Gazete Habertürk yazarı Muharrem Sarıkaya, Naim Süleymanoğlu'nun kızı Naomi'ye nasıl ulaştığını bugünkü köşe yazısında kaleme aldı.
İşte Sarıkaya'nın "Bir filmin hikâyesini okumuş, hatta yaşamış gibiyim..." diyerek sonlandırdığı Naomi'nin bulunma hikayesi:
Naim Süleymanoğlu’nun bulunması için vasiyet ettiği Japonya’daki kızı Naomi’ye bu kadar çabuk ulaşacağıma ihtimal vermezdim..
Çok değil, ailesinin “Naim’in Japonya’daki kızının da mirasta payı var, hak geçmesin; bulunmasına yardımcı olur musun?” çağrısının üzerinden 1 hafta geçti. Japonya’nın 127 milyon nüfusu içinde iğne aramak gibiydi.
Üstelik, “Ankara Zekai Tahir Burak Büyük Doğumevi’nde 1991’de dünyaya gelen Naomi” bilgisinin ötesinde elimde veri yoktu.
Japonya’nın Ankara Büyükelçiliği’ne ulaştım; bugüne kadar olduğu gibi yardımlarını esirgemediler; ancak fazla bir veri yoktu.
Doğumevi kayıtlarından ilk veriye ulaştım.
NAİM SÜLEYMANOĞLU'NUN KIZI 1991 YILININ SONUNDA DÜNYAYA GELDİ
Seul Olimpiyatları sırasında tanıştığı, Türkiye’ye davet edip birlikte yaşadığı Kyoto Mori isimli gazeteciden, 1991 sonunda bir kız çocuğu dünyaya geldiği kesindi.
Kayıtlarda doğum yapan kadının adı “Kjyoko Mori” olarak geçiyordu, doğum öncesi “8 aylık hamile olmasından dolayı seyahat etmesinde sakınca var” raporu da almıştı.
Çocuğunu yalnız doğurmuş, Naim dahil refakatçi kimse bulunmamıştı.
Yakınları, “Naim, belki de ilk çocuğu olmasından dolayı hiç hazır değildi, ama sonrasında hep kızının özlemi içinde oldu” bilgisini paylaştı.
KAPICIYA VERİLEN NOT
Bir veri daha vardı; akademisyen olan Kyoto Mori, Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nde araştırma görevlisi olarak çalışmıştı.
Çok geçmedi, bu kez Kyoto Mori’nin Türkiye’yi terk ettiği 1993’ten 1 yıl sonra 1994’te Ankara’ya tekrar döndüğü verisi geldi.
İkinci gelişinde bir otele yerleşmiş, 3 yaşına gelmiş kızını Naim’e göstermek için yaşadığı evine gitmiş, ulaşamayınca kapıcıya “Kızınla geldim, oteldeyim, beni ara” notunu bırakmıştı.
Ancak o not Naim’in eline hiç ulaşmadı; o dönem birlikte yaşadığı kadın tarafından anında yok edildi.
Kyoto Mori ise ikinci kez Türkiye’yi biraz da öfke içinde terk etti; bir daha da gelmedi.
En yakınındaki arkadaşı Zeki Türkeş’in anlattığına göre, Naim yıllar sonra bunu öğrenince çok acı çekti.
Onlara ulaşma çabasının ardında yatan nedenlerden biri de çocuğunun annesi Kyoko Mori’ye olan mahcubiyetiydi.
BARIŞ MANÇO KONSERİ
Hiç beklemediğim bir anda İngiltere’deki bir okurumdan gelen mesaj, önemli bir veri içeriyordu.
Barış Manço’nun Japonya konseri sırasında bir küçük kıza ilgi gösterdiğini belirtip ekliyordu:
“Türk olduğumu öğrenince, çocuğun Naim Süleymanoğlu’nun kızı olduğunu söyledi. Kızın adını Zekai koymuş. Türkiye’de erkek ismi olduğunu belirttim, ‘Aslında ismi Sekai, Japonca’da Dünya anlamına geliyor’ dedi.”
Araştırmaya bu bilgilerle de devam ettim.
“Kjyoko ve Kiyoko” ismiyle kayıtlara giren Bayan Mori, 1956’da Tokyo’nun güneyindeki Shizuoka’da doğmuştu; Naim’den 10 yaştan fazla büyüktü.
Veri beni Kyoko Mori isimli yazara götürdü, memleketinin adına yazılmış, “Shizuoka’nın Kızı” kitabı da ABD’de edebiyat ödülü
almıştı.
Ancak babasının adı Hickmasa, annesinin ismi de Yashiko değildi; üstelik o Kyoko Mori 1957 Kobe doğumluydu; o kişi olamazdı...
"ANNEYİ TANIYORUZ"
Bu kez Türkiye’nin Tokyo Büyükelçiliği’ni aradım.
Milletvekilliği döneminden tanıdığım Büyükelçi Murat Mercan, telefonu açar açmaz “Kalp kalbe karşıymış, ben de sizi arayacaktım” deyip ekledi:
“Sierra Leone Büyükelçisi olarak atanan büyükelçiliğimiz müsteşarı Deha Erpek’in eşi, kızın annesini tanıyor. Çocuğu da bulduk. Burada yaşayan bir Türk, yaşıtı olan kendi kızından ayırt etmemiş, o vatandaşımızın kızıyla büyümüş.”
Her şeyin bu kadar denk düşeceği aklımın ucundan dahi geçmezdi.
Büyükelçi Mercan, anne ile temas kurduracağını, gelen bilgiler kapsamında kendisini davet edip konuşacağını belirtti.
İlk gelen bilgi iç acıcı değildi, Ankara’da yaşadığı sıkıntılı günleri unutmamıştı.
Durumu Naim Süleymanoğlu’nun kardeşi Muharrem Süleymanoğlu’na ilettiğimde üzüldü:
“Kızım Elif de ulaşmak için çok çaba gösterdi. Sosyal medya adreslerinden Naomi Mori veya Kyoko Mori diye araştırdı. Ama benzer çok isim var. Çok çabaladık ama olmadı. Siz ulaşmışsınız.
Büyükelçimize de teşekkür ederiz. Hem dini hem de vicdani acıdan şu an rahatım. Naomi ile birlikte Naim’den olma 3 kız yeğenim daha var; emanetleri bende...”
Muharrem Süleymanoğlu, geçmişte yaşananları silme çabasındaydı.
"KIZLARA BİNA AL"
Süleymanoğlu’nun en yakın arkadaşı eski Halter Federasyonu Asbaşkanı Zeki Türkeş’in anlattığı ise ayrı bir hikâye idi.
Naim’in hiç evlenmemiş olmasına karşın, 3 kadından olan 4 kızına ne kadar düşkün olduğunu göstermeye yeterdi:
“Hastalandığı dönemde Naim geldi, ‘Benim 4 kızı da benden sonra kimseye muhtaç etmeyecek, iyi kira geliri olan bir bina satın al. Ben gidince ele güne muhtaç kalmasınlar, geçimlerini sağlayacak gelirleri olsun’ dedi. Kalbi temizdi, içinde kiracısı olan, iyi kira getiren bir bina bulup satın aldı. Kızların geçimini rahat sağlar...”
ADI DOĞUMEVİNDEN
Mercan’a bunu da aktarıp ailenin ısrarını aktardım.
Duygulandı, eşiyle birlikte evine davet edip konuşacağını ifade etti.
Ertesi gün müjdeli haberi verdi:
“Naomi, kadının kız kardeşinin adı. Kıza burada başka isim vermiş, görüşmeyi kabul etti...”
Ben “Zekai gibi okunan Sekai mi?” dedim, devamını Mercan getirdi:
“Evet... Zekai Tahir Burak Doğumevi’nde dünyaya getirdiği için hastanenin adını kızına vermiş; Sekai demiş.”
Yani, Japonca’daki karşılığıyla “Dünya”...
Bu iyi haberdi.
Zeki Türkeş, Muharrem Süleymanoğlu’na müjdeyi verdi:
“Tokyo’ya gitmek için hazırlan, yeğenimizi bulduk çok şükür. Eğer isterse yeğenler de gelsin, gidelim kardeşiyle tanışsınlar...”
Büyükelçi Mercan’a ertesi gün ulaştığımda, bir sonraki gün Sekai’nin annesiyle ziyaretine geleceğini bildirdi.
Bu sırada Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da telefonla aradı:
“Önemli ve güzel bir işe aracı oldun, onu söylemek için aradım. Kıza ulaştık, artık aileyle buluşur, görüşürler...”
BABASININ YOLUNDA
Naomi Sekai Süleymanoğlu, dün annesiyle birlikte ziyaret ettiği Türkiye’nin Tokyo sefareti’nde, Büyükelçi Mercan’ın ikram ettiği baklavayı yedikten sonra Türk bayrağı önünde poz veriyordu.
Babasının yolundan gitmiş, spor akademisinde okumuştu.
Çalıştığı şirketten izinleri aldıktan sonra Türkiye’ye gelip amcaları ve kardeşleriyle tanışmak istediğini belirtti.
Yaşananlar karşısında ise şaşkındı.
Fotoğrafından bir kare rica ettim, annesi, “Şimdilik kimse tanımasın, gelince fotoğrafımızı çekersiniz” dedi.
Amcalarını, kız kardeşlerini; annesinin bugün dahi yardımını anımsadığı Zeki Türkeş ve eşinin de aralarındaa bulunduğu baba dostlarını görmek için sabırsızlanıyordu.
Bir de “Annem çok söz etti; amcam Muharrem’i, kızı kuzenim Elif’i çok merak ediyorum.
Elif de orada olacak mı?” diyordu... Elif Süleymanoğlu ise İngiltere’den “Kesin gelirim.” mesajını yolluyordu.
Bu süreçte büyük emeği geçen Büyükelçi Mercan ile dün son konuşmamızda ikimiz de aynı cümleyi kurunca gülmeye başladık...
Bir filmin hikâyesini okumuş, hatta yaşamış gibiyim...