Organ naklinin ortaya çıkışı, ilk böbreğin 1954'te bir kişiye başarıyla verilmesinden bu yana sayısız hayat kurtardı ve o zamandan beri akciğerlerden karaciğerlere, kalplere ve hatta yüzlere kadar her şey nakledilmeye devam etti.
NAKLEDİLEN ORGANLAR HAFIZAYI AKTARIR MI?
Nakledilen organların hafızayı aktarıp aktaramayacağı sorusu bu organların birçoğu için soruldu, ancak 2024 tarihli bir araştırmaya göre, özellikle kalp nakli geçirenler arasında bu durum yaygın görünüyor. İnsanlar yemekten müziğe, sanata ve cinsel yönelime kadar kendilerinde bir değişiklik olduğunu bildirdi.
Bu değişikliklerden bazıları bağışçının özelliklerini yansıtıyordu. Bazıları ölümle ilgili gibi görünen nefretler taşıyordu. Örneğin bir kişi boğulan bir kurbandan organ aldıktan sonra sudan korkmaya başladı.
Ameliyattan sonra nakil hastalarının yeni anılar veya kişilik değişiklikleri bildirmelerinin nedenini ve nasıl olduğunu açıklayabilecek bir mekanizma henüz keşfedilmedi.
Araştırmacılar, "Ortaya çıkan kanıtlar, kalp naklinin donörün kişilik özelliklerinin ve anılarının alıcıya aktarılmasını içerebileceğini ve hafıza ve kimliğe ilişkin geleneksel görüşlere meydan okuyabileceğini öne sürüyor" sonucuna varıldı.