Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, 14 Mayıs’a kadar seçim
çalışmaları yapacağı için belediyeden maaş almayacağını açıkladı.
Yavaş ayrıca cumhurbaşkanı yardımcılığı görevine atandığı zamanda çift maaş
almayacaklarını da duyurdu.
Bu karar halkın özlediği dürüstlük açısından örnek alınması gereken bir karardır.
Bugünkü iktidarın iki temel özelliği düşünülürse Yavaş’ın aldığı kararın önemi
daha iyi anlaşılır.
AK Parti iktidarının iki temel özelliğinden biri devlet olanaklarını birkaç yerden
maaş almak, zenginleşmek, etrafını zenginleştirmek için sonuna kadar
kullanması, diğeri tüm devlet gücünü ve kurumlarını arkasına alarak seçimlere
girmek.
İktidar Yavaş’ın aldığı kararın tam tersini yapıyor. Bunu yaparken anayasa dahil
yasa, hukuk, gelenek, etik kural gibi hiçbir sınırlamayı dikkate almıyor. Çünkü
cezalandırılmayacağına, yargılanmayacağına güveniyor.
İktidarın bu Hazine’den yararlanma ve çevresini Hazine’den besleyerek
zenginleşme politikası karşısında Yavaş’ın aldığı karar çok önemlidir.
Bu karar, seçimleri Millet İttifakı’nın kazanması halinde ülkenin demokratik,
hukuk devleti kurallarına göre yönetileceğinin, kamu kaynaklarının zenginleşme
aracı olarak kullanılmayacağının, birkaç yerden maaş alınmayacağının, başta
yargı olmak üzere tarafsız olması gereken kurumların bağımsız şekilde
çalışacağının da işareti sayılmalıdır.
Demokratik yarış eşit koşullarda yapılır.
İktidar bu yarışta devlet olanaklarını kullanamaz.
Devlet kurumları bu yarışa giremez.
Bu nedenle eski Türkiye’de seçime üç ay kala İçişleri, Adalet ve Ulaştırma
bakanları istifa eder, yerlerine tarafsız isimler atanırdı.
Bunun amacı yargının, kolluk kuvvetlerinin, ulaşım olanaklarının iktidar
tarafından seçimde kullanılmasını önlemekti.
Bu uygulamayı AK parti iktidarı kaldırdı.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, başbakanlıktan istifa etmeden
cumhurbaşkanlığı seçimine girdi. Bunun için alelacele bir yasa çıkarıldı.
Cumhurbaşkanlığı seçimine başbakan olarak kullandığı olanaklarla katıldı.
Seçimlerde İçişleri, Adalet ve Ulaştırma bakanları da yerlerinde kaldılar ve
seçim kampanyası boyunca devlet olanaklarını kendi partileri için kullandılar.
Önümüzdeki seçimlerde ise Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bütün bakanların
milletvekili olacaklarını açıkladı.
Atanmış kamu görevlilerinin milletvekili adayı olabilmek için seçimlerden belli
süre önce görevlerinden istifa etmeleri gerekiyor. Seçimleri kaybetmeleri
halinde yeniden bürokrasideki görevlerine bu koşulla dönebiliyorlar.
Ancak iktidar bu yasal kuralı da uygulamıyor.
Bakanlar için geçerli olmadığını düşünüyor.
Oysa cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde bakanlar seçilmiş kişiler değil.
Atanmış kişiler. Diğer kamu görevlileri gibi onların da seçime katılmaları için
istifa etmeleri gerekir. Bugün aslında bir bakanlar kurulundan ve bakanlardan
söz etmek hukuken de mümkün değil. Çünkü yürütme erki tek başına
cumhurbaşkanından oluşuyor. Yürütme erkinin tüm yetkilerini cumhurbaşkanı
kullanıyor. Bakanlar, cumhurbaşkanının sekreterleri konumundalar.
Seçim yarışının eşit koşullarda yürütülmesi için bakanların da istifa etmesi
gerekirdi.
Ancak iktidar kural tanımıyor.
Aynı şekilde üst düzey bürokratların birkaç yerden maaş almaları uygulaması da
sürüyor.
Hiçbir uzmanlığı olmadığı halde eski milletvekilleri, bakan yardımcıları, üst
düzey bürokratlar kamu bankalarının, PTT gibi kamu kurumlarının yönetim
kurullarında üye görünüyorlar. Asli kurumlarından maaş aldıkları gibi bu kurumlardan da yüksek maaş, hakkı huzur ve temettü adı altında yüksek paralar alıyorlar.
CHP Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz bu uygulamanın çarpıcı
örneklerini belgeleriyle açıkladı. Tabii iktidar oralı olmadı. Yavuzyılmaz ve
bazı CHP milletvekilleri yol, köprü, havaalanı ihalelerinde yasaların nasıl
çiğnendiğini, Hazine kaynaklarının yandaş şirketlere nasıl aktarıldığını da
belgeleriyle ortaya koydu. İktidar yine oralı olmadı.
Yavaş’ın dürüstlük adına aldığı karar, bu nedenle iktidarla muhalefet arasındaki
farkı gözler önüne seren bir karar niteliği taşıyor.