‘Ticaret savaşlarının yeni versiyonu hurda savaşları olabilir’

‘Ticaret savaşlarının yeni versiyonu hurda savaşları olabilir’
KPMG'nin "Çelik Sektörel Bakış-2022" raporunda, hurdanın yeşil ekonomiyle birlikte öneminin daha da artacağı belirtilerek, ticaret savaşlarının yeni bir versiyonu olarak hurda savaşlarının gelecek yıllarda gündeme oturabileceği uyarısı yapıldı.

Küresel çapta çelik sektöründe yaşanan gelişmelerin yer aldığı KPMG'nin "Çelik Sektörel Bakış-2022" raporunda, dünyada en çok hurda tüketimini Çin'in yaptığı, Çin'in ardından ABD, AB ve sonra Türkiye'nin geldiği bildirildi.
Çin'in, ürettiği hurdanın tamamını kendisi kullandığı için ithalatının yüksek olmadığı, en büyük hurda ihracatçılarının AB, ABD ve Japonya olduğu belirtilen raporda, Türkiye'nin ise çelik üretiminde kullandığı hurda hammaddeyi çoğunlukla bu ülkeler ile Rusya ve Baltık bölgesinden ithal ettiği kaydedildi.
Raporda, dünya genelinde son yıllarda "sıfır karbon" hedefi doğrultusunda hurdadan çelik üretimi trendi ve beraberinde yatırımların öne çıkması ile Çin, ABD, AB ve Rusya'nın gelecek yıllarda kendi hurdasını iç pazarda tutmaya yönelmeleri ve hurda ticareti konusunda sınırlamalar getirmelerinin önemli fiyat artışlarına neden olabileceği öngörüsünde bulunuluyor.
Bu durumun, Türkiye'nin rekabet gücünü olumsuz etkilemesine ve yurt içi çelik üretiminde sıkıntılara sebep olabileceğine dikkati çekilen raporda, "Hurdanın yeşil ekonomiyle birlikte öneminin daha da artacağı ve ticaret savaşlarının yeni bir versiyonu olarak hurda savaşlarının gelecek yıllarda gündeme oturmasını bekliyoruz" denildi.
‘Çelik sektörü iklim değişikliği ile mücadelede en göz önünde olan sektörlerden biri’
KPMG'den yapılan açıklamada görüşlerine yer verilen KPMG Türkiye Metal ve Maden Sektör Lideri Burak Yıldırım, çeliğin, üretim esnasında yüksek karbon salınımı yapmasından ötürü iklim değişikliği ile mücadele kapsamında en göz önünde bulunan sektörlerden olduğunu belirtti.
Çelik üretiminde temel olarak 2 tür teknoloji kullanıldığını aktaran Yıldırım, "Bunlardan ilki, bazik oksijen fırınlarında cevhere dayalı yapılan üretim. Bu üretimde yüksek karbon emisyonu salınımı gerçekleşiyor. İkinci tür üretim ise elektrik ark ocaklarında hurdaya dayalı üretim. Bu üretimde hurdadan çelik üretilirken, ortaya oldukça düşük emisyon çıkıyor" ifadelerini kullandı.


‘Hurdada yaşanacak arz sıkıntısı teknoloji avantajımızı yok edebilir’


Emisyonu düşürmenin kısa vadede en geçerli yolunun cevhere dayalı üretimden hurdaya dayalı üretime kaymak olarak gözüktüğünü belirten Yıldırım, şunları kaydetti:
"Raporumuzda da ortaya koyduğumuz üzere, küresel çelik üretiminin yüzde 75 civarı karbon emisyonu yüksek olan bazik oksijen fırınlarında gerçekleşirken, yüzde 25 civarı ise elektrik ark ocaklarında üretiliyor. Türkiye'deki ham çelik üretiminde ise bu oran tam tersi. Dolayısıyla Türkiye'nin ağırlıklı olarak daha temiz demir-çelik üreten bir teknolojisi var ve emisyon oranlarımız daha düşük. Bu durum, Türkiye için ciddi bir avantaj olarak gözükse de Türkiye gelişmiş ekonomiler gibi yeterli hurda üretebilen bir ekonomi değil ve Türkiye, üretimde kullanılan ham maddenin neredeyse yüzde 80'ini ithal ediyor. Bu anlamda Türkiye dışa bağımlı bir ülke ve hurdada yaşanacak arz sıkıntısı teknoloji avantajımızı yok edebilir. Önümüzdeki dönemde Türkiye olarak bu duruma mutlaka alternatifler geliştirmek zorundayız. Ham madde kaynaklarını ve çeşitliğini nasıl artırabileceğimize odaklanmamız bir zorunluluk haline gelmiştir. Aynı zamanda yeni pazarların da iyi belirlemesi gerekecektir."