Türkiye Gazeteciler Sendikası, Meclis’in ilk gündemi yer alan ve “dezenformasyonla mücadele yasası” olarak bilinen, kamuoyunda ise ‘sansür yasası’ olarak adlandırılan kanun teklifinin geri çekilmesi için Mecliste bulunan beş siyasi partinin 14 Meclis Grup Başkanvekiline dilekçe gönderdi. PTT Genel Merkezi önüne gelen gazeteciler, dilekçeyi göndermeden önce açıklama yaptı.
‘Görüşmeler BTK’ya verilecek’
Gazete Duvar'dan Ferhat Yaşar'ın haberine göre, Basın Kanunu’nda yapılacak değişikliğin geri çekilmesini isteyen gazeteciler, PTT İstanbul Genel Merkezi önünde açıklama yaptı. Burada konuşan TGS İstanbul Şube Başkanı Banu Tuna, "dezenformasyonla mücadeleyi, değil sansürü artırmak üzere hazırlandığı anlaşılan kanun teklifinin 2022 boyunca yapılan tüm itirazlara rağmen, yasama yılı başlar başlamaz meclis gündemine geldiğini" söyledi.
“Türkiye seçime giderken, ‘dezenformasyonla mücadele’ adı altında ısrarla gündeme getirilen ancak gazeteciliğe baskıdan ve medyayı cezalandırmaktan başka amacı olmayan bu teklifin geri çekilmesini istiyoruz” ifadelerini kullanan Tuna, “Basın meslek örgütlerine sorulmadan, iktidar tarafından tek taraflı hazırlanan bu yasa teklifi kabul edilirse, yalan olduğu iddia edilen bir haber nedeniyle gazeteciye üç yıl hapis cezası verilebilecek, sosyal medyada eleştirel paylaşım yapan yurttaşlar dezenformasyonla suçlanabilecek. Paylaşılan içeriğin doğru olup olmadığına ise iktidar karar verecek. Yasa bu hâliyle geçerse hayatımızda neler değişecek, özetleyelim: Sosyal medya cendereye alınacak, anlık mesajlaşma uygulamaları bundan sonra görüşmelere ilişkin bilgileri BTK’ya verecek” dedi.
‘Gazetecilerin basın kartı taşımasının hiçbir anlamı kalmayacak’
Yasanın Mecliste onaylanması halinde gazetecilerin basın kartı taşımasının hiçbir anlamı kalmayacağına dikkat çeken Tuna, nedenini ise şöyle açıkladı:
“Çünkü dernek ve vakıf yöneticilerinin basın kartı alabilmesi için medya alanında faaliyet göstermesi yeterli olacak. Basın İlân Kurumu, gazetelere ve internet haber sitelerine hem para hem ceza veren bir kurum olarak geniş yetkilerle donatılacak. Tıpkı, televizyon ve radyolar üzerinde kılıcını sallayan RTÜK gibi yazılı ve dijital medyanın eli sopalı polisi hâline gelecek. BTK ile BİK, basılı ve dijital medyanın yanı sıra sosyal medya ile Whatsapp gibi haberleşme uygulamalarını da çok sıkı bir denetim ve ceza tehdidi altına alacak. Kullanıcı bilgilerini vermek ya da suç işlediği öne sürülen hesaplarla ilgili işlem yapmak gibi ağır yükümlülükleri kabul etmeyen sosyal medya şirketlerinin bant genişliği yüzde 95 oranında daraltılacak, böyle olunca hepimizin her gün kullandığı bu uygulamalar çalışmayacak. Yerel gazetelerin ana yaşam kaynağı olan resmi ilân gelirinin yüzde 75’i buharlaşacak, matbaalar çalışamaz hâle gelecek. Kısacası yaklaşan seçimler öncesinde, devlet kurumları halkın tüm haber kaynaklarını bir ahtapot gibi saracak, isterse sıkıştırıp boğacak, isterse gevşetecek.”
“Biz gazeteciler yasa teklifinin her maddesini didik didik incelediklerini” belirten Tuna, “Topluma karşı sorumluluğumuz gereği bir kez daha hem yasa yapıcıları hem kamuoyunu uyarıyoruz. Bu yasa bu hâliyle geçerse ülkemizde basın, ifade ve haberleşme özgürlüğü kalmayacak. İtirazlarımızı Meclis’te dile getirirken 'Tartışmalı bu maddeleri muğlaklıktan uzak olacak şekilde yeniden düzenleyelim' dedik, dinlemediler. Şimdi tarihimizde görülmemiş düzeyde ağır bir ifade özgürlüğü engeliyle karşı karşıyayız. Bu yasa tüm topluma ve bu toplumun bir parçası olan gazeteci ve yayıncılara çok ağır otosansür, sansür, ceza, denetim ve işini yapamama tehdidi getirmektedir. Bu sansürü kabul etmeyeceğiz, okurlarımızla, sektörle ve meslektaşlarımızla bu yasanın geri çekilmesi için mücadele edeceğiz. Bugün buradan TBMM’de grubu bulunan partilerin grup başkanvekillerine kanun teklifini geri çekmeleri için son kez çağrı yapıyoruz. Sansüre değil daha fazla demokrasiye ihtiyacımız var” dedi.
TGS’in 6 şubesi, 5 siyasi partinin 14 grup başkanvekiline hitaben yazılan dilekçeyi, Mustafa Elitaş, Mahir Ünal, Bülent Turan, Muhammet Emin Akbaşoğlu, Yılmaz Tunç, Özgür Özel, Engin Atay, Engin Özkoç, Meral Danış Beştaş, Hakkı Saruhan Oluç, Erkan Akçay, Muhammed Levent Bülbül, Dursun Müsavat Dervişoğlu ve Erhan Usta’ya gönderdi.
TGS’nin bugün gönderdiği dilekçe şöyle:
"Sayın Grup Başkanvekili,
Bildiğiniz üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu gündeminde “Dezenformasyon Yasası” olarak bilinen 2/4471 esas numaralı “Basın Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” görüşülecek.
Türkiye Gazeteciler Sendikası üyeleri olarak kaleme aldığımız bu mektupla bu teklifin sakıncalarını, Anayasa’ya aykırılığını bir kere daha sizlere açıklamak ve basın meslek örgütleri yok sayılarak yapılan bu düzenlemelerin neden geri çekilmesi gerektiğini anlatmak istiyoruz.
Bu teklif, bizi sessiz ve nefessiz bırakmak niyetinde bir sansür düzenlemesidir.
Öncelikle her ne kadar teklifle internet medyasında çalışan gazetecilerin yıllardır çabaladığımız meşru talepleri tesis ediliyormuş gibi görünse de bu hakların arkasına eklenen tehlikelerin bilincinde olduğumuzu vurgulamak isteriz.
Teklifin 29. maddesiyle Türk Ceza Kanunu’na 217/A maddesi olarak eklenmesi planlanan “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçu muğlaktır, subjektif değerlendirmelere açıktır. Zamana, kişilere ve koşullara bağlı olarak her uygulamacı tarafından farklı yorumlanması muhtemel bu düzenlemeyle, yalnızca gazeteciler değil tüm toplum ciddi bir cezai tehdit ile karşı karşıya bırakılmakta, ifade ve basın özgürlüğü yok edilmektedir.
Teklifin 4, 5 ve 7. maddeleri ile Basın İlan Kurumu’nun yetkileri kanuni dayanağı olmadığı halde genişletilmektedir. Beyanname toplama yetkisi merkezileşirken, Basın İlan Kurumu’na, yayın durdurma ve internet haber sitesi vasfının olmadığının tespiti talebiyle mahkemeye başvurma, internet haber sitesinin resmi ilanın kesilmesi ile çalışanların basın kartının iptaline giden bir sürecin başlatılmasına yol açacak genişlikte yetkiler verilmektedir. Bu yetkiler ile donatılan Basın İlan Kurumu, her iktidarın baskı aracı haline gelecektir.
Teklifin 9. maddesiyle Basın Kanunu’nun 26. maddesindeki dava açma süreleri internet haber siteleri için “habere ilişkin suç ihbarının yapıldığı tarihten itibaren” başlatılmak istenmektedir. Oysa aynı maddede basılmış eserlerin Cumhuriyet Başsavcılıklarına teslim edildiği tarihten itibaren dava açma süresi başlatılmaktadır. Bu durum internet basınının belirsiz süreyle dava tehdidi ile karşı karşıya kalmasına neden olacaktır.
Teklifin 14. ve 19. maddeleriyle Basın Kartı Komisyonu’nun kontrolü tamamen İletişim Başkanlığı’na verilerek, komisyonun yapısı tamamen antidemokratik hale getirilmiştir. Basın Kartı Komisyonu’nun gazetecilerden oluşması gerekirken basın meslek örgütleri azınlık hale getirilmiş, kararları etkisiz kılınmıştır. Basın kartını, basın meslek örgütleri vermelidir.
Teklifin 15. maddesiyle Basın İlan Kurumu tarafından belirlenen Basın Ahlâk Esaslarına aykırılık halinde basın kartlarının iptal edilebileceği düzenlemesi Basın Kanuna eklenmiştir. Ancak Basın Ahlak Esasları, Anayasa Mahkemesi tarafından da tespit edildiği üzere Basın İlan Kurumu’na “sınırları belirsiz yol sunan kurallar zinciridir”. Bu nedenle Sendikamız, Türkiye Gazeteciler Sendikası tarafından Danıştay’da dava açılmıştır. Gazetecilerin basın kartı iptal koşullarının Basın İlan Kurumu keyfiliğine terk edilemez.
Teklifin 24. maddesiyle gazetecilerin fiili hizmet süresi zammı yine basın kartı sahibi olmak şartına bağlanmıştır. Oysa Danıştay ve idare mahkemelerinin kesin kararlarına göre basın kartı, yalnızca gazetecilik mesleğini kolaylaştıran resmi bir kimlik belgesidir. Bu kart, zorunlu bir kimlik kartı değildir. İletişim Başkanlığı ve SGK verilerine göre Türkiye’deki basın mensuplarının yarıdan fazlasının basın kartı yoktur. Bu nedenle gazetecilerin en önemli sosyal güvenlik hakkı olan fiili hizmet süresi zammı, basın kartı şartına bağlanmamalıdır. Bununla beraber yıllar önce kapsam dışı bırakılan matbaacıların fiili hizmet süresi zammı kapsamına alınması gerekmektedir.
Teklifle internete sansürün dozu artıran ve sosyal ağ sağlayıcılara müdahale kolaylaştıran değişiklikler içermektedir. Teklifin 31. maddesiyle 5651 sayılı Kanun’da yapılan değişiklikle Erişim Sağlayıcıları Birliği’nin yetkileri arasına internette içerik engellenmesi dışında içerik çıkarılması yetkisi de eklenmiştir.
Teklifin 34. maddesiyle sosyal ağ sağlayıcılarının temsilci atama şartları ağırlaştırılmıştır ve yaptırımlar sıkılaştırılmıştır. Temsilciye aralarında TCK m. 217/A “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçu”nun da bulunduğu bir dizi katalog suçun söz konusu olduğu hallede faillere ulaşmak için gerekli olan bilgileri sağlanması yükümlüğü getirilmiştir. Bilgilerin verilmemesi halinde ise sosyal ağ sağlayıcının bant genişliğinin %90 a kadar daraltılması yani sitenin bir anlamda erişime kapatılmasının önü açılmıştır. Ayrıca 5651 Kanun kapsamında Erişim Sağlayıcıları Birliği Başkanı tarafından verilen içeriğin çıkarılması ve/veya erişimin engellenmesi kararının gereğinin yerine getirilmemesi halinde, sosyal ağ sağlayıcıya altı aya kadar reklam verilmesi, yeni sözleşme kurulması ve buna ilişkin para transferi yapılması yasaklanıyor. Bu yaptırımların yanında içeriğin çıkarılması ve/veya erişimin engellenmesi kararının yerine getirilmesine kadar sosyal ağ sağlayıcının internet trafiği bant genişliğinin önce %50 oranında devamında da %90 oranında daraltılması mümkün hale getirilmiştir.
Son olarak Elektronik Haberleşme Kanunu’nda yapılan değişikliklerle Whatsapp, Telegram ve benzeri şebekeye bağlı olmaksızın haberleşme hizmeti sunan platformlara temsilci atama sorumluluğu yüklenmiş. Bu yükümlülüklere uymamaları halinde ise BTK tarafından internet trafiği bant genişliğinin %95’ine kadar daraltılmasına veya ilgili uygulama veya internet sitesine erişimin engellenmesine Kurum tarafından karar verilmesine kadar bir dizi yaptırım öngörülmüştür.
Söz konusu teklif Anayasa’ya aykırıdır.
- Anayasa’nın 2. maddesine göre, Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına saygılı, demokratik bir hukuk devletidir.
- Anayasa’nın 6. maddesine göre, devletin üç erkinden biri olan yasamanın temel amaç ve görevi, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.
- Anayasa’nın 25. maddesine göre, “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, …. düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.”
- Anayasa’nın 26. maddesine göre, “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.”
- Anayasa’nın 28. maddesine göre,“ Basın hürdür, sansür edilemez.” ve ”Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır.”
Başta da dediğimiz gibi bu teklif, bizi sessiz ve nefessiz bırakmak niyetindedir. Cumhuriyet tarihinin en ağır sansür düzenlemelerinden biridir. Basını yok etme girişimidir.
Seçime sekiz aydan az zaman kalmışken basını tek sesliliğe mahkûm etme ve halkın haber alma hakkını yok eden bu teklifle seçim güvenliği ve demokrasi yok edilmektedir.
Bu nedenle biz basın mensupları, bir kere daha ve daha yüksek sesle, “Basına Sansüre Hayır’” diyoruz. Söz konusu sansür teklifinin geri çekilmesinin grubunuzun Anayasal sorumluluğu olduğunu hatırlatıyoruz."