Kurumsuz ve Kuralsız Yönetim

Fikret Bila yazdı: Kurumsuz ve Kuralsız Yönetim

Türkiye, 20 yıllık AK Parti iktidarında siyasal İslamcı bir anlayışla yönetildi.

Bu sürede siyasal İslamcı iktidar; demokratik, çağdaş, insan haklarına dayalı bir toplum kuramadı. Aksine mevcut demokratik ve çağdaş yapıyı da yok ederek Türkiye’yi dünya sıralamasının en gerilerine düşürdü.

CHP Genel Başkan Yardımcısı, çok değerli bilim insanı Prof. Dr. Fethi Açıkel, AK Parti iktidarını incelediği son kitabında Türkiye’nin, örnekleri Avrasya, Latin Amerika ve Ortadoğu’da görülen otoriter, azgelişmiş bir ülkeye dönüştüğü saptamasını yapıyor.

Açıkel, “Kutsal Mazlumluk”tan “Makyavelist Despotizm”e-AKP Otoriterliğinin Psikopatolojosi isimli eserinde otoriter İslamcı popülizmin Türkiye’yi az gelişmiş bir ülke haline getirmesini birbirine bağlı beş krize bağlıyor.

Bu krizleri şöyle sıralıyor:

Devletin kurumsallık krizi, demokrasi krizi, dış açık ve dış borç krizi, diplomasi krizi ve değerler krizi.

Bu krizlerin en derin olanı ve diğer krizleri doğuran devlet ve demokrasi krizine yakından bakalım.

Açıkel’in saptamalarına göre…

Krizlerin en çarpıcı ve derin olanı; Türkiye’nin kamu geleneğini, bürokrasi birikimini ve liyakatli insan kaynakları yetiştiren kültürünü yerle bir eden devlet krizidir.

AK Parti iktidarının İslamcı anlayışıyla, Türk demokrasinin iskelet yapısı ve omurgası; anayasal, toplumsal ve ekonomik fonksiyonlarını yerine getiremeyecek kadar zayıflatıldı. AK Parti, modern devlet ve modern kurumların karşıtı olan İslamcı yaklaşımıyla modern kurumsal geleneğinin ve devlet düzeninin kolonlarını çökertti.

AK Parti iktidarının İslamcı popülizmi, kurumsallık ve liyakat karşıtı bir hınçla, Türk silahlı Kuvvetleri’nden (TSK) Sayıştay’a, Maliye Bakanlığı’ndan Hazine’ye, Dışişleri Bakanlığı’ndan mülki idareye, Merkez Bankası’ndan Kızılay’a, Türk Hava Kurumu’na ve yerel yönetimlere kadar devletin ve kamu hizmetlerinin taşıyıcı sütunlarını birer birer kesti.

Bunun sonucu olarak Türkiye’de modern devlet ve özgür yurttaşlar arasındaki
ilişki ve hizmet zinciri kırıldı. Siyasal İslamcılığın kurum ve kural karşıtı anarko-popülist hıncı yüzünden Türkiye’de kamu kurumları özerkliklerini yitirdi ve zaafiyete sürüklendi. Bu zaafiyet sonucu parlamentonun, yargının medyanın ve örgütlü kitle toplumunun koruyucu dış çeperleri zayıfladı. Kurumlar zamanla amorflaşarak dışarıdan yapılan baskıcı müdahaleler karşısında korumasız kaldı.

Kurumsuzlaştırma ve kuralsızlaştırmanın sonucunda da siyasetçi ve yöneticilerin hesap verebilirlik ve saydamlığı ortadan kalktı. Yolsuzluk ve rüşvet ekonomisi devlet işleyişinin en temel mekanizması haline geldi. Bir cezasızlık kültürü ortaya çıktı. Devlette çürüme ve yozlaşmanın son aşaması siyasette ve bürokraside cezasızlık oldu.

Devlet krizinin yol açtığı ikinci önemli ve derin kriz demokrasi kriziydi. AK Parti iktidarı demokratiksizleştirme, anayasasızlaştırma ve hukuksuzlaştırma süreçleriyle Türkiye’yi demokratik bir ülke olmaktan çok uzaklaştırdı. Türkiye’nin parlamenter ve çoğulcu demokrasi deneyimi kesintiye uğratıldı.

Güçler arası denge ve denetleme mekanizmaları aşama aşama ortadan kaldırıldı.
Siyasal iktidar kendini dengeleme ve denetlemenin dışına taşıdı. Demokrasinin
temel özelliklerini oluşturan hesap verebilirlik, denetlenebilirlik ve şeffaflık ilkelerinin yerine yoz bir keyfilik düzeni yerleştirildi.

Bu yozlaşma süreci sonunda Türkiye, Batı demokrasilerinin şeffaf yönetim ilkelerinden hızla uzaklaştı. Siyaset tekelleşti. Siyasal çoğulculuk yerini siyasi kabileciliğe bıraktı.

Siyasal kabileciliğin sonucunda rövanşist ve hoşgörüsüz bir siyasal kültür
ortaya çıktı.

Bu iki temel krizi dış açık ve dış borç, diplomasi ve değerler krizi izledi.

Beş katmanlı bu krizler sonucunda Türkiye binde 8’lik Gayri Safi Yurtiçi Hasılası payıyla 1980 yılındaki konumuna geri itildi.Türk ekonomisi kendine yeterli olduğu alanlarda da artık yetersiz, dışa bağımlı bir hale geldi. Yüksek enflasyon, yüksek işsizlik, yüksek dış açık ve yüksek dış borç yüküyle dünyanın en kırılgan ekonomilerinden ve halkı en hızlı yoksullaşan ülkelerinden biri haline geldi.

Açıkel, AK Parti iktidarının Türkiye’yi getirdiği tabloyu çok net bir şekilde gözler önüne sermiş.

İşte Türkiye bir hafta sonra 14 Mayıs’ta bu tabloyu oylayacak.

Siyaset Haberleri