Yandaş yazardan İstanbul seçimi yazısı: Erdoğan'ın uyarılarına kulak tıkayanlar var

Yeni Şafak yazarı Hasan Öztürk, "Cumhurbaşkanı Erdoğan 'atalet', yorgunluk ve kibir meselesi konusunda, partisini uyarıyor. Ne var ki bu uyarılara kulak tıkayanların hala var olduğu İstanbul seçimlerinde görülüyor. Yanılıyor muyum?" dedi.

Hasan Öztürk, Yeni Şafak'ta "Erdoğan'ın onca uyarısına rağmen…" başlığıyla yayımlanan yazısında "Hesaplaşma. Diz çöktürme. Çizik atma. Her ne pahasına olursa olsun sonuç alma. Karmakarışık ittifakın motivasyonu buydu öyle değil mi? 31 Mart seçimlerine giderken her fırsatta 'Bu seçimin muhalefet açısından yegane hedefi Erdoğan'a bir çizik atmak' diye cümle kurmamız bundandı" ifadesini kullandı.

Öztürk şöyle devam etti:

Yeni Şafak'ın yayın yönetmeni: Konu seçimlerden bağımsız, bir milli güvenlik hassasiyeti ile ele alınmalıdır
"O yüzden HDP ile İyi Parti (İP) aynı safta buluştu. O yüzden Şanlıurfa'da HDP, Saadet lehine seçimden çekildi. O yüzden, CHP'nin İstanbul İl Başkanı Kaftancıoğlu seçim boyunca hiç ortalıkta görünmedi. O yüzden, Meral Akşener ile yolları çoktan ayrılan Ümit Özdağ, '1 Nisan'a kadar bana müsaade' diyerek genel merkezdeki odasını kilitleyip arazi oldu.

Ekrem İmamoğlu seçim boyunca 'uzlaşmacı' hatta 'muhafazakar' bir profil sergiledi. O yüzden Mansur Yavaş'ı az konuşturdular.

Neticede ne yaptılarsa Cumhur İttifakı'nı yüzde 50'nin altına düşüremediler. Seçmen Cumhur İttifakı'na yüzde 51.66 oy verdi. Türkiye'nin her bölgesinde, her şehrinde her ilçesinde Cumhur İttifakı'na muazzam oranda destek çıktı. Doğu ve Güneydoğu'da yaşayan Kürtler milli birlik ve hizmete oy verdi. Ağrı, Şırnak, Muş, Bingöl, Bitlis gibi illerde Ak Parti'yi birinci parti yaptı. Diğer yerlerde ikinci parti olurken aradaki farkı açtırmadı.

Ne var ki ortada karmakarışık ittifakın göreceli bir başarısı da var. Bunu da görmek gerekiyor. Karmakarışık ittifakın, Ankara'da (itiraz süreci devam ediyor), Antalya'da, Adana ve Mersin'de kazanması uzun süre üzerinde durulması gereken bir meseledir.

İstanbul'da yaşanan karmaşa ise başlı başına tartışılmalı, incelenmeli. Hem siyaset biliminin hem sosyolojinin hem de hukukçuların gündeminde uzun süre kalmalı.

Zira, 'Oy hırsızlığı'ndan tutun da 'Örgütlü plan'a kadar bir sürü iddia var. İddiaların bir kısmı adliyenin, bir kısmı Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) bir kısmı ise İçişleri Bakanlığı'nın konusu olmalı.

Bir de hariçten gazel okuyanlar var ki dikkate değer. Amerika'dan gelen seçime dönük kabul edilmez açıklamalar, Paris belediye başkanının 'Ayranı yok içmeye, tahtırevanla gider…' diyebileceğimiz türden çıkışları İstanbul özelinde bambaşka bir duruma işaret etmektedir.

KARMAKARIŞIK İTTİFAKIN MÜŞAHİTLERİ İLE AK PARTİ MÜŞAHİTLERİ ARASINDAKİ FARK

Cumhur İttifakı'nın taşıyıcı ana omurgasını Ak Parti oluşturuyor. Ak Parti'nin İstanbul özelinde yaşadıkları gelecekte parti içinde de mutlaka tartışılacaktır.

Şu anda önemli bir merhale hukuk içinde yürüyor. Oyların bir kısmı yeniden sayılıyor. Geçersiz oylar meselesi var. Bir de sandık birleştirme tutanaklarındaki sehven veya bilinçli yapılan hatalar düzeltiliyor.

Herkes gibi biz de takip ediyoruz.

Süreci takip ederken insanın aklına deli sorular da gelmiyor değil.

Karmakarışık ittifakın yani CHP-HDP-İP ittifakının İstanbul'da seçmenlerini konsolide ettiği muhakkak. Aynı şekilde sandık müşahitleri konusunda da mahirleştikleri görülüyor. Daha ileri bir cümle kuralım, hepsi devlet memuru olan sandık başkanlarının motivasyonu da dikkat çekici!

Peki Erdoğan siyasetinin olmazsa olmazı, 'Sandığa sahip çıkma' düsturuna İstanbul'da ne oldu?
30 yıldır takip ettiğim seçimlerde neredeyse sıfır hata ile sonuçları önceden toplayan yegane siyasal oluşum Erdoğan'ın da içinde bulunduğu siyasi hareketti.

Hem YSK'dan hem haber ajanslarından çok daha hızlı çalışan bir sistem kurulmuştu.

Buna bizzat 1994 yılındaki yerel seçimlerde Refah Partisi'nin Ankara Balgat'taki Genel Merkezi'nde şahit olmuştum.
Refah Partisi'nin seçim koordinasyon merkezi bizlere kendi verilerini vermişti ve daha sonra YSK'nın açıkladığı sonuçlarla birebir örtüşüyordu.
Yine biliyoruz ki 2003'ten bu güne kadar Ak Parti'nin her girdiği seçimde kendi sistemi üzerinden yaptığı tespitler ile YSK'nınkiler arasında çok küçücük farklar vardı.
Peki bu seçimde ne oldu da Ak Parti özellikle İstanbul'da kendi sistemini işletemedi? Ya da ne oldu da sandık ilk kez bu kadar "sahipsiz" kaldı?
Birçok gazeteci gibi bana da onlarca birleştirme tutanağı geliyor. Bu tutanaklarda Cumhur İttifakı'nın adayı Binali Yıldırım'ın sandıkta aldığı oyun YSK'ya bildirilecek birleştirme tutanaklarında buharlaştığı görülüyor. Bu maddi hatanın düzeltilmesi için şu anda yoğun bir hukuki mücadele veriliyor.
Peki, o tutanak tutulup altına imza atılırken Ak Parti'ni müşahitleri bu maddi hatayı neden göremedi?
Bir kasıt aramıyorum. Ama en azından şunu söylememe müsaade edin.
21 Mayıs 2017'de Ak Parti 3'ncü Olağanüstü Kongresi ile tekrar partisine dönen Cumhurbaşkanı Erdoğan o gün çok önemli uyarılarda bulunmuştu.
O uyarılardan biri, yorulan, yıpranan teşkilatlarda yapılacak yenileştirmelerle ilgiliydi.
Diğer bir uyarı ise 'Kibirlenmeyin' uyarısıydı.
23 Mayıs 2017'de bu köşede şunları yazmıştık:
"Ak Parti'de öyle bir zümre oluştu ki 'kibir abidesi' hepsi. Yürürken… Trafikte araç kullanırken… Konuşurken… Astıyla iletişim kurarken… Sıradan vatandaş ile ilişki geliştirirken… Öyle bir kibirle yaklaşmalara şahit oluyoruz ki…
Bunların 'Muhafazakar' insanlar olduğuna inanamıyor insan. Bunların dindar olduğuna inanamıyor insan. Bunların yerli olduğuna inanamıyor insan.
(…) Ukalalar, cüretkarlar… Olabildiğine de cahiller!
Raconu parayla kesip, unvan ile imzalayıp; yürüyüp gitme eğilimindeler… Bu halleriyle, kırdıkları gönüllerle dolu etraf.
(…) Onların cümlesine 'Gülü incitme gönül' diyerek mesaj verdi Erdoğan…"
O günden bugüne Cumhurbaşkanı Erdoğan 'atalet', yorgunluk ve kibir meselesi konusunda, partisini uyarıyor. Ne var ki bu uyarılara kulak tıkayanların hala var olduğu İstanbul seçimlerinde görülüyor.
Yanılıyor muyum?"

Yerel Seçim 2019 Haberleri