Mustafa K. Erdemol

Mustafa K. Erdemol

İnsanlık Yüzlerce Yıldır Taş Atıyor... İlkel Ama Hala Popüler

Erzurum’da yaşananların, günler önceden hazırlığı yapılan bir provokasyon olduğunu söylemeye gerek yok. Devlet Bahçeli’nin muhalefeti “vücutlarına mermi alırlar” ifadesinin de geçtiği sözlerle tehdit etmesinin bir karşılığı olacaktı haliyle. Ekrem İmamoğlu’nun takdire değer soğukkanlılığı sayesinde ucuz atlatıldı ne mutlu ki. Çünkü gerçekten az sayıda da olsa verilen görevi(!) yerine getirmeye kararlı provokatörler can da yakabilirlerdi.

İmamoğlu’nun bulunduğu otobüse yağan taşları gördüğümde, insanoğlu/kızının binlerce yıldır taş fırlattığını düşündüm tabii. Gerçekten de insanlığın nedense ısrarlı olduğu, asla vazgeçmediği, hiç bir değişiklik yapmadan günümüze kadar getirdiği yegane eylemidir taş fırlatmak.

Davut’un Taşı

Dinler tarihinde de karşımıza çıkar. Davut’un Golyat’ı fırlattığı tek bir taşla yendiğini anımsar hikayeyi bilenler. Çocuk kral Tutankamon’un (MÖ 1325’te öldüğü kabul edilir) yüzlerce yıl sonra açılan mezarında birçok silahın yanı sıra taş fırlatan sapanlar da bulunmuştu diye anımsıyorum, böyle kalmış aklımda. Demek ki antikiteye kadar giden bir geçmişi var bu eylemin. Semavi dinlerin ortaya çıktığı zamanlarda da taş fırlatma hikayelerine rastlarız. İsa, zina yaptığı için taşlanarak öldürülmek istenen bir kadına müdahale eder örneğin, İncil’de okursunuz.

Romalı Publius diye biri vardır, (soyadını unuttum), bu zatın Latince yazılmış savaşla ilgili bir kitabında Romalı askerlere düşmana taş atma eğitimi verilmesi gerektiği yazar. Hem elle hem de sapanla öğretilmeli dermiş. Yani yüzlerce yıldır hayatımızda şu taş fırlatma derken, buu kastediyorum işte. İlkel ama hala vazgeçemediğimiz bir savunma ya da saldırı yöntemi bu.

İlkel dedim ama amacına bağlı olarak çok da soylu olabilen bir eylem tarzıdır taş fırlatmak. Yıllardır televizyonlarda ağır silahlı İsrail askerlerine karşı sapanlarıyla taş atan Filistinlileri izledik. Bu eylemi gerçekleştiren Filistinli direnişçiler karşılarındaki güçle eşit olmadıklarını bu taş fırlatma eylemiyle gösterdiler dünyaya. Barışçıl, sınırlı “hafif bir şiddet eylemi” olarak tanımlanıyor bu tüm dünya tarafından. Ancak İsrail yasalarına göre “ölümcül olabileceği” gerekçesiyle ağır bir suçtur taş fırlatmak.

Antik dönemlerde kullanıldığı yerler farklıdır ama “taş fırlatma”nın anavatanı Ortadoğu’dur. Dini bir kökeni de var malum, Müslümanların “şeytan taşlama” ritüelini anımsayalım. Yani hem antikitede hem de günümüzde taş fırlatmak önce avlanma sonra savunma ya da saldırı amacıyla yapılan bir eylem olmuştur hep.

Edward Said’in taşları

Taş fırlatmada aklıma hemen gelen en muhteşem örnek büyük Edward Said’in (Filistin asıllı bir Hıristiyandı malum) dünyaca tanınmış bir akademisyenken üstelik, bir İsrail sınır karakoluna taş atmasıdır. Kıyamet kopmuştu. İsrail’in tüm baskılarına rağmen üniversitesi büyük kuramcıyı savunmuştu. Bir serseri güruhun taş atmalarına bakın bir de Said’inkine. Bizim payımıza düşenin hangisi olduğunu Erzurum’da yaşananlarla anlamış olduk.

Her şeyin baş aşağı olduğu bir memlekete dönüştü ülke tabii. Bu ülkenin genel doğrulara ters düşen kendine ait “doğruları” var. Direnenleri bastırmak için egemenlerce bir infaz yöntemi olarak kullanılan taş fırlatma aslında halkın asla aynı silahlara sahip olmadığı iktidarlara, egemenlere karşı bir protesto ya da savunma biçimidir daha çok. Bizim memlekette ise iktidar yanlıları, muhalifleri taşlamakta. Yani elinde bildiğimiz silahlar dahil, muhalefeti ya da bir halk direnişini bastıracak her olanağa sahip olan iktidarın savunucuları taşı da hak arayanlara, direnenlere bırakmamakta..

Yani dilersek sayelerinde “vücutlarımıza mermi de alabiliriz”, kafamıza taş da yiyebiliriz. Çünkü hem kalaşnikof hem de taş iktidarı destekleyenlerin elinde.

Son derece tuhaf bir durum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mustafa K. Erdemol Arşivi