İş birliksiz de olur mu?
Hayır, olmaz.
Yerel seçimlerde, muhalefetin ittifak yapıp yapmaması gerektiği sorusu aylardır dönüp dolaşıp önümüze çıkıyor.
Ağustos sonunda İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, ittifak kapısını kapatırken; diğer yandan da “yerelde teşkilatlar birbiriyle iş birliği yapabilir” dediğinden beri de, “iş birliği” kavramı gündemde oldu.
İş birliği, zaten olması gereken.
Yerel seçimlere teknik olarak, yekpare bir ittifak şeklinde girmek mümkün değil. Olması gereken, iş birliği yapılabilecek yerlerde iş birliği; paslaşma olabilecek yerlerde de paslaşmayı gerçekleştirip, yerel seçim sonuçlarının muhalefetin tümü için başarıya çevirmek.
“İş birliği”, öncelikle hangi il ve ilçelerde beraber çalışılacağı üzerine müzakere edip anlaşmaya varılmasını gerekiyor. İşin bu kısmını Cumhur İttifakı gerçekleştirdi bile.
Cumhuriyet’ten Selda Güneysu’nun haberine göre, AK Parti ve MHP’nin Türkiye genelinde nerede nasıl bir ortaklık yapacağı; dahası, Cumhur İttifakı bünyesindeki diğer partilerin hangisinin hangi çizgide duracağı belli. Belirlenen “nizama” göre, AK Parti ve MHP’nin 30 büyükşehirin tümünde ortak adayı olacak. Büyükşehirler arasında Adana, Manisa ve Mersin’de MHP adayı, diğerlerindeyse AK Parti’nin belirleyeceği aday desteklenecek. Türkiye’nin 27 ilinde de, AK Parti ve MHP’nin işbirliği yapması kararlaştırıldı bile; bunların 23’ünde AK Parti, diğerlerinde MHP adayının arkasında Cumhur İttifakı desteği olacak.
HAYALET DESTEK: HÜDA-PAR
Hüda-Par’ın Cumhur İttifakı’nda süregelen varlığı sorun teşkil edecek mi? Hayır; çünkü, HEDEP’in güçlü olduğu yerlerde AK Parti adaylarını Hüda-Par destekleyecek. Hüda-Par, kendi adaylarını çıkarmayıp AK Parti’ninkileri destekleyince de, “yokmuş” hükmünde olup MHP’yi rahatsız etmeyecek.
MHP’li seçmenler de Hüda-Par’ın Cumhur İttifakı’ndaki varlığını sorun etmiyorlar, çünkü bu konu politize edilip Türkiye’de kimse tarafından mesele edilmiyor. Muhalefetin mesele etmediğini, MHP seçmenleri neden etsin?
Buna karşılık, Hüda-Par’ın radikalliğine nazaran çok daha merkezde kalan HEDEP’in CHP’yle aynı mekanda bulunması bile, sadece iktidar ve Cumhur İttifakı değil; bilfiil muhalefetin kendisi tarafından sorun ediliyor.
KÜRT MESELESİ’NDEN “HEDEP MESELESİ’NE”
İronik biçimde, İsrail’de de yıllarca Başbakan Binyamin Nethanyahu, muhalefet partilerinin Filistinliler ve Araplarla ülke içinde siyasi temsilde ve ülke dışında da temas kurarak işbirliğine girişme olasılığını “şeytanlaştırdı”. Muhalefet de, Nethanyahu’nun çizdiği sınırlar içine hapsolarak Filistin Meselesi’nden uzaklaştı ve İsrail’i aşırı sağ domine eder hale geldi.
Türkiye’de de iktidar, 2015’ten itibaren Kürt Meselesi’ne “yok” muamalesi yaparken, bir de “HEDEP Meselesi” üreterek siyasetin kalbine bir “kriz” olarak yerleştiriverdi.“HEDEP Meselesi” olarak adlandırabileceğimiz biçimde politize edilen bu konu, her daim muhalefetin her işini sekteye uğratmak için kullanılıyor. Yerel seçimlerde işbirliği ihtimalini baltalamak, işbirliği gerçekleşirse de sabote etmek için de “HEDEP Meselesi” kullanılıyor; CHP ve İYİ Parti ne yaparsa yapsın, kullanılacak da.
İktidar, her zaman yeni işbirliklerini “baltalama” ve “parçalama” araçları üretecek ve bunları da başarılı biçimde kullanacak. Bu gayet de normal: en iyi ve hatta tek iyi yaptıkları şey bu…
ASIL MESELE, İŞ BİRLİĞİ İLE “SİSTEMİ TERSYÜZ ETMEK”
İçinde olduğumuz sistem, eksiklerine rağmen “normal” kabul edilebilecek bir demokrasi değil. Anayasa Mahkemesi’nin bile “zorbalığa” uğrayabildiği; hâkimlerinin “cezai yaptırımla” tehdit edilebildiği bir ülkedeyiz. “Hukukun” nerede kanunlara uygun işletileceği, nerede ise yasaları ihlâl eder şekilde uygulanacağı meçhul. Tamamen paradoksal biçimde “yasadışı hukuk”un söz konusu olabildiği bir sistemin içindeyiz. Her şey keyfi, her şey öngörülemez, her şey anormal.
Bir de, içinde bulunduğumuz bu “kural tanımaz sistemin” tepesinde, devlet gücü ve imkânlarının tümü; hatta özel sektörün de imkânlarının önemli bir kısmını kendi iktidarının devamı için kullanan bir ittifak var. Aralarından su sızmasını geçtim, kendi içlerinde birbirlerine karşı atom bombaları patlatsalar; dışarıya aynı el sıkışan mütebessim “mutlu günlerinde” pozunu verecekler.
Bir araya gelmek; “bir” haline gelmek anlamına gelmiyor. Cumhur İttifakı için bu böyleyken, neden muhalefetin bir araya gelmesi “benzeşmek” olsun?
İYİ Parti ile CHP’nin de, Özgür Özel’in genel başkan seçildikten neredeyse bir ay sonra görüşebilmeleri, çok gecikmiş bir randevu.
Keşke, İYİ Parti o bir aya yaklaşan süreyi kendi içişleri ile kaybetmek yerine; kapısını “iş birliğini görüşmeye” açabilerek değerlendirseydi. Kendileri de, çok daha sağlam bir zeminde olurdu o zaman. Dahası, İYİ Parti’ye ilişkin tartışmalar sadece kendilerini değil; Cumhur İttifakı’na oy vermeyen seçmen genelinde “siyasete güven kaybını” tetikliyor. “Gözüktükleri gibi değillermiş” algısını artırıyor ki, zaten muhalefet seçmenleri ve kararsız seçmenler arasında “siyasetçileri samimi bulmama”, politika ile aralarına mesafe koyan bir görüş olarak zaten yaygın.
Yerel seçimlere, yaklaşık 120 gün kala yine dile getirelim:
İş birliğinin, basit (ve karmaşık) matematiksel hesaplar ötesinde, günümüz Türkiye siyaseti ve Türkiye’nin içinde bulunduğu sistemde bir gereksinim olduğu bir türlü anlaşılamadı gibi gözüküyor
Yerel seçimlerde, Cumhur İttifakı “iş birliği” yapıyorken; muhalefet partileri, adını her ne koyarlarsa koysunlar, eğer “takım oyunu” oluşturamazlarsa, başarı kazanamazlar. Arkasına devlet gücü ve imkânlarını da almış bir iktidar bloğuna karşı ancak, aynı hedefe ve amaca kilitli hareket eden bir “iş birliği takımı” yarışabilir.