"Mustafa Kemal'in Askeriyiz" sözü ilk ne zaman kullanıldı? Halk TV açıklıyor

Teğmenler günlerdir 'Mustafa Kemal'in Askerleriyiz' dedikleri için hedef tahtasında. Peki Mustafa Kemal'in Askeriyiz sözü ilk ne zaman ve niçin kullanıldı. Atatürk'ün kardeşi Makbule Hanım yıllarca önce anlattı.

Özel Haber/Aziz Turgut Altun

Teğmenler geleneksel yeminlerini edip "Mustafa Kemal'in Askeriyiz" diyerek kılıç çattıkları için AKP yandaşlarının hedefi oldular. Haklarında soruşturma açılan teğmenlere duyulan asıl rahatsızlığın asıl sebebinin 'Mustafa Kemal'in Askeriyiz' demeleri olduğu söylendi.

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu, Anadolu'yu işbirlikci ve işgalcilerden kurtaran Atatürk'ün askeri olmanın ne rahatsızlık yarattığı AKP'liler bile tam olarak anlatamadı.

Peki Mustafa Kemal'in Askerleri kim ve ilk ne zaman bu sözler söylendi? Yanıtı Atatürk'ün kardeşi Makbule Hanım'dan geldi.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Milli Mücadele'yi örgütlemek için Samsun'a gidene kadar Şişli'deki bu evde yaşadı. Aralık 1918'den 16 Mayıs 1919'a kadar, Şişli'deki evde annesi ve kız kardeşiyle birlikte kaldı ve burayı Milli Mücadele plan ve çalışmalarını sürdürdüğü bir karargah olarak da kullandı.

Kurtuluş Savaşı sırasında Makbule Hanım ve Zübeyde Hanım şimdi müze ve kütüphane olan Şişli'deki evlerindeydiler. İtilaf Devletleri ve onla işbirliği yapan Damat Ferid Paşa'nın adamları sık sık yıldırma amaçlı evde arama ve baskın düzenledi.

Cumhuriyet'in ardından Atadan soyadı alan Makbule Hanım, Gazeteci Şemsi Belli'ye anlattı. İlk defa 1954'te yayılanan anıda Makbule Atadan, Atatürk'ün Anadolu'yu Kurtuluş için örgütlemek için gittiği sırada yoğun gözetim altında olduklarını anlattı. .

"KORKMAYIN BİZ MUSTAFA KEMAL'İN ADAMLARIYIZ"

Halk TV'den Aziz Turgut Altun'un haberine göre; Makbule Atadan, Atatürk'e Osmanlı'nın idam kararı çıkarttığını da hatırlattığı sözlerinde o olayı şöyle anlattı:

"Tam sekiz sene ağabeyimi görmedik. Bu sekiz sene bize o kadar uzun geldi ki anlatamam!

Atatürk Anadolu’ya geçtiği zaman biz gözetim altında idik. Zaten ağabeyimin emri gereğince biz de hiçbir yere çıkmadık; eve kapanıp kaldık. Ağabeyimin İstanbul’daki adamları ara sıra bizi ziyarete gelirdi. Bunun dışında misafirliğe bile gitmezdik. Bir gün kapı çalındı. P

encereden baktım, tanımadığımız kimseler. Açmadım. Gene çalındı. Bu sefer aşağı indim. Tam on sekiz kişilik bir kalabalık. Osmanlı hükümetinin adamları.

Kapının dışına çıktım:

-Ne var, ne istiyorsunuz? dedim.

-Evi arayacağız! dediler. Kızdım:

-Canım, bizim evimizi ne hakla basıyorsunuz? Dedim. Annem hasta, felçli. Ölüm yatağında. Ben yalnız bir kişiyim!

-Hayır, arayacağız! diye ısrar ettiler. Kapının önüne çıktım. O zamanlar gazetelerde Mustafa Kemal aleyhinde birçok yazılar çıkıyordu. Onun idamına karar verilmişti. Her gazete, onu fena bir insan tanıtmak istiyordu. Bütün bu neşriyat sarayın emri ile yapılıyordu. Birden bunları düşündüm o anda.

-Evimizi basmaya hakkınız yok! diye bağırdım. Kendisini gazetelerde fena bir adam diye tanıttığınız bir insanın evini niçin basıyorsunuz? Mademki ağabeyim fena bir adam, neden
ondan bu kadar çekiniyor, kendisine bu kadar ehemmiyet veriyorsunuz? Burası benim evimdir. Bu evi basmaya hakkınız yok! Kapıdaki kalabalık kendi aralarında konuşup görüşürken, yan taraftan birkaç kişi belirdi. Yanıma yaklaştılar ve kapının aralığında fısıltı halinde:

-Korkmayın! Dediler. Biz Mustafa Kemal’in adamlarıyız. Evi kimseye bastırmayız. Siz kapıyı kapatıp, çıkın yukarı! Ağabeyimin adamlarının bizi bu kadar dikkatle takip ve himaye etmeleri beni çok gururlandırdı. Sevinçle yukarı çıktım. Kocama haber verdim. O da çizmelerini giyindi. Yan odaya geçti. Bu sefer annemin yanına gittim:

-Anne, dedim, endişe etme! Ağabeyimin adamları da etrafta dolaşıyor. Hiçbir şey yapamaz kimse!"

Siyaset Haberleri