Bu seçimde iktidarın değişeceği beklentisi çok yüksekti.
Ancak bu beklenti gerçekleşmedi ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan üçünc kez cumhurbaşkanı seçilmeyi başardı.
Millet İttifakı’nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu ikinci turda birinci tura oranla Erdoğan’la arasındaki oy farkını azaltsa da bu seçimi kaybetti.
Elbette hiçbir mazeret başarının yerini tutmaz.
Ancak sonucu belirleyen faktörleri yok saymak da olmaz. Onları da gerçekçi bir şekilde inceleyip analiz ederek gerçeği aramak ve ortaya çıkarmak gerekir.
Bu açıdan bakıldığında şu saptamaları yapabiliriz:
Bu seçimler adil ve şeffaf değildi.
Seçimler adil değildi; Erdoğan ve bakanlar devletin bütün gücünü ve kurumlarını seçimde kullandılar. Seçim yasakları muhalefet için geçerli iktidar için geçersizdi. Kılıçdaroğlu’nun SMS yoluyla mesaj yayınlaması bile yasaklandı.
Seçimler şeffaf değildi; bu seçimde sığınmacılara, yabancılara vatandaşlık dağıtıldı ve oy kullanmaları sağlandı. Yurt içinde ve dışında Türkçe bilmeyen seçmenler gördük. Yurt içinde, iktidarın desteğiyle Türkiye’ye getirilen, resmi rakamlara göre 4,5 milyon, gayri resmi rakamlara göre 10 milyondan fazla Suriyeli, Afgan, Katarlı, Suudi Arabistanlıların ne kadarı oy kullandı? Aşiret düzenin geçerli olduğu kırsal kesimde ne kadar toplu oy kullanıldı? Bunları bilmiyoruz.
Bu konularda açık ve güvenilir bir bilgi kaynağı yok. Bunları sadece iktidar ve ona çalışan kamu kurumları biliyor.
Muhalefet açısından bu gerçekleri “mazeret” olarak görüp önemsememek yanlıştır.
Özellikle orantısız koşullara karşın seçimde iki aday arasındaki farkın 2 milyon 230 oy olması; ithal seçmen, toplu oy kullanımı, usulsüzlük faktörlerini önemli kılıyor.
Gerçek demokrasilerde seçimler adil ve şeffaf biçimde yapılır ve yarışanlar için eşit koşullar sağlanır.
Türkiye’de seçimin böyle yapılmadığı gerçek.
Elbette seçim sonuçlarını tek bir faktörle açıklamak mümkün değildir.
Seçimin ilk turunda sandığa gitmeyen seçmen sayısının 8 milyon civarında olduğu anlaşılmıştı. İkinci turda ise 11 milyon civarında seçmenin sandığa gitmediği anlaşıldı.
Sandığa gitmeyenlerin, sonucu belirleyen önemli faktörlerden biri olduğu açık.
Seçimleri Kılıçdaroğlu’nun değil Erdoğan’ın kazanmasında İYİ Parti ve HDP-Yeşil Sol Parti’nin beklenenden daha az oy almaları önemli bir faktördür. İYİ Parti’nin oy oranının yüzde 15 bandına yükseldiği yönündeki anketler değişiklik beklentisini yükselmişti. Ancak İYİ Parti’nin 2018 seçimlerinde aldığı oyu artıramadığı gerçeği ortaya çıktı.
En örnemli gerçeklerden biri de CHP’nin oy oranının yine 25 civarında kalmasıdır.
Aynı şekilde HDP-Yeşil Sol Parti’nin oylarında yüzde 3 oranında bir düşüş gerçekleştiği, yüzde 8 civarına gerilediği anlaşıldı.
Bir diğer önemli etken iktidarın seçimin gündemini ekonomik krizden “terör ve beka” alanına taşımayı başarmış olmasıdır. Seçmene ekonomik krizi unutturarak gerçeği yansıtmayan bilgi ve montaj videolarla Kılıçdaroğlu’nu “Kandil’le aynı yerde, PKK ile kolkola, işbirliği içinde” gösteren kampanya seçmen üzerinde etkili oldu. Kılıçdaroğlu ve muhalefet partileri seçimin ilk turunda iktidarın bu kampanyasını çok önemsemediler. İktidarın Kılıçdaroğlu aleyhine terör ve Kandil iddialarıyla bir algı oluşturmasını ancak ikinci tur öncesinde fark ettiler ve bunlara ikinci tura bir hafta gibi kısa bir süre kala etkili yanıt vermeye başladılar.
10 ay sonra yerel seçimler var.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçim akşamı yaptığı konuşmada zaman yitirmeden yerel seçim kampanyasını başlattı. Cumhurbaşkanlığı seçiminde kullandığı dili daha da sertleştirerek kampanyayı açtı.
CHP ve Millet İttifakı’nın diğer partilerine düşen görev ise seçim yenilgisi şokunu bir an önce üzerlerinden atıp zaman yitirmeden yerel seçimlere hazırlanmaktır.