CHP Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer'i tutuklanıp yerine kayyum atanmasını protesto etmek için miting düzenledi.
Esenyurt Cumhuriyet Meydanı'ndaki mitingde, İstanbul Büyükşehir Başkanı Ekrem İmamoğlu, DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları ve CHP Genel Başkanı Özgür Özel konuştu.
Özgür Özel, konuşmasında artık tüm siyasi hamlelerinin erken seçimi zorlamak için atılacağını söyledi.
Özgür Özel, AKP iktidarının FETÖ vari bir kumpas içerisinde olduğunu söyledi. Özel, konuşmasında Cumhuriyet Savcısı Akın Gürlek'e çok sert sözlerle yüklendi.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in konuşması şöyle:
Bugün burada Esenyurt Meydanı'nda, Esenyurt'un tüm renkleri, Kürtü'yle, Türkü'yle, Lazı'yla, Çerkesi'yle hangi etnik kökenden olursa olsun, Alevisi, Sünnisi, hepsi omuz omuza Esenyurt'un seçilmiş iki kişiden birinin oyunu alarak seçilmiş belediye başkanına ve onun şahsında kendilerinin seçme hakkına sahip çıkan bütün Esenyurtluları yürekten kutluyorum.
Bugün, dün yaşanan büyük hukuksuzluklardan sonra Esenyurt Belediyesi'nin önüne bir çağrı yaptık. Ancak, dün Esenyurt'un seçme hakkına el koyanlar, kayyum eliyle belediye binasına, binanın önündeki Özgürlük Alanı'na el koymaya kalktılar. Devletimizin, devletimizin polisini, kanunsuz emirlerle o alanı küçültmeye, sizi bizi, irademize sahip çıkarken güçsüz göstermeye kalktılar. Onlara verilecek cevap şuydu: Geldik, il başkanımızla diğer partilerin yöneticileriyle görüştük ve sordum. Dedim ki: "Esenyurt'un en büyük alanı, en büyük meydanı neresi?" dedim. Burasını söylediler. "Orayı dolduracağız." dedim. "Orayı."Burada bir ilk gerçekleşiyor. Meydanda, bir siyasi partinin belediye başkanına yapılan bir haksızlık var. Ama meydanda biraz önce isimleri ayrı ayrı sayılan tüm siyasi partilerin bayrakları var, dayanışma duyguları var.,
"DARBEYE KARŞI DİMDİK AYAKTAYIZ"
Bu darbeye karşı dimdik ayaktayız, birlikteyiz, beraberiz
Yayına ne kadar gidiyor bilmiyorum ama duymasını istiyorum. Ahmet Başkan Esenyurt Meydanı. On binler hep beraber azdan haykırıyor. "Ahmet Başkan yalnız değildir" diyorlar. Dün, dün yaşanan süreç tamamen hukuksuzluk, tamamen usulsüzlük, tamamen bir kumpasın tüm işaretlerini barındırmaktadır. Ahmet Başkan her sabah 8.30'da gittiği belediyeye, 8.30'da davet edilse ifade vermeye gidebilecekken sabah 5'te çilingirle kırarak evinin kapısına dayandılar. Eşi telaşla, korkuyla kapıyı açtı. Durumu izah etmek yerine itip geçtiler. "Müsaade edin, uyandırayım gelsin" dedi. "Hayır" dediler. Ahmet Özer'in yatak odasına gidip polisler kendisini bizzat uyandırdılar. Bunu bilerek yaptılar. Oradaki muamele, kötü muamele, ahlaksız muamele, kanunsuz muamele eninde sonunda bir kez daha bu milletin vicdanından dönecektir. Bunu bir kenara yazın. Yanında belediyeye aynı zamanda, eş zamanlı gittiler. Devlet dairesinin, devletin belediyesinin kapısını balyozla kırdılar. İçeri girdiler. Kapıda avukatlar yetişip, belediye meclis üyesi avukatlarımız yetişip aramaya hakları olduğu için tanıklık etmek istediler, içeri alınmadılar. Ne evde avukat vardı ne belediyede. Ve Ahmet Başkan'ı tutuklarken bu hukuksuzca temin edilen bazı evrakları, kitapları, dergileri kimin oraya koyduğunu bilmediğimiz, Ahmet Başkan'ın ilk kez gördüğü bir kitap taslağını bile tutuklanırken gerekçe diye gösterdiler.
"AK PARTİ'DE FETÖ'YE MENSUP OLMAYAN 10 KİŞİ KALMAZ 10"
Onun için ve tutuklama sırasında efendim onunla görüşmüş, bununla görüşmüş. "Eğer 10 yıldır dinliyorduk" diyor. "10 yıldır terörle irtibatlı" diyor. 10 yıl geriye kimin teröristlerle telefonlaştığına gidersek AK Parti'de FETÖ terör örgütüne mensup olmayan 10 kişi kalmaz, 10 kişi.
Diyor ki 2015 yılında, diyor ki "Sen" diyor "Remzi Kartal'la belli sayıda telefon görüşmesi yapmışsın." Bir bakıyorsunuz, 2015 yılında Remzi Kartal'la, o dönemin AK Parti Genel Başkan Yardımcısı, Meclis Başkan Vekili, her ikisi de milletvekili oturmuşlar, yemek yemişler. Ya da geçtiğimiz seçim o zamanlar Munzur Üniversitesi'nden getirdikleri sosyolog gidip de adadan mesaj getirince onu okuyan öğretim görevlisi Remzi Kartal'la 8,5 saat görüşmüş, 8,5 saat. "Remzi Kartal'la görüştü" diye içeri atmaya kalkarsanız AK Parti'de kimse kalmaz, yöneticiniz de kalmaz sizin.
"ONU DİNLEYEN ESENYURT KAYMAKAMI'NI NE YAPACAĞIZ"
Bu meydanda, bu meydanda Esenyurt'ta konser verilmiş. Şarkıcı gelmiş, konser vermiş. Efendim, "Bu şarkıcıyı getirmek terör örgütüyle ilişkiymiş." Kardeşim, eğer o şarkıcının yaptığı iş terörse onu dinleyen Esenyurt Kaymakamı'nı ne yapacağız? Esenyurt Kaymakamı'nı?
Ne sanat, ne siyaset, ne yakınının ölümünde açılan taziye telefonu, ne 10 yıl önceki telefon görüşmesi terörle ilişkilendirilemez. Ancak yapılan iş Ahmet Özer'in özülünde önce Esenyurt'un, sonra İstanbul'un, sonra Türkiye'nin iradesine ipotek koymaktır. Çıkmışlar bilindik numaralarla, Şafak operasyonlarıyla, FETÖ'den kalma kumpaslardan medet umarak Ahmet Özer'i görevinden uzaklaştırıyorlar ve bunlar dönüp diyorlar ki: "Terör sorununu biz çözeceğiz ama Türkiye'de Kürt sorunu yoktur" diyorlar. Buradan açıkça söylüyorum, bir ülkede bir sorun varsa sorunun sahibine sorulur. Eğer bir sorunun olup olmadığına o ülkede yaşayanlar değil de yönetenler karar veriyorsa o ülkede diktatörlük var demektir
"KÜRT SORUNU YOK DİYENLER VAR OLDUĞUNU BÜTÜN DÜNYAYA İLAN ETTİ"
Açıkça söylüyoruz, bir ülkede bir sorunu yaşayanlar sorunu söylüyor ve bu sorun tartışılıp çözülüyorsa orası demokrasi diye anılır. Yok, ülkeyi yönetenler buna karar veriyorsa orası otokrasi'dir, orada otoriterler vardır ve o ülke demokrasi değildir. Bugün "Kürt sorunu yok" diyenler Esenyurt'ta yaptıklarıyla, kayyum politikalarıyla Kürt sorununun var olduğunu kendileri sadece Türkiye'ye değil, bütün dünyaya ilan etmişlerdir.
"SAVCI AKIN GÜRLEK, ZEKERİYA ÖZ'Ü HATIRLIYOR MUSUN? SIÇAN GİBİ KAÇTI"
Ve Ahmet Hoca'nın tutuklanacağını dün öğle saatlerinde Erdoğan açık açık söyledi. Yani kararı vermişler. Talimatı vermişler. Şekil şartı tamamlıyorlar. Biliyorsunuz Canan Kaftancıoğlu davasında Selahattin Demirtaş davasında Sözcü Gazetesi davasında as dediklerini asan, kes dediklerini kesen sarayın talimatlarını yerine getiren biri vardı ve onun adı onun adı seyyar giyotin'di. Mahkeme mahkeme gezdirip adaleti katlettirmişlerdi. Onun adı onun adı adaletin celladıydı. Son görevi bakan yardımcılığıydı. Siyasiydi. Bir telefonla "bana İstanbul'da lazımsın" diye ta devletin en tepesindekinden aldığı emirle koştu geldi ve dünkü operasyonu yönetti. Buradan sesleniyorum. Sayın Erdoğan'ın talimatıyla gelip de bu operasyonlara girişen Akın Gürlek Zekeriya Öz'ü hatırlıyor musun? Zekeriya Öz'ü. Ona da talimatı Fethullah veriyor. Kumpas yapıyordu. Bıçağının iki tarafı da kesiyordu. Kibirinden yanına yanaşılmıyordu. Sonra günü gelince sıçan gibi kaçtı. Sen Recep Tayyip Erdoğan'ın Zekeriya Öz'üsün Akın Gürlek. Zekeriya Öz'üsün. Akın Gürlek savcı değildir. Akın Gürlek hukukçu değildir. Akın Gürlek vicdanı olmayan aklı olmayan hastane hastane hastane hastane sürünen mahkûmları bile cezaya boğan ama Akın Gürlek adliye adliye adalet katledilsin diye gezdirilen bir cellattır. Bu vicdansız bu millete hesap verecektir. Söz veriyorum.
AHMET ÖZER'DEN İLK MESAJ
Elimde bir not var. Not. Avukatları tarafından evladına, evladı tarafından il başkanımız eliyle 5 dakika önce bana ulaştırıldı. Bakın, Silivri 9 nolu cezaevinden Profesör Doktor Ahmet Özer'ın, Ahmet Özer'in halkımıza selamlarıyla ilk mesajı şu şekildedir: "İlk sözümüz personel ve arkadaşlarımın işlerine dört elle sarılmasıdır. Vatandaş asla mağdur olmamalıdır. Daha güçlü çıkacağım ve hizmetlerime kaldığım yerden devam edeceğim," diyor.
Ahmet Başkan'a bunu yapan Akın Gürlek sadece bunu yapmaya gelmedi. Oyun büyük, kumpas büyük, talimat en yukarıdan. Bu oyunu, bu kumpası görüyoruz. Yapılanın önce Esenyurt'un seçme hakkına, sonra İstanbul'un seçme hakkına müdahale olduğunu, hevesin, niyetin, hevesin niyetin kumpaslarla Türk milletinin seçme hakkını kısıtlamak olduğunu, kendileri için risk gördüklerini, bileğini bükemediklerini seçimde karşısına geçmeye korktuklarını, ekarte etmeye çalışan bu anlayışa teslim olmayacağız.
Recep Tayyip Erdoğan! Ahmak davasıyla mı, kumpas davasıyla mı, onunla mı, bununla mı diye düşünme. Aklından geçeni piyonlarına, cellatlarına yaptırmaya çalışma. Cesaretin varsa zaten bıçak kemikte. Kaçma! Gel, çık karşımıza. Biz seçime hazırız! EL mi yaman, bey mi yaman, varsa cesaretin.
Sayın Erdoğan, bir ses duyuyorum. Sen duyuyor musun? Sen dün sözünü söyledin. Maşanla, silahşörünle, talimatınla sözünü söyledin. Çirkin kayyumunu Beyoğlu'nda partili kaymakam olan kişiyi tüm vali yardımcısı yapıp Esenyurt'un başına yolladın. Senin sözün bu.
"DUYUYUR MUSUN? 'HÜKÜMET İSTİFA' DİYORLAR"
Bak, Esenyurt'un meydanı sözüne karşı ne diyor? Duyuyor musun? "Hükûmet istifa!" diyorlar.
Bir duralım, duymamış olabilir. Bir daha söylüyorum: Erdoğan, Esenyurt meydan tek yürek, tek ses, hepsi birden sana sesleniyor. "Hükûmet istifa!" diyorlar.
Senin seçim kaybetme korkun. O yüzden Esenyurt'tan başlayarak İstanbul'u, İstanbul'dan başlayarak Türkiye'yi kuşatma gayretin ve bu kirli hesapların hepsinin farkındayız. Türkiye'de yeniden bir kutuplaşma istiyorsun. İstiyorsun ki kutuplaşma olsun, gerilim olsun, vatandaş derdini konuşamasın. Yoksulluk var, işsizlik var, hayat pahalılığı, enflasyon yüksek. Ve senin derdin gündemi meşgul etmek, tartışma yaratmak, gerilim çıkarmak.
Mirasçısı olduğunuz FETÖvari kumpas yöntemlerine başvurmaları güçlerinden, cesaretlerinden değil; acizliklerindendir. Birlikten, beraberlikten yana değiller. Ayrılıktan, kavgadan, gözyaşından beslenmek isterler. Kavganın gürülstüsü halkın sesini bastırsın isterler ve bunun için oyun kuruyorlar ama biz milletin gündemini konuşacak, halk iradesinin yanında duracağız.
Orada belli ki ortada bir koltuk hesabı var. Belli ki bir al-ver hesabı var ama emin ol ki, Esenyurt da sana göstermiştir ki milletin hesabı, halkın hesabı koltuk hesabını bozacak.
"HEP BERABER KAZANACAĞIZ"
Bu ülkede milletin lokmasına göz dikenler, emekliyi, asgari ücretliyi, çiftçiyi, işçiyi, memuru yoksulluğa itenler, kadınları, çocukları, bebekleri güvencesiz bırakanlar, korumasız bırakanlar, kurumları ve adaleti çürütenler şimdi halkın iradesine kastetmeye kalkıyorlar. Artık Türkiye'nin daha fazla geriye götürülmesine, millete bu kadar kötülük yapılmasına hiç kimsenin tahammülü kalmamıştır. Artık geriye dönüş yoktur. Ben buradan durumundan rahatsız olan herkesi sesini yükseltmeye davet ediyorum. Çocuklarımızın geleceğine ket vuranlara, güzel ülkemize bu kötülükleri yapanlara kimse sessiz kalmamalıdır. Herkes sözünü söylemelidir. Aydınlar, sanatçılar, sendikacılar, odalar, Türkiye'yi sokulan bu otoriter, bu baskıcı yoldan memnun olmayan herkes sesini yükseltmelidir. Hep beraber haykıracağız, hep beraber başaracağız, hep beraber kazanacağız.
Bu "Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!" diyor bu meydan. Evet, buna karşı, buna karşı türlü hesaplar var. İktidarda kalmak için illa da illa bir anayasa değişikliğine ihtiyaç var. Önce Numan Kurtulmuş'u, meclis başkanını yolladılar. Dedik ki, ne konuşuyoruz. Anayasaya uymayan biriyle anayasa olur mu? Tayfun Kahraman, Gezi tutukluları içerideyken, Can Atalay içerideyken, Anayasa Mahkemesi yok sayılırken, AİHM kararlarına uyulmazken, Kürtlerin seçtiği neredeyse bütün siyasetçiler içerideyken "Ne anayasası? Ne anayasası?" dedim.
Geçtiğimiz hafta Sayın Demirtaş'a gittim. Kendisiyle görüştüm. Ne onun tutsaklığı hukukidir, ne Can'ın, ne Tayfun'un, ne Kavala'nın, ne diğer arkadaşlarımızın. Bunu söyleyince bu sefer başka bir işe kalkıştılar. Devlet Bahçeli eliyle Kürt sorununu görmeyen bir açılım tarifi yaptılar. "Bir kişi konuşacak, bir kişi de istediğini alacak. Bu al-ver ile her iş hall olacak." Buna karşı Meclis vurgusu, buna karşı şeffaflık, samimiyet çağrısı ve buna karşı toplumsal mutabakat çağrısı yaptım. Yapmaya devam ediyoruz. Annelerin gözyaşının durmasına, terörün bitmesine, şehitlerin gelmemesi için her şeye varız. Gizli pazarlıklara ve anayasa değiştirmeye yokuz biz, yokuz.
SİNE-İ MİLLET ÇAĞRISINA YANIT VERDİ
Şimdi yeni bir oyun var. Yeni bir oyun. Anayasayı değiştirmenin, anayasayı değiştirmenin yeni bir oyununu bulmuşlar. Birtakım hesaplardan, sosyal medya hesaplarından hep birlikte şöyle yazıyorlar, şöyle yazıyorlar.
"Demokrat Parti, CHP, muhalefet Meclis'ten çekilsin. Sinei-i millete dönün, erken seçim yapılsın." Bakın ben size hesabı söyleyeyim. Tut ki 130 vekil, sadece biz, ya da toplam 200 vekil, siyine-i millet dedik. Siyine-i millet erken seçim doğurmuyor.Sinei-i millete ara seçim doğuruyor. Ara seçim, 90 gün sonraki ilk pazar. Sen çekilmişsin, bir daha girmiyorsun. AK Parti ile MHP giriyor. O 200 milletvekilinin 100'ünü alıyor ya da 130 milletvekilinin 80'ini alıyor. Mevcut 320'nin üstüne ekliyor. 400 vekili alıyor, ne sana, ne bana, ne başkasına ihtiyacı olmadan anayasayı değiştiriyor, canı ne istiyorsa onu yapıyor. Buradan bütün muhalifleri uyarıyorum. "Sinei-i millete demek "erken seçim" demek değildir. 90 gün sonra ara seçimdir, AK Parti ile MHP'nin kurduğu tuzaktır, bu tuzağa kimse kapılmasın.
Ama biz, ama biz, ama biz erken seçim için ne gerekiyorsa onu yaptırmaya, sesimizi yükseltmeye hep beraber mecburuz. Ben Cumhuriyet Halk Partisi'nin Genel Başkanı olarak sizlere söz veriyorum ki, tüm kurumlarımın ve tüm örgütümüzün gücüyle. Örneğin yarın, sabahleyin grup toplantımızı Ahmet Özer'i ziyaretimin hemen sonrasında Silivri Cezaevi'nin önünde yapıyorum.
"ERDOĞAN'I GÖNDERECEĞİZ"
Ardından, ardından Cumhuriyet Halk Partisi grubunun başka bir şehirde planlanan toplantılarını iptal ettik. Burada önümüzdeki dönem muhalefetle dayanışmayı, iktidarla mücadeleyi, erken seçim için yapılması gereken her şeyi konuşacağız. Ahmet Başkan'a sahip çıkmayı da, Esenyurt'un iradesini de, İstanbul'un muhafızının muhafazasını da ve eninde sonunda o sandığı getirip Recep Tayyip Erdoğan'ı göndermeyi de konuşacağız ve başaracağız.
Ayrıca, bu hafta bugün Esenyurt'ta MYK yaptım. Yarın, öbür gün Esenyurt'ta milletvekillerimizle çalışacağız. Ertesi gün Parti Meclisimizi toplayacağız. Alınan bütün kararlar bundan sonra artık erken seçimi zorlamaya, mücadeleyi yükseltmeye, bunlardan kurtulmaya yöneliktir.
"ERDOĞAN CESARETİN VARSA ÇIK KARŞIMIZA"
Farklı renklerimiz var. Farklı bayraklarımız var. Ama biz hep birlikte Türkiye'yiz. Esenyurdu, Esenyurt ittifakı kazandı. Türkiye'yi, Türkiye İttifakı kazandı. Ve biz, bu ülkeyi birbirine düşürmek isteyenlere inat kardeşliğimizden taviz vermeden, bu vasatlığa, bu kötü akla asla teslim olmadan, bu aciz ve alçak planı açığa düşürerek hep beraber ortak geleceğimizi inşa edeceğiz.
Buradan Sayın Erdoğan'a diyoruz ki biz hazırız. Esenyurt'ta hazır, İstanbul'da hazır, Türkiye'de hazır. Cesaretin varsa hodri meydan, çık karşımıza!
Buradaki, buradaki varlığınız çok kıymetli. Bundan sonra ne yapalım? Örgütlü olmaya, partilerimizin, örgütlerimizin çağrılarına koşmaya, bir arada, kol kola, omuz omuza durmaya devam edelim. Provokasyonlara, bizi olduğumuzdan başka göstermeye çalışan bazı uyanıklara çok dikkat edelim. Biz, gücümüzü haklılığımızdan alıyoruz. Biz gücümüzü, onlar gibi kötü değil, iyi insanlar, iyi kalpli, iyi yürekli insanlar olmamızdan alıyoruz. Biz gücümüzü alın terinden, namusluca kazanılan ekmekten, biz gücümüzü dürstlüğümüzden, insan sevgimizden, halkların kardeşliğine olan inancımızdan, ortak ve güçlü tarihimizden alıyoruz. Biz, Erdoğan çağırınca Gezi olaylarında gördük. Havaalanına gidip de, havaalanına gidip de perdelik kumaştan kot üstüne kefen çekenler değil, biz dedeleri Çanakkale'de, Anafartalar'da, Türkiye'nin dört bir yanında koyun koyuna kefensiz yatanların torunlarıyız. Ve, Çanakkale'ye gittik. Çanakkale'ye her gittiğimde şehitliğe giderim.
"MANİSALI MUŞLU'NUN YANINDA YATIYOR. MEZARININ BOYU AYNI"
Manisalı'nın yanında Muşlu yatıyor. Mezarının boyu aynı. Ne biraz uzun ne biraz kısa. Şuradaki Kürt kardeşimin dedesi, Muşlu kardeşimin dedesiyle benim dedem, atam, yan yana kefensiz yatıyorsa Çanakkale'de emperyalizmi birlikte yendilerse, bu ülkeyi birlikte kurdularsa bundan sonra da hep birlikte kardeşçe yaşayacağız. Emek sömürüsünü birlikte yeneceğiz. Yoksulluğu birlikte yeneceğiz. İşsizliği birlikte yeneceğiz. Kötülüğü birlikte yeneceğiz. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Biz başaracağız. Biz kazanacağız. Ben sadece ve sadece size güveniyorum. Çok teşekkür ediyorum. Çok teşekkür ediyorum. Hep birlikte mücadeleye devam. Hepinizi çok seviyoruz. Meydana sığmayanlara, giremeyenlere selam olsun. Esenyurt'a selam olsun. Kardeşliğe selam olsun"