CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, TBMM’de görüşülmekte olan ve Maden Kanunu’nda değişiklikleri eleştirdi. İliç’teki maden faciasını hatırlatan Çakırözer, “Toprak altında kalan dokuz emekçimizden yedisinin cansız bedenlerine dahi ulaşılabilmiş değilken bugün burada yeni facialara kapı aralayacak bir kanunu görüşmek doğru değildir, ayıptır. Artık bu facialardan ders alınması gerekir” dedi. Dışişleri Komisyonu gündemindeki Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile enerji ve doğal kaynaklar alanındaki ortaklık anlaşmasını da hatırlatan Çakırözer, “Anlaşma İliç Faciası sonrasında geri çekildi. Ama şimdi yeniden önümüze getirilmesinin nedeni de işte bu BAE’ye verilecek imtiyazlar karşılığı gelecek yeşil dolarlar olsa gerek. Görüştüğümüz torbadaki bazı maddelere bakınca anlıyoruz ki bu anlaşma için bize burada mıntıka temizliği yaptırılmakta” diye konuştu.
TBMM’de Maden Kanunu’nda düzenlemeler içeren kanun teklifi üzerinde söz alan CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, İliç’te yaşanan maden faciasını hatırlattı. Çakırözer, “İliç'teki madende siyanür dağının kaymasının üzerinden 72 gün geçti. Toprak altında kalan dokuz emekçimizden yedisinin cansız bedenlerine dahi ulaşılabilmiş değilken bugün burada yeni facialara kapı aralayacak bir kanunu görüşmek doğru değildir, ayıptır. Artık bu facialardan ders alınması gerekir ama alınmıyor, almıyorsunuz. Bu torbada yenilenebilir enerji kaynakları yaratma yönünde adımlar var ama bu torbada madencilikle ilgili fevkalade sakıncalı maddeler de var. 21 yıllık AK Parti hükûmetleri döneminde, Maden Kanunu’nu onlarca kez değiştirdiniz. Her seferinde ormanları, tarım arazilerini, meraları ve zeytinliklerimizi şirketlerin yağma alanına dönüştürdünüz. Karadeniz'den Kaz Dağları'na, Trakya'dan Toroslara doğal yaşam alanları sizin yüzünüzden talan edildi. ÇED raporlarındaki doğa düşmanı muafiyetler ve onaylarla ormanın, meranın yok edilmesinin önünü siz açtınız” dedi.
"İKTİDARINIZDA COĞRAFYAMIZIN YÜZDE 60'TAN FAZLASI MADEN SAHASI OLARAK İŞARETLENDİ”
Sadece 2023 yılında 4 bin 500 projede ‘ÇED gerekli değildir’, 553 projede de ‘ÇED olumlu’ kararı verildiğini, olumsuz karar sayısının sadece 10 olduğunu vurgulayan Çakırözer, Sizin iktidarınızda coğrafyamızın yüzde 60'tan fazlası maden sahası olarak işaretlendi. Sizden önce 79 yılda 1186 maden ruhsatı verilmişken döneminizde verilen maden ruhsatı 400 bini buldu. Yani neredeyse her gün, her dakika havamız, suyumuz, toprağımız zehirlenmekte. Getirdiğiniz her torbanın ucu doğa katliamlarına varıyor. Bugün bir taraftan ‘İliç'teki faciadaki ihmaller araştırılsın’ diye komisyon toplanıyor; diğer taraftan ‘Madencilikte uluslararası standartlara uyum zorunluluğunu ortadan kaldıralım’ diye önümüze kanun koyuyorsunuz. İşte sizin samimiyetiniz, vicdanınız bu kadar” diye konuştu.
"DENETİM YOLUNDAN VAZGEÇMEK GERİ DÖNDÜRÜLEMEZ ZARARLARA YOL AÇACAKTIR”
“Ulusal Maden Kaynak ve Rezerv Raporlama Komisyonu’nun kurulması gerekliliği, 13 Mayıs 2014 tarihinde gerçekleşen ve 301 madencimizin katledildiği Soma Maden Faciası’ndan çıkardığımız en önemli derslerden biridir” diyen Çakırözer, “UMREK madenciliğin uluslararası standartlara, bilimsel, teknik esaslara göre yürütülmesini denetleyen, bağımsız bir komisyon. Kuruluşu doğrudur fakat meslek odalarını aktif bir şekilde dâhil etmeyişi ve yavaşlığı nedeniyle eleştiri konusudur. Bu komisyonu çoğulcu ve süratli işler hâline getirecek düzenlemeler yapmak yerine, şimdi tamamen kaldırmak istiyorsunuz. Neymiş, kömür madenleri için UMREK zorunluluğu korunacakmış. Peki ama diğer gruplarda yer alan maden sahaları nasıl denetlenecek” diye sordu.
Çakırözer, şunları söyledi:
“Kum, çakıl, kil, mermer, granit ve diğer taş ocakları; deniz, göl ve kaynak suyundan elde edilen tuzlar; elmas, yakut ve benzeri madenler; tüm bu madenlerin çıkarılmasında uluslararası standardı yok mu sayacağız? Bir kez daha uyarmak isterim ki ‘Maliyeti düşürelim, bürokrasiyi azaltalım’ diye böyle bir denetim yolundan vazgeçmek, temiz bir doğa için; havamız, suyumuz, toprağımız için geri döndürülemez zararlara yol açacaktır.
"PATRONLARA SAĞLADIĞINIZ İMKÂNI BELEDİYELERE VERMEMENİZİN TEK AMACI VAR: CHP’Lİ BELEDİYELER YARARLANAMASIN”
Enerji alanında kendi kendine yeterli olabilmek önemli bir avantajdır. Bu torbada, yenilenebilir enerji kaynakları yaratma yönünde göl, gölet ve barajlar üzerinde güneş ve rüzgar enerji tesisleri kurulmasının yolu açılmaktadır. Ama bunların kamusal denetim yolunu, belediyelerin imar planı zorunluluğunu kaldırarak bunu yapmaktasınız? Bu tesislerin doğal alanlara plansız kurulması kamu yararına aykırıdır ve her türlü suistimale açıktır. Başka ne yapıyorsunuz? Neredeyse herkese sağladığınız su alanları üzerinde tesis kurma yetkisini yerel yönetimlerden esirgiyorsunuz. Oysa belediyeler bu yetki verilirse enerji maliyetlerini bir adım da olsa düşürebilir, tasarruf edecekleri kaynakla milyonlarca ihtiyaç sahibi yurttaşımıza derman olabilirdi. Patronlara sağladığınız imkânı belediyelere vermemenizin tek bir amacı var: Aman CHP’li belediyeler bu imkândan yararlanamasın. Evet, maalesef yine vahim bir ayrımcılıkla karşı karşıyayız bu torbada.
"ADRESE TESLİM PROJELERİN ÖNÜ AÇILMAKTA”
Biz bu kanunu görüşürken Meclis’te Dışişleri Komisyonumuzda gündeme alınmayı bekleyen bir başka anlaşma daha var: Türkiye ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Arasında Enerji ve Doğal Kaynaklar Alanında Stratejik Ortaklık Çerçeve Anlaşması. Enerji Bakanı Sayın Bayraktar, bu anlaşmayla Türkiye'ye 30 milyar dolar geleceğini açıkladı. Görüştüğümüz torbadaki bazı maddelere bakınca anlıyoruz ki bu anlaşma için bize burada mıntıka temizliği yaptırılmakta, adrese teslim projelerin önü açılmakta. Anlaşmaya göre BAE ile Türkiye'de 6 bin megavata kadar nükleer santral projesi, nükleer yakıt imalatı ve ileri nükleer reaktör kurulması için iş birliği yapılacak. 2 bin 500 megavata kadar deniz üstü rüzgâr projeleri, 3 bin megavata kadar karasal rüzgâr ve güneş enerji projeleri, yeşil hidrojen üretmek için 5 bin megavatlık yenilenebilir enerji projeleri, 2 bin megavata kadar pompaj depolamalı HES projeleri yatırımı yapacak, şebeke ve iletim, termik santraller, yeni teknolojiler konusunda yatırımlar yapacak.
"ÖYLE BİR PROJE Kİ HİÇBİR GÜVENCEMİZ YOK”
Yol haritası belirlenmiş: BAE tüm finansmanı sağlayacak, Türkiye de onlara benzersiz imtiyazlar sunacak. Hangi imtiyazlar? Öncelikle proje yapılacak sahalar belirlenecek ve sadece BAE'ye tahsis edilecek. Bu sahalarda başka hiçbir yatırımcıyla görüşme yapılmayacak, anlaşma yapılmayacak, proje geliştirilmeyecek. Türkiye, projenin uygulanması için gerekli izinlerin, ruhsatların ve çevresel etki değerlendirme sürecinin alınmasında kolaylık ve destek sağlayacak. Yapacağı enerji yatırımları için ulusal iletim sistemimizde yeterli kapasiteyi BAE'ye tahsis etme sözü de verilmekte. Bu öyle bir anlaşma ki uygulanması ve hayata geçirilmesinden kaynaklanan her türlü anlaşmazlık, taraflar arasında dostane biçimde çözülecek. Ne ulusal hukukumuzdan ne de uluslararası hukuktan kaynaklanan hiçbir güvencemiz yok ortada. İşin bir de gizlilik boyutu var. Özel bir madde konmuş. BAE'nin enerji yatırımlarıyla ilgili tüm bilgiler gizli tutulacak.
"TAM BİR KAPİTÜLASYONLAR ANLAŞMASI VAR KARŞIMIZDA”
Türkiye'nin kurulu gücünün yüzde 10'una denk gelen enerji yatırımları bütününü tek bir ülkeye vermekten, o ülke için Türkiye Cumhuriyeti topraklarında ayrıcalıklı rant alanı oluşturmaktan, kendi ekonomik ve millî çıkarlarımız yerine, ülkemize ait kaynaklardan bir başka ülkenin daha çok faydalanacağı üretim imtiyazları sunulmasından bahsediyoruz. Soruyorum: Çevreye zararlı hangi işler için ÇED kolaylığı sağlayacaksınız BAE'ye? Güvenlik, sağlık ve çevre gibi hayatlarını doğrudan etkileyebilecek böylesine bir anlaşma hakkında vatandaşlarımızın sorgulama ve bilgi alma haklarını nasıl elinden alabilirsiniz? Türkiye'de vatandaşına kredi verirken bile yetkili mahkemeyi belirleyen bu devlet, bakıyoruz, olağan dışı imtiyazlar sağlayarak nükleer santral, reaktör, termik santral gibi stratejik projeler yaptıracağı bir ülkeye karşı ne ulusal ne uluslararası hiçbir hukuki güvence aramıyor. İşin özeti, hem maddeleri hem de bütününe bakıldığında tam bir kapitülasyonlar anlaşması var karşımızda.
"KAMU ZARARINA NEDEN OLUNUYOR AMA KİMİN UMURUNDA. YETER Kİ YEŞİL DOLARLAR GELSİN”
BAE ile bu anlaşmadan sonra bugün görüştüğümüz teklif alelacele önümüze gelmişti. İliç Faciası sonrasında geri çekildi. Ama şimdi faciada madencilerimizin toprak altındaki bedenlerine dahi ulaşılmamışken yeniden önümüze getirilmesinin nedeni de işte bu BAE’ye verilecek imtiyazlar karşılığı gelecek yeşil dolarlar olsa gerek. Anlaşmada BAE’ye izinleri, ruhsatı, ÇED'i Türkiye ayarlayacak sözü veriliyor. Bu kanunla su üstü yenilenebilir enerji yatırımlarının denetim dışına çıkarılması gündemde. BAE'ye ulusal sistemde yeterli kapasitenin tahsis edileceği sözü veriliyordu. İşte burada bitmemiş enerji yatırımlarına ilişkin lisans başvurularının iptali kolaylaştırılıyor ve kapasite boşa çıkarılıyor. Hatta iptal edilen lisans bedellerinin teminatları hazineye irat kaydedilmesi gerekirken iade yoluna gidiliyor; açıkça kamu zararına neden olunuyor ama kimin umurunda. Yeter ki yeşil dolarlar gelsin. Bizim BAE’ye karşıtlığımız, düşmanlığımız yok; herkesle iyi ilişkilerden yanayız. Ama adı ister BAE olsun ister başka bir şey, ülkemiz kaynaklarının bir ülkeye peşkeş çekilmesine, yağmalattırılmasına asla göz yummayız.
"PEŞKEŞ ÇEKTİĞİNİZ O ALANLAR 85 MİLYONUN MALIDIR. ONU SİZE VE RANT ORTAKLARINIZA YEDİRMEYECEĞİZ”
İşin unutturmak istediğiniz bir başka boyutu da şudur: Bir yandan ‘Darbeci, 15 Temmuz’un finansörü, 251 şehidimizin kanı onun elinde’ diyorsunuz, sonra o eli sıkmakla yetinmiyor, imtiyazlar vererek kucaklıyorsunuz. Siz onurunuzun ayaklar altına alınması karşısında iktidar olarak ‘Yarabbi şükür’ diyebilirsiniz ama biz ülkemiz için, yurttaşlarımız için doğru bildiğimizden asla şaşmayız. Böylesine vahim imtiyazlar içeren, hukuki güvencemizin yok edildiği bir anlaşmayı kimle yaparsanız yapın, karşısında dururuz. Çünkü sizin peşkeş çektiğiniz o alanların tümü 85 milyonun malıdır, hakkıdır. Onu size ve imtiyazlarla beslediğiniz rant ortaklarınıza yedirmeyeceğiz.”