeşlerimiz de kendi göbeklerini kesmenin adımını attılar. Azerbaycanlı kardeşlerimize destek vermeye devam edeceğiz. Bu haydut devlete destek verenleri ikaz ediyorum. Rabbim Azerbaycanlı kardeşlerimin yar ve yardımcısı olsun. 

"Suriye bizin yakından ilgilendiriyor"

Pek çok sorunla boğuşan körfez bölgesi kaynamaya devam ediyor. Bu vesile ile önceki gün hayatını kaybeden, bölgenin aklı selim yöneticilerinden olan Kuveyt Emiri'ne baş sağlığı diliyorum. Unutulmamalıdır ki söz konusu ülkeler dün yoktu, yarın da olmayacaklar. Irak'ta süren istikrarsızlıklar en çok ülkemize zarar vermiştir. Bölücü terör örgütü Irak sınırındaki yuvalarından ülkemize saldırmıştır. Kuzey Irak yönetiminin de rahatsız olduğu bu fitne çukurlarını tamamen bitireceğiz.

Bölgemizde 10'uncu yılına ulaşan Suriye meselesinin her boyutu bizi yakından ilgilendiriyor. Türkiye'nin 40 yıllık terörle mücadelesinde de Suriye kritik bir konumda olmuştur. Suriye'deki zulüm ve savaştan kaçan 4 milyona yakın insanı şehirlerimizde biz misafir ediyoruz. Suriye meselesine müdahil olma hakkına sahip bir ülke varsa o da Türkiye'dir. Türkiye, Suriye'de bir çözüm bulunana kadar her yolu ve yöntemi sınırlarını korumak için sürdürecektir. Son teröristi de imha edene kadar harekatlarımızı sürdüreceğiz. AB'de kayıp mülteci çocuklar meselesini gündeme getiren de yine ülkemiz olmuştur.

"Müzakereyi kabul etmek zorunda kaldılar"

Doğu Akdeniz'deki mücadele Türkiye'nin son asırlarda denizlerde verdiği en önemli mücadeledir. Preveze Deniz Zaferi'nden sonra bölgeye huzur hakim olmuştu. Barbaros Hayrettin Paşa'nın bıraktığı barış mirasına sahip çıkmak hepimizin borcudur. Türkiye olarak Akdeniz'de çatışma, haksızlık, hukuksuzluk peşinde değiliz. Tek talebimiz ülkemizin hakkına ve çıkarlarına saygı gösterilmesidir. Akdeniz'deki siyasi ve ekonomik potansiyelin paylaşımındaki anlaşmazlıkların hakkaniyet temelinde çözülmesi önceliğimizdir. Maalesef Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi'nin ortaya koyduğu politika bunun çok uzağındadır. AB ise Yunanistan Ve Rum Kesimi'nin şımarıklıklarına esir olmuştur. Bölgemizde ortaya çıkmış ve AB'nin müdahalesiyle çözüme kavuşmuş tek bir sorun bile yoktur. Türkiye'nin önünde kendi imkanları ve  politikalarını hayata geçirmek dışında bir seçenek kalmamıştır. Libya ile yaptığımız anlaşma ülkemizin çıkarlarını korumak için yaptığımız hamlelerden yalnızca bir tanesidir. Bizi sahillerimize hapsetmeye çalışanlar attığımız adımlar neticesinde tehdit ve şantaj yolunu denediler. Türkiye'nin siyasi ve diplomatik gücü yanında silahlı kuvvetlerimizin kararlı duruşu karşısında müzakereyi kabul etmek zorunda kaldılar. Özellikle Almanya'nın yoğun çabalarıyla bu noktaya gelindi.

"Kudüs bizim şehrimizdir"

Ülkemizin hassasiyetle takip ettiği bir diğer krizde İsrail'in Filistinlilere yaptığı zulüm ve Kudüs'ün mahremiyetini hiçe sayan fütursuz uygulamalarıdır. Bizim için Kudüs yalnızca jeopolitik bir mesele değildir. Kudüs'ün şu anki fiziki görünümü Kanuni Sultan Süleyman tarafından ortaya konmuştur. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra gözyaşlarıyla terk etmek zorunda kaldığımız bu şehirde Osmanlı izlerine rastlamak mümkündür. Yani Kudüs bizim şehrimizdir, bizden bir şehirdir. İlk kıblemiz Mescidül Aksa ve Kubbetüs Sahra inancımızın sembol mescidleridir. Ayrıca bu şehir Hıristiyanlığın ve Museviliğin sembol mekanlarına da ev sahipliği yapıyor. Mazlum Filistin halkının yaşadıklarını her platformda dile getirmeyi şeref sayıyoruz.

"Temennimiz 'V' tipi bir büyümedir"

Son olarak 2018 Ağustosu'nda kur üzerinden ekonomimize kurulan tuzağı bir kez daha bozarak 2019 yılında güçlü bir görünüme kavuşmuştuk. Enflasyon geriledi. Bütçe açığı oranı azaldı. İhracat büyümesinde 6'ıncı sırada yer aldık. 2020'ye büyük umutlarla başladık. Dünyanın tamamını etkisi altına alan koronavirüs salgınına işte böyle bir dönemde yakalandık. Önceliğimiz halkımızın sağlığını korumak olmakla birlikte ekonomimiz içinde önlemler aldık. Bugüne kadar açıkladığımız salgın tedbirleri paketleri 495 milyar lira ile milli gelirimizin yüzde onunu buldu. Yılın ikinci çeyreğinde yaşanan yüzde 9.9 oranındaki eksi büyüme elbette üzüntü vericidir. Yine de Türkiye'de bu oran OECD verilerinin altındadır. 3'üncü çeyrekle ilgili tüm göstergeler ekonominin toparlandığına işaret etmektedir. Eylül ihracatımız 16 milyar doları aşmıştır. Bu cumhuriyet tarihinin en büyük Eylül ayı ihracat rakamıdır. Temennimiz 'V' tipi bir büyümedir. Türk ekonomisi krize karşı daha dayanıklı bir yapıya kavuşmuştur. Türkiye, bölgesinin ve dünyanın parlayan yıldızı haline gelmiştir. OECD, Türk ekonomisini salgından en az etkilenen üçüncü ekonomi olarak göstermiştir. Bütçe açığındaki kısmi artış gibi olumsuzluklarda dahi gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerden daha iyi bir konumdayız.

Aşı çalışmaları belirli bir aşamaya gelmekle birlikte vakte ihtiyaç olduğu açıktır.