AK Parti iktidarı 21 yılın sonunda Türkiye’yi bir yol ayrımına getirdi.
Seçmen ya AK Parti’yi iktidarda tutup Türkiye’nin siyasal İslamcı yolda ilerlemesine yol verecek ya da iktidarı değiştirip Atatürk’ün öngördüğü gibi demokratik, laik, sosyal hukuk devletinin yeniden inşasını tercih edecek.
14 Mayıs’ta yapılacak seçimler bu nedenle tarihi bir önem taşıyor.
Türkiye’nin iki yoldan birini seçecek olması tarihi bir sorumluluk da doğuruyor.
Türkiye’nin demokratik, laik, sosyal hukuk devleti niteliklerine yeniden kavuşması ve çağdaş devletler topluluğu içinde yerini güçlendirmesi için muhalefet partilerinin bu seçimi kazanmaları gerekiyor.
Bu konuda cumhuriyet tarihinin en kapsamlı uzlaşma ve işbirliği Millet İttifakı masasında sağlandı.
CHP beş sağ partiyle geniş bir koalisyon kurdu.
Bu masanın oluşmasında CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun yürüttüğü kucaklayıcı liderlik anlayışının payı çok büyük.
Küçük büyük, sağcı, solcu farkı gözetmeden muhalefetteki bütün partileri ziyaret etti. Desteklerini istedi.
Bu süreçte en çok tartışılan ise CHP’nin içinde doğan Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce’nin cumhurbaşkanlığı adayı olmasıydı.
CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, Kılıçdaroğlu’nun İnce’yi ziyaret ettiği 29 Mart günü ve ertesi gün 30 Mart’ta İnce’yle iki kez görüşüldüğünü ancak bir uzlaşmaya varılamadığı söyledi. CHP’nin önerilerine uygun bir yanıt alamadıklarını açıkladı.
Ayrıca CHP eski milletvekili ve eski bakan Fikri Sağlar da Kılıçdaroğlu’nun bilgisi ve onayıyla 3 Nisan günü İnce’yle görüştüğünü ancak bir uzlaşma çıkmadığını duyurdu.
Altay’ın iki görüşmesinden sonuç çıkmamasına karşın Kılıçdaroğlu’nun Fikri Sağlar’dan da görüşmesini talep etmesi İnce’ye verdiği önemi gösteriyor.
Fikri Sağlar’la dün yaptığım görüşmede olumlu sonuç olarak sadece şunu söyleyebileceğini ifade etti:
“Sayın İnce’den eğer seçim ikinci tura kalırsa Kılıçdaroğlu’nu destekleyeceği sözünü aldım.”
Eğer seçim ikinci tura kalırsa İnce, seçmenlerinden Kılıçdaroğlu’na oy vermelerini isteyecek.
Bu karar tarihi bir seçim söz konusu olduğu için şu soruya haklılık kazandırıyor:
“İkinci turda destekleyeceğiniz Kılıçdaroğlu’nu birinci turda niye desteklemiyorsunuz? Seçimin ikinci tura kalmasını neden istiyorsunuz?”
Örneğin TİP Genel Başkanı Erkan Baş, “ikinci turda destekleyeceğimiz adayı niye birinci turda desteklemeyelim” diyerek ilk turda Kılıçdaroğlu’nu destekleyeceklerini açıklamıştı.
İktidarın Türkiye’yi sürüklediği yol ayrımı koşullarında Erkan Baş’ın tutumu hem tutarlılığın hem sorumluluğunun gereğidir.
İnce’den de aynı tutum beklenirdi.
CHP Genel Merkezi’nden aldığım bilgilere göre Kılıçdaroğlu’nun İnce’ye gönderdiği mesaj mealen şöyle ifade edilebilir:
“Türkiye işgal altında. Cumhuriyet tehdit altında. Bu nedenle, bu seçim tarihi bir önem taşıyor ve tarihi bir sorumluluk gerektiriyor. Sayın İnce CHP’nin evladıdır. Bu gerçeği görüyordur. Beklentimiz bu seçimin tarihi önemine uygun bir uzlaşmayı sağlayacaktır.”
Ancak Kılıçdaroğlu bu mesajına İnce’den olumlu bir yanıt alamadı.
Yaptığı açıklamalardan anlaşılıyor ki bunun temel nedeni İnce’nin Kılıçdaroğlu’na ve CHP yönetimine kırılmış olması. Kılıçdaroğlu’nun Memleket Partisi’ni ziyaretini sonlara bırakmış olması. Kılıçdaroğlu’nun doğrudan kendisine uzlaşma konusunu açmaması.
İnce, Sağlar’ın kendisini ziyaretinin uzlaşmayla sonuçlanmamasını ise “işten işten geçmişti” diye izah etti. Sağlar’ın, İnce’nin adaylığı kesinleştikten sonra ziyarete geldiğini söyledi.
Sağlar, dün yaptığım konuşmada İnce’nin, “Memleket Partisi’ndeki arkadaşlarına ve aday olmam için imza veren 113 bin vatandaşa saygısızlık yapamam” diyerek adaylığını geri çekmeyeceğini ifade ettiğini söyledi.
İnce’nin, CHP’den gelen önerilere üç görüşmede de “hayır” dediği anlaşılıyor.
Bu da İnce’nin duygusal davrandığını gösteriyor.
Ancak Türkiye, muhalefetteki siyasetçilerin kişisel kırgınlıklar veya partisel çıkarlar ya da intikam duygularıyla karar verilecek bir süreçten geçmiyor.
Türkiye’nin geleceği söz konusu.
İnce’nin CHP’ye kırılmasının haklı nedenleri olsa bile bu sorumlulukla karar vermesi beklenirdi.
Fikri Sağlar ise İnce’den olumlu bir yanıt alamamış olmasına karşın umudunu yitirmemiş.
İnce’nin son güne kadar kararını değiştirebileceğini umuyor.
Demirel’in sözüyle “siyasette 24 saat uzun süredir” diyor.