Popülizmin Son Durağı

Sezin Öney Yazdı: Popülizmin Son Durağı

2023’ü, Milli Eğitim Bakanlığı’nın “sivil toplum örgütü” addettiği tarikatlar ve cemaatlerle yaptığı protokoller ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nde yakasına Atatürk resmi takmayı reddeden tarikat mensubu teğmenler gibi gündemlerle kapatmıştık ki…2024 “hilafet” tartışmaları ile açıldı.

2024’ün ilk saatlerinde yapılan mitingdeki yeşil bayraklar, “Kelime-i Tevhid”, “Hilafet” bayrağı tartışmaları yapıldı da; Hamas’ın bu bayrağı kendi simgesi olarak kullandığına pek değinilmedi.

“Kelime-i Tevhid”/Şehadet yazılı olması ve bu sözlerin, İslâm dininin kutsal sözleri olması şu gerçeği değiştirmiyor: Bu sözler, siyasi bayraklar olarak bazı politik hareketlerce kullanılıyor. Bu bayrakları kullanmaları da, söz konusu siyasi hareketleri kutsallaştırmıyor; ancak, onlar dini motifler yoluyla, bu algıyı yaratmak istiyorlar.

Türkiye’de polemik konusu olan bayrak, “yeşil” rengiyle Hamas’ın; beyaz olarak Taliban’ın ve siyah olarak da, El Nusra’nın bayrağı. El Nusra’nın, IŞİD’ın ortaya çıkması (onun da bayrağı benzer ama ayrı) ile El Kaide’den ayrıldığını anımsatalım.

Tüm bu bahsettiğim aktörler, “devlet dışı silahlı örgütler”. Aralarında, bir tek Taliban, “devletleşti”.

Şimdi, bu tür bayrak tartışmalarının, Türkiye Cumhuriyeti devletinin siyasi gündeminin tam da ortasına yerleşmesinin ne anlamı var?

Devletlerin, devlet dışı aktörleri kullandığını çok gördük de; devlet dışı aktörlerin kullanımına, koskoca bir devletin verilmesi çok enteresan.

“Ava giden avlanır” misali bir durum…

HİLÂFET MİRASI?

Dış görüntülere bakıp hüküm vermeye çok meraklı olduğumuzdan, “sen ne anlarsın” diyen de çıkar…Malum, “imaj çağı”.

İslâm sanatı tarihi uzmanı bir annenin çocuğuyum; İslâm tarihi peşinde tüm dünyayı gezmiş bir ailenin kütüphanesi, anlatıları, tanıklıklarıyla geçmiş bir çocukluğum oldu. Emeviler ve Abbasiler, tabii Selçuklular gibi İslâm tarihinin büyük devletlerine ilişkin konferanslarda büyüdüm diyebilirim.

Sadece içinde büyüdüğüm tarih değil; sonradan okuduğum tüm saygın akademik çalışmalar gösteriyor ki, “hilâfet bayrağı” diye bir tarihi miras yok.

Ama 21 yüzyılda, IŞİD başta olmak üzere “hilâfet” devleti olduğunu iddia eden ve İslâm için kutsal olanı, siyasi güç için kullananlar oluyor.

İmaj çağında, özellikle de sosyal medyanın gücü kullanılarak, köktenci hareketlerin de “popülistleştiğini” görüyoruz. Ve bu çok tehlikeli: popülizm zaten toplumlarda için, siyasi kutuplaşma yoluyla aşılması güç bölünmelere yol açıyor. Bir de, işin içine “dini”, “devlet dışı silahlı aktörlerin siyasi gücünü” katarsanız, ortaya nasıl ölümcül ve dehşet verici bir bileşim çıkar sadece düşünün…

Ve Türkiye, kendisini bu korkunç bileşimin deney sahası, gönüllü laboratuvar deneği haline getiriyor? Neden?

“GÜÇ” İÇİN HER ŞEY Mİ MÜBAH?

Maalesef beklediğim oluyor: 7 Ekim’de Hamas’ın İsrail’e saldırısından ve Gazze Savaşı’nın başlamasından hemen sonra, bu olayların Türkiye’deki “rasyonaliteyi” de tamamen bozacağını öngörüyordum. Savaş, İsrail-Filistin Meselesi boyutunu hızla aşarak, Türkiye’nin tamamen kendi iç dinamiklerini iyice sarsan bir toplumsal meseleye dönüşecekti. Her zaman olduğu gibi, dış politikanın iç siyasete malzeme yapılmasının çok ağır bedelleri olacak; Türkiye’nin kutuplaşmasını iyice derinleştirecek bir dönem başlayacaktı.

İronik biçimde Türkiye, Gazze Savaşı ve İsrail-Filistin Meselesi konusunda muhatap bile kabul edilmiyor; ne Ortadoğu ülkeleri, ne ABD, ne de diğer konuyla ilgili güçler, dönüp de Ankara’yı, diplomasi ağlarının içine katıyorlar.

Türkiye, okul bahçesinde kimsenin yanına yanaşmadığı, oyuna uzaktan bakakalan bir noktada…

Dış politikada “yumuşak güç/soft power” yaratmak için Arap halklarına ve dünya Müslümanlarına atılan popülist paslar da hep boşluğa düşüyor.

Bu sefer, iktidarı pekiştirmek için, Türkiye içi kutuplaştırmaları derinleştirme amacıyla, basılıyor popülizmin gazına…

Ekonomide “rasyonaliteye” şimdilik mâhkum da kalınca; popülizm, en yüksek vitese takılıyor ki, “böl ve yönet” devam etsin.

Böylece de, popülizmimizde son perdesine geçtik.

Halbuki, dinin siyasette bu şekilde kullanılması, bir toplum için en ağır faturaları, bölünmeleri yaratır. Dahası, Türkiye’de iç siyasetin de kontrolünde olmayan bir boyutu var işin: sosyal medyada, Hamas, Gazze Savaşı ve İsrail Filistin Meselesi’ne yönelik, sürekli bir iletişim akışı var. Bu meselelerin çok
ötesinde ve Türkiye’de kimsenin kontrol edemediği ölçüde bir radikalleşme yaşanıyor olabilir.

Frankenstein’ları yaratanlar da, kontrol edemez bu son perde sürerse…

Siyaset Haberleri