CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında gündemi değerlendirdi.
Grup toplantısı, Amasra'daki maden faciasında hayatını kaybeden 41 madenci için 1 dakikalık saygı duruşu ile başladı.
Kılıçdaroğlu, ABD ziyaretine ilişkin eleştirilere yanıt verdiği konuşmasında, "Devletin geleceğini kurgulayamıyorlar ve beni eleştiriyorlar 'ABD'ye niye gittin' diye. Senin vizyonun da senin aklın da bana yetmez. Sen bilmezsin bilemezsin. Attığımız her adımın bir hesabı vardır. Kasımı beklesin bütün vatandaşlarım ve bizi eleştirenler, görecekler her vaadimizi nasıl yerine getireceğimizi..." diye konuştu.
Kılıçdaroğlu'nun satırbaşları şöyle:
Keşke üzüntülü bir günde olmasaydık. Keşke bu kadar sorunlar yaşanmasaydı. Keşke siz sorunları çözmek için gelseydiniz ben çözüm önerilerini size anlatma fırsatı bulsaydım ama 41 kardeşimizi toprağa verdik. 41 evde yangın var. Babasız kalan çocuklar var. Her birimizin yüreğinde derin acılar var. Grup toplantılarına her sefer bir neşeyle başlamak isterdim. Bir espri ile, kucaklaşma ile, helalleşme ile, beraberlik ile başlamak isterim. Bu kadar kopukluk, ayrılık doğru değil. Yakışmıyor bize. Siyaset kurumunun bu kadar acımasız olması doğru değil yakışmıyor bize. Onların bir sloganı vardı. 'Yüz karası değil kömür karası, böyle kazanılır ekmek parası' diye. Gittim, arkadaşlarım da gittiler. Ailelerin bir kısmını ziyaret ettim, yetkililerden bilgi almaya çalıştım. Derin bir acı var. Anne tabutun başında, eşi tabutun başında, kardeşleri tabutun başında... Bir ölüm var evet, genç bunların tamamı. Yazıktır, günahtır. Bir memleket böyle yönetilemez. 20 yıldır önlem alacağız diyorlar. 20 yıldır hala önlem mi alacaksın sen?
Dünyada bir numarayız maden kazalarında. Bu ölüm hangi gerekçe ile bizim karşımıza çıkıyor. Dünyada herkes maden çıkarıyor, niye en çok ölüm bizim ülkemizde oluyor?
921 kişi son 20 yılda hayatını kaybediyor. Devlet dediğiniz kurum vatandaşın can ve mal güvenliğini sağlar. Biz belli odaklara hizmet eden bir devlet kabul etmiyoruz. Uyuşturucu baronları ile beraber olacaksın, yolsuzluk yapanlarla beraber olacaksın, hırsızların dosyasını kapatacaksın, rüşvet alanları büyükelçi atacaksın Bay Kemal susacak... Susmayacağım arkadaş, susmayacağım. Masum öğrencileri hapse atacaksın, KHK ile işine son vereceksin... Devletin gücü bunlara mı yetiyor? Adalet, adalet. Söz verdim söz. Bu ülkeye adalet ya gelecek ya gelecek arkadaş.
Her ülkede maden ocağı var. Devletsen önce maden ocağına bakarsın. Aydınlatmaya, havalandırmaya, sensörlere bakarsın, düzenli kontrol edersin. Ondan sonra 'Bütün kontrolleri yaptık, her şey dosdoğru' dersin. Ayrıca müfettişleri görevlendirir. Devlete aitse Sayıştay'ı görevlendirir. Rapor gelirse raporun gereğini yapar. Sosyal devlette mekanizma böyle çalışır. Bizim gibi aklını saraya kiralamış olanların çoğunluğu oluşturduğu mecliste devlet böyle çalışmıyor.
Müfettiş raporu var, Sayıştay raporu var görmüyorsun. Soma faciasından sonra komisyon kuruldu. 111 öneri var, birisini dahi yapmadılar. O araştırma komisyonları göstermelik mi? Göstermelik değilse 111 öneriden neden biri dahi yapılmadı? Neden sormadın? O koltukta neden oturuyorsun?
Dün Plan Bütçe Komisyonu'na Merkez Bankası Başkanı geliyor. Bilgi istiyorlar, 'Bilgi vermem' diyor. Gönül isterdi ki, Plan Bütçe Komisyonu başkanı 'Sen kimsin? Bu soruya cevap vermek zorundasın' demesi lazım. Diyemiyor, derse saraydan fırça yiyecek. TBMM görevini tam anlamıyla yapamıyor. TBMM, sarayın ipoteği altındadır. Allah nasip ederse bu ipoteği kaldıracağız.
Bir dönem maden faciaları sonucu hayatını kaybeden kardeşlerimizin evlatlarına devlet iş versin diye bir kanun teklifi verildi ve kabul edildi. 2013-2014 arası kabul ettiler. Sonra tekrar kazalar oldu. Bunların evlatları da iş sahibi olsunlar, onu reddettiler. Şehitler arasında ayrım yapıyorlar, kaza sonucu hayatını kaybeden kömür şehitleri içinde ayrımcılık yapıyorlar. Onunda sözünü veriyorum. İnşallah onu da halledeceğiz.
Bunların karneleri kırık. Sarayın da, TBMM Başkanlığı'nın da karnesi kırık. İkisi de halka güven vermiyor. İkisi de kişisel hobileri, beklentilerinin peşinde. Birisi acaba koltuğumdan olur mu diyor. Koltuk insana bir şey vermez, insan koltuğa değer verir. İnsansan koltuğa değer verirsin.
Soma'da da benzer bir olay oldu. 301 kişi hayatını kaybetti. 301 eve ateş düştü. Yargılandılar. Yargıtay öldürme suçunda ağır cezalar verdi. Sonra birileri devreye girdi. Yargıtay'ın bu kararına savcı itiraz etti. Dosya tekrar geldi, üç hakimi değiştirdiler yerine 3 tane AK Partili hakim getirdiler. Kenan İpek Adalet Bakanlığı müsteşarıydı. Sonra Mustafa Yapıcı bakanlıkta genel müdür yardımcısıydı. Fuzuli Aydoğdu, o da HSK genel sekreter olarak atanmıştı. Üç bürokratı 12. daireye atadılar, cezaları indirdiler. Şimdi 301 kişinin hesabını sorabileceğimiz yargı organı ortadan kalktı. Bu saraydakilerin yatacak yeri yoktur diye boşuna demiyorum. Onların eli kanlıdır. Allah nasip eder iktidar olduğumuzda o 301 kişinin de 41 kişinin de hesabını sormazsam namerdim.
Aileler bunun bir cinayet olduğunu biliyorlar ve üstünün kapanmasını istemiyorlar. Elimizden geleni yapmaya kararlıyız.
Bir anne, 'Öldürdüler. Cinayet bu kaza değil. Keserler sansür yaparlar. Kesmeyin. 11 aylık bebeğim içeride 'baba baba' diyor. Öldürdüler. Soma gibi üstünü örtecekler. Ben sarılamadım elleri, kolları yanmış. Bir haftadır gaz var diyorlardı. Ölçmeden yollamışlar. Nefessiz kaldı, yandı. 17 saat cesedini bekledi' diyor. Buse Bulut kardeşim senin hakkını aramak benim boynumun borcudur.
Sansür yasası
Türkiye bir taraftan bu tür acılar yaşarken birde Meclis'ten sansür yasası geçirdiler. Kimse doğruları yazmasın, bizim dediklerimizi yazsın. Bu konuda 6 aydır mücadele veriyoruz. Bazıları televizyona çıkıp 'CHP ne yapıyor mecliste' diye soruyor. CHP parlamentoda demokrasinin bir numaralı aktörüdür. Sansüre, sansür düzenlemelerine karşıdır. Her eleştiriye saygı duyarız. Elbette ki gazeteci eleştirecektir ama araştırarak, soruşturarak yazması lazım. Sansür yasası AK Parti ve MHP'li vekillerin oylarıyla kabul edildi. Bugün 29. maddeyi Anayasa Mahkemesi'ne götüreceğiz. Ardından yasanın tümünü götüreceğiz.
Bu kanun çıksa da çıkmasa da Türkiye bir otoriter yönetim gerçeğiyle karşı karşıyadır. AYM kararını uygulamıyor. Geçmişte AK Parti'ye, MHP'ye oy veren kardeşlerime sesleniyorum. 'Dur' demeyecek misiniz? Adalet istemeyecek misiniz?
TGS Ankara Şube Başkanı Sibel Hürtaş'ı Meclis'e almadılar. Meclis'e gelmesi hatta komisyonlarda konuşması gerekir. Sokmuyorlar içeri, dayatma kültürü.
Bir üye AYM'ye seçildi, atandı. O iki kişi AYM'ye layık kişiler değildir. Makamını saraya borçlu olan bir yargıç Türkiye için, adalet için en tehlikeli olan kişidir. Anayasa Mahkemesi Başkanı doğruda saraydaki zata bakarak güçler ayrılığını anlatıyor. Anayasa Mahkemesi'nin süreci dinlemesi için davet ettiği gazeteci Alican Uludağ, pergoleci Fahrettin telefon ediyor 'Onu içeri sokmayın' diye. Şu düzene bakar mısınız?
Erdoğan'a bir şey hatırlatmak isterim. Eski Malezya Başbakanı Najip Razak. Başbakan olduktan sonra bir uluslararası toplantıda 'Malezya'da internete asla sansür uygulanmayacaktır' diye bir açıklama yapıyor. 2015 yılında Malezya Varlık Fonu'ndan başbakanın hesabına 700 milyon dolar para aktarıldığı ortaya çıkıyor. Bunun üzerine haber yapıyor, ardında erişim yasakları geliyor. Yalan haberlere karşı kanun diye bir kanun sevk etti. Meclis'te kabul edildi. Aynı bizdeki gibi sansür yasası kabul edildi. 2018'de seçimleri bu adam kaybetti sonra yargılandı ve mahkum oldu. Adalet ağır yürüse de, görmesi görmese de mutlaka hedefini bulacaktır. Bundan hiç kimsenin endişesi olmasın.
ABD ziyareti
ABD'ye gittim. Her kafadan bir ses 'Aman şimdi gidilir mi?', 'Senin aleyhinde kullanırlar bunu' diye. Ya arkadaş önce 'Niye gideceksin' diye soracaksın. Dünya değişiyor. Değişen dünyayı izlemeniz lazım. Bilim, teknoloji olağanüstü değişimler var. Eğer siz ülkeyi yönetmeye talipseniz, ben Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni yöneteceğim diyorsanız sizin bir vizyonunuz, bir hedefiniz ve bir hayaliniz olması lazım. Bunların vizyonu cebim nasıl dolar vizyonu. Benim vizyonum vatandaşın cebi nasıl dolar vizyonu.
Bilimi ve teknolojiyi göz ardı eden hiçbir devlet büyüyemez ve gelişemez. Bilim devrimi yaşıyoruz. Bilim ekonomisi çağındayız. Erdoğan ve Bahçeli 'Bilim ekonomisi' kavramını ilk kez benden duyuyorlardır. IMT'ye gittim. Dünyanın bir numaralı üniversitesine gidip, devrimsel teknolojileri görmek neredeyse suç oldu. Bilimle iş dünyası arasındaki ilişkiyi gördüm. Bizim bilim insanlarımız da var orada.
Eğer Türkiye, dünyada ve bölgesinde saygı değer bir ülke olacaksa teknoloji devrimini kaçırmaması lazım. Bakınız, Osmanlı sanayi devrimini kaçırdığı için battı, tökezledi. İnsanoğlu tekerleği 1 milyon yılda buluyor. Bugün her saniye bir buluş var. Türkiye bunun neresinde? Üniversiteler vasatlaştı, bilim insanları Türkiye'yi terk ettiler.
Bir vaadim, bir vizyonum var. Bu ülke katma değeri yüksek ürün üretmek zorundadır. Üretemezse Türkiye, gelişmiş ülkelerin ürettiklerini tüketen bir pazara dönüşür. Yeni bir dünya medeniyeti inşa ediliyor vallahi bunların haberi yok.
Tayvan... 23 milyon nüfusu var. Milli geliri 850 milyar dolar. İhracatı 500 milyar dolar. Bu küçük ada devleti çip üretiyor. Devleti yönetenler, sanayide, teknolojide sınıf atlamanın ne olduğunu biliyorlar mı? Türkiye geriye gidiyor. Biz Millet İttifakı olarak bu tabloyu değiştireceğiz.
Yüksek yetenek inşası, bunu da adım gibi biliyorum Erdoğan da Bahçeli de ilk kez duyuyor. Her toplumun yüzde 2'si üstün zekalılardan oluşur. Bu üstün zekalıları her ülke kapar. Bunlar geleceği bilmiyorlar. Kurumların içini boşalttılar ve devleti çürüttüler. Biz nasıl vatandaşlık veriyoruz? 400 bin dolara ev alırsan veriyoruz. Aradaki farka bakın. Devletin geleceğini kurgulayamıyorlar ve beni eleştiriyorlar 'ABD'ye niye gittin' diye. Senin vizyonun da senin aklın da bana yetmez. Sen bilmezsin bilemezsin.
İki fotoğrafta Türkiye'ye ait. Bir fotoğrafta ben varım. Dünyanın en önemli bilim insanları ile beraberim. Birde şu tarafa bakın... İkisinin arasındaki farka bakın. Burada özgürlük var, burada yasaklar ve sansür var. Burada beşli çeteler var, beşli çeteleri koruyanlar var. Burada ise Türkiye'nin geleceğini inşa etmek için çalışan insanlar. Burada pudracılar, aklını saraya kira verenler var. Burada özgürce düşünenler var... Bununla bizim işimiz yok.
Attığımız her adımın bir hesabı vardır. Kasımı beklesin bütün vatandaşlarım ve bizi eleştirenler, görecekler her vaadimizi nasıl yerine getireceğimizi...
ABD'ye gidince, bir vizyon yolculuğu yapıyoruz. Erdoğan NATO'ya giderken 'Bizim gidişlerimiz birilerinin gidişlerine hiç benzemez' demiş. Vallahi ilk kez doğru bir şey söylüyor. Onun gidişi bizim gidişimize hiç benzemiyor. Bay Kemal el avuç açmaz bir yetkiliye. Sen gidersin el avuç açarsın. Bay Kemal, tank paleti Katar'a vermez, sen verirsin.
'ABD'de 8 saat' tartışması
Bahçeli, 'Kılıçdaroğlu bu 8 saatin esrarını millete açıklamak zorunda' demiş. Güzel, vallahi çok güzel. Sevgili Bahçeli, değerli okul arkadaşım. Ben seni ABD'ye davet ediyorum, uçak biletini ben alacağım. Boston'a gideceğiz, seni 5 yıldızlı bir otelde ağırlayacağım. Ertesi gün ben New York'a hangi saatte gittiysem yine benim bindiğim arabaya bineceğiz. Manhattan adasına gidelim, 35 katlı binayı bulalım. Güzel bir fotoğraf çekelim, belki sen içeriye de girersin. 'Bu rezaleti kim yapmış' diye sorarsın, çok memnun olurum. Benim oraya gidiş nedenim onun ailesini Türkiye'ye ve dünyaya tanıtmaktır. Oradan tekrar Washington'a gideriz. Yolda araba mecburen benzin alıyor, aldığı yerde bir hamburgerci var. Söz veriyorum hamburgeri ben alacağım sana ikram edeceğim. Washington'a gittiğimiz zaman saati al, benim saatime güvenmiyorsan hani var ya senin saatin 17-25'i gösteren onu al yanına.