Yetkin, “Erdoğan’ın bu yayın sonrası İmamoğlu’nun TRT ekranlarına çıkmasına izin veren ekibine çıkıştığını duyarsak şaşırmayalım” dediği program hakkında, “İmamoğlu’nun TRT performansının, kendisini sorgulayan gazetecilerin de sayesinde şimdiye dek yaptığı bütün TV yayınlarından daha etkili olduğu söylenebilir” yorumunu yaptı.
Yetkin’in yetkinreport.com sitesinde yayınlanan yazısından bir bölüm şöyle:
Erdoğan’ın bu yayın sonrası İmamoğlu’nun TRT ekranlarına çıkmasına izin veren ekibine çıkıştığını duyarsak şaşırmayalım.
Çünkü birincisi, CHP ve İyi Parti’nin ortak İstanbul adayı İmamoğlu, ilk defa Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AK Parti yetkililerinin gözleri gibi muhalefet etkisinden sakındığı geniş bir izleyici kitlesine doğrudan hitap etme imkânı buldu. Evet, İmamoğlu örneğin aTV ve TRT ekranlarında ilk defa 16 Haziran akşamı ortak yayında görülmüştü ama Binali Yıldırım ile birlikte. O da aslında yayının katı kuralları nedeniyle bir tartışma sayılmazdı. Başka dünyalara çok açık olmayan müzmin TRT izleyicisi ilk defa AK Parti çizgisinde olarak bilinen iki gazetecinin yaylım ateşini güler yüzle savuşturup tersine çeviren bir kişiyle karşılaştı. İki örnek vereyim. İmamoğlu’nun “Beni niye hiç çıkarmadınız TRT’ye?” sorusu üzerine Fatih Er’in “Başvuruyla çıkarıyoruz” yanıtı tam bir fiyaskoydu. TRT’de düzenli tartışma programı yapmış bir gazeteci olarak her konuğumuzu kendi başvurumuzla aldığımızı söyleyebilirim; zaten kimseyi de inandırmadı bu açıklama. Şebnem Bursalı’nın HDP’nin hapisteki eski eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın kendisine verdiği sosyal medya desteğini sorgulamasına, HDP’ye oy verenlerin “teröristlikle” suçlanmasını gazeteci olarak neden sorgulamadığı yanıtını vermesi HDP dışındaki Kürt seçmeni de memnun etmiş olabilir. Bursalı’nın PKK’lı Bese Hozat’ın da kendisini takdirini sorması üzerine, bir teröristin Bursalı’yı takdir etmiş olsa ne yapabileceği karşı sorusu üzerine konunun kapanması da ilginçti; sanırım soru devam etseydi, zamanında Fethullah Gülen’i ziyaret edip hatıra fotoğrafı çektiren gazeteciler konusunu dahi açabilirdi İmamoğlu.
İkincisi, hükümet kanadının elinde, dün itibarıyla İmamoğlu’nun seçmen kitlesini kendisine oy vermekten caydıracak, ya da Yıldırım’a oy vermeye hâlâ tam ikna olmamış AK Partili ve MHP’lileri, belki Saadetçileri “tabii ya, oylar Yıldırım’a” dedirtecek bir skandal dosya olmadığı ortaya çıktı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, 16 Haziran yayının moderatörü İsmali Küçükkaya’nın önceden İmamoğlu ile görüştüğünün haberinin ortaya çıkacağını önceden söylemesi herhalde medya-siyaset ilişkilerinde yeni bir dip noktaydı ama pek tuttuğu söylenemez. Bu tür yayınlarda moderatörün genellikle basın danışmanlarıyla ön görüşme yapması adettendir. Bu da soru vermek, soru almak için değil, yayında kimseyi istemeden zor durumda bırakmamak kaygısıyla belli kuralların üzerinden geçmek için yapılır. Yıllarca TV programları yapmış bir gazeteci olarak bunu söyleyebilirim; işin içinde Küçükkaya’ya, ya da İmamoğlu’na, ya da Yıldırım’a yönelik bir tuzaklama varsa, bilemem, nasıl olsa ortaya çıkar. Sosyal medyada konu, Erdoğan’ın nasıl olup da bir gün sonrasının haberini önceden verdiği üzerinde yorumlandı. Doğru tahmini Nevşin Mengü yaptı; The Marmara Otelinin müşteri mahremiyetini ihlal edecek şekilde kendiliğinden basına bu görüntüleri verdiğine inanmak istemediğim için Mengü’nün tahminine katılıyorum. Bence de Küçükkaya’nın polisiye yöntemlerle takip edilmesi temelinde oluşmuş gibi görünen bu bilgi, Cumhurbaşkanlığı ya da İçişleri Bakanlığı bünyesinden birileri tarafından belli haber merkezlerine sızdırılmış olabilir. Ama özeti şu: İmamoğlu’nun TRT’de “benden sorumlu bakanlar var” diye ima etmesine karşın, henüz AK Parti cenahı elinde İmamoğlu hakkında seçmen davranışını etkileyecek bir “şok, şok” dosya bulunmuyor.
Burada ilginç bir nokta var: TRT yönetiminin İmamoğlu’nun karşısına çıkardığı sorguculardan Şebnem Bursalı aTV Ankara Temsilcisi ve Sabah köşe yazarı. Fatih Er ise halen TRT World’de ama kısa süre öncesine dek o da aTV yetkilisiydi. Haberciliğe Kanal 7’de başlamış, TRT Kudüs muhabiri olarak çalışmış, sonra yine aTV’de haber editörü ve programcı olarak çalışmış bir gazeteci. Yani aslında her ikisi de Serhat Albayrak’ın yönetimindeki Turkuvaz grubu kökenli. İmamoğlu’nun NTV yayınında konuk gazeteci olarak Sabah Ankara Temsilcisi Okan Müderrisoğlu davet edilmişti. Turkuvaz grubu yetkililerini yayına almak, belki de bir garanti olarak görülüyor.
Konumuza dönersek, bugüne dek Ekrem İmamoğlu ile Binali Yıldırım’ın şanslarını eşit gördüm. En son Bekir Ağırdır KONDA bulgularına göre, İmamoğlu’nun 2-3 puan öne geçtiğini söylediğinde, emin olamadığımı, çünkü İmamoğlu’nun 31 Mart’ta oy doygunluğuna çok yaklaştığını oysa 31 Mart’ta AK Parti-MHP ittifakının bütün potansiyeli sandığa taşıyamadığını, şimdi Belediye elden çıkarsa hangi maddi ve siyasi faydalardan olacaklarını hatırlatarak bu kitleyi sandığa taşıyabileceği tahlilini paylaşmıştım.
Bu tahlilin önemli bir dayanağı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisini (ve Kürt seçmen hesabıyla MHP lideri Devlet Bahçeli’yi) geride tutarak yarışın İmamoğlu ve Yıldırım arasında geçmesine izin verdiği izlenimiydi. Bu nedenle her taraf Yıldırım afişleriyle donatılmıştı. Oysa artık son haftaya girerken eline geçen raporlardan mıdır bilinmez, yeniden (17 Haziran’daki Kadim Dostlar programında) İmamoğlu karşısına kendisini koydu. Bir anlamda “Kazanırsam ben, kaybederse İmamoğlu” demiş oldu. Oysa bu bir anlamda “Ben sahaya inmezsem, Binali Yıldırım kaybedecek” endişesini de açığa vurdu.
İmamoğlu’nun TRT yayını bu tablonun tuzu, biberi oldu. TRT yayını bu nedenle İmamoğlu açısından 23 Haziran öncesi yeni bir dönüm noktası sayılabilir.