Milliyetçilik Endüstrisi

Sezin Öney yazdı: Milliyetçilik Endüstrisi

CHP’nin TBMM bildirisini imzalamayıp, çok daha sert tondaki kendi bildirisini yayınlaması neden sorun oluyor? “Milliyetçilik endüstrisi”ne yaslanıp, siyasi rant elde edenleri rahatı kaçtığı için…

“Şehitlerimiz var…”
Çocukluğumdan beri bu haberler sürüp gidiyor.
2022’de 122 asker çatışma ortamında şehit olmuş. 40 TSK mensubu da, başka sebeplerle görev başında hayatını kaybetmiş. 2023’de şimdiye değin, 63 şehit var. 12 şehidin haberi 24 saat içinde gelince, birden gerçekler yüzümüze tokat gibi çarptı.
İçinde bulunduğumuz durumun yanlışlığı aslında yüzümüze de çarpan. Gencecik insanlar; hep de alt sınıflar ve dezavantajlı gruplardan kayıplarımız.
“Normal şartlar” altında, bir toplum acısında, yasında ortaklaşabilir. Bunun önünde de bir engel yok: milliyetçilik endüstrisi dışında…
Evet; Türkiye’de bir milliyetçilik endüstrisi var. Sorunların çözülmesini istemeyen, statükoyu böyle korumak isteyen; toplumun bölünmesi, kutuplaşmasıyla kendi yerini sağlamlaştıran ve kalıcılıklarını ancak böyle şekilde sağlayan siyasetçilerden ve onların çevrelerinden oluşan bir milliyetçilik endüstrisi var Türkiye’de…
CHP’nin Özgür Özel’in genel başkanlığı ile beraber farklı yöntemler denemesi, TBMM’de AK Parti’nin hazırladığı ortak bildiriye imza atmaması bu yüzden sorun ediliyor. Milliyetçiliği kullanarak kolay siyaset yapanların rahatı kaçıyor çünkü…
CHP’nin yeni yönetimi ve Özgür Özel’in kendilerine biçilen rolü oynamayı reddetmesi, huzursuzluk yaratıyor. Bırakın bir genel başkan da farklı bir şey söylesin, farklı bir rota izlesin.
Milliyetçilik endüstrisinde birleşenlerin, popülist siyasetten elde ettiği kolay ranttan vazgeçebilmeleri zor. O yüzden de, CHP’yi “ortak bildiriye imza atmadı” diye kendi içinden dışından eleştirmekte birleşiyorlar.
Ana muhalefet partisinin, kendisinden beklenen dışında bir şey söylemesi, yapması; gerçekten muhalefet etmesi ezber bozuyor çünkü, konuşmamız gerekenleri konuşturuyor.
Türkiye Silahlı Kuvvetleri’nin resmî adı artık, Türkiye Cumhuriyeti Milli Savunma Bakanlığı Genel Kurmay Başkanlığı”.
TSK, Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı olduğuna göre, siyasi muhattap siyasi muhattabından açıklama talep edebilir. Demokrasilerde tam da bulur: o ülkenin ortak çıkarları, daha iyi yönetim talebi, “vatana ihanet”, “hainlik” değil; tam da gerçek vatanseverliktir.
Ama “milliyetçilik endüstrisi” için böyle değil: ya zaten iktidarın bir parçaları veya da iktidardan, kötü yönetimden gayet memnunlar. Kötü yönetim, popülist siyasetçilerin de yeşerdiği flora ve faunaya katkıda bulunuyor. Sorunları içinde boğulan toplumu, kutuplaştırarak bölmek daha kolay oluyor.
TSK’da teğmenler arasında tarikat-cemaat yapılanmaları ortaya çıkmış; çatışma anında birbirlerine canlarını emanet edecek bir dayanışma içinde olması gereken genç askerler, ülkenin kurucusu Atatürk’ün resmini yakasına takıp takmama üzerinden kavga eder olmuşlar…
Ordu’da, Fen Lisesi öğrencilerine “Işık Cemaati”nin kitabı dağıtılmış…
“Yeni yıl kutlaması dekorasyonlarının” toplatıldığı Ordu’da…
İstanbul Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi gibi okulların bahçesindeki ağaçları yeni yıl için süslemek isteyen öğrenciler tersleniyor, tartaklanıyor…
Kadir Has Üniversitesi’nde bir akademisyen ile öğrencilerin basit bir tartışmasının, okul bahçesinde tekbirler eşliğinde “Cehennem, laikler için var” diye sloganlar atılıyor.
Hep gençlerin odağında olduğu bir “laiklik” kutuplaşması, çatışması provoke ediliyor. Dini görüşü ne olursa olsun, hayatını “İslamcı” gibi yaşamayan; “laik hayat tarzı” hedef haline getiriliyor.
Anayasa Mahkemesi’nin ikinci kez verdiği karara ilk kez uyulmuyor; TİP Hatay Milletvekili Can Atalay serbest bırakılmıyor ve dosyası yeniden Yargıtay’a gidiyor.
Tam da, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin partisinin grup konuşmasında şu sözleri söylediğinin ertesi günü:
“Önerim yeni anayasa sürecinde, Anayasa Mahkemesi statüsünün, üye yapısının, yargılama usullerinin radikal şekilde ele alınarak yeniden yapılandırılması ya da bu mahkemenin kapatılmasıdır. TBMM Genel Kurulu’nda anlam ve ahlaki bağlayıcılığını temelden kaybeden kürsü dokunulmazlığı sınırlarının yeni baştan çizilmesidir.”
Ve Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan’n “Uzaktan kumandalı yargı da, yargıç da olmaz” sözlerine şöyle yanıt veriyordu Devlet Bahçeli:
“Bay Zühtü, senin ipin kimin elinde?”.
Şehit cenazelerinin kalktığı günlerin öncesi, sonrası böyle bir Türkiye’deydik…
DİSK verilerine göre, çalışanların yaklaşık yüzde 57’si asgari ücretle çalışıyor. Yeni açıklanan kararla, bu kişiler aylık 17.002 TL ile 2024’ü geçirmeye çalışacaklar. TÜRK-İŞ verilerine göre bile, Ekim’de bekâr bir çalışanın aylık yaşama maliyeti 17.803 TL. Açlık sınırı 13.684 TL.
Böyle bir Türkiye tablosu var karşımızda…
Bu Türkiye’de de, şehit haberlerine karşı “DEM’lendiniz”, “Tavşan tuzağıyla kurt avlanmaz”, “Bize operasyon çekiyorlar”, “Nefret siyasetinin Türkiye şubesi” diye etrafa laf atınca politikacılığınızı yapmış sayılıyorsunuz.
Milliyetçilik endüstrisine siyaset bu kadar kolay. Neden “çalışmayı” seçsinler? Bir de, bu endüstrinin geçenlerde 26.000 TL’lik Louis Vuitton atkısıyla Londra sokaklarında boy gösteren bir “başarı öyküsü” var…
Türkiye vatandaşlığı satışları, “en kelepir” seçenek olarak dünya genelindeki vatandaşlık satışlarının yarısını oluşturur olmuş…
Türkiye yargısında, “nasılsa bir yolunu bulup kurtılacağına” kanaat getirmiş yedi kıtanın organize suç örgütü lideri, TC vatandaşlığı satın alır olmuş…
Ne gam milliyetçilik endüstrisine…Onlar konforlu alanlarında Türkiye’nin hiçbir sorununu dert dahi etmiyorlar…

Siyaset Haberleri