Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Brezilya'daki G20 Liderler Zirvesi dönüşünde uçaktakilerin sorularını yanıtladı. Uçaktakiler bu sefer MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin terör örgütü elebaşı hakkındaki çıkışını sorabildi.
Uçaktakiler, CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in Erdoğan'a 'pazar ziyareti' çağrısını da sordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan şöyle yanıtladı:
- "Muhalefet belediyelerinin yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklarla mücadelesi var mı ki sorgulayalım. Yeterli olsalar bugün bu meseleleri konuşmuyor olacaktık.
- Birçok muhalefet belediyesi bu konularda adım dahi atmadı. Adım atanlar ise sorunlara kalıcı ve etkili çözümler üretmekte yetersiz. Yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar gibi köklü sorunlarla başa çıkmak, daha fazla kararlılık ve cesaret ister. Bu belediyelerin ciddi bir vizyona sahip olup olmadıkları da tartışmalıdır. Gerçekçi ve somut projeler üretemeyenlerin bu sorunlarla başa çıkması düşünülemez. Bunlarda zaten böyle niyet de ufuk da istek de yok. Onların nelerin peşinde koştuğunu milletimiz görüyor. Şunu anlamaları lazım.
- Belediyeler milletindir ve onlara layıkıyla hizmete mükelleftir. Bizim bugüne kadar yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklarla ilgili bir prensibimiz var. Bu dün vardı, bugün var, yarın da olacak. Ama şimdi öyle şeyler anlatıyor ki, mesela bir Genel Başkan pazara gitmiş. Cumhurbaşkanı benimle pazara gelebilir mi? diyor. Sayın Genel Başkan, benim seninle gezmeye vaktim yok. Biz oraları kendimiz ve ilgili arkadaşlarımızla zaten geziyoruz. Hiç endişe etme biz oralardayız. Marketleri, pazarları boş bırakmayız."
ÖZGÜR ÖZEL NE DEMİŞTİ?
CHP Lideri Özgür Özel, partisinin dünkü (19 Kasım) Grup Toplantısı'nda şunları dile getirmişti:
"Hafta sonu, "Bir dokunduk bin ah işittik." dedim. Gerçekten Tayyip Bey’in yürüyüp yetecekse, kendisini Türkiye’nin dört bir köşesindeki pazar yerlerine götürmek isterim. Pazar yerinde emeklinin, asgari ücretlinin, pazar esnafının, diğer esnafların dertlerini dinlesin.
Ben her birinin derdini dinledim. Birisi kolumu tuttu: "17.000 asgari ücret çok mu?” dedi. Dedim, “Değil.” o “Çok” dedi. “12.000 TL emekli maaşı” dedi, “Çok mu?” dedi. Dedim “Değil.”
Çok, dedi. Ne oldu teyze niye çok dedim. "Benim" dedi, "bak bu sakat çocuğum var, engelli parası 4.000. TL Bir tane anam var, yaşlı bakım ücreti, evde bakım ücreti 9.000 TL.
"Ben 4.000 TL ile aileme bakmaya, 9.000 TL anama bakmaya, bu paraların hepsiyle kiramı ödemeye, çocuk okutmaya, boğaz geçindirmeye çalışıyorum. Anlat bunu” dedi. "Anlat.” dedi, söz verdim. İzle dedim anlatacağım.
"ENGELLİ AYLIKLARI YOK HÜKMÜNE GELMİŞ DURUMDA"
Bu ülkede engelli parası, engelli aylıkları, evde bakım aylıkları, emeklilerin yanında dul ve yetimlerin ikiye üçe dörde bölünen aylıkları tamamen artık yok hükmüne gelmiş durumda.
Bu ülkede kimse ama kimse kaynak tartışması yapmasın! Bütçeye büyük şirketlerden 701 milyar TL'yi alacak silmeyi koyan, asgari ücret artışı için lazım olacak bu paranın üçte biri kadar parayı bulacak, bütçeye koyacak!
Bütçe yapmak önceliklere karar vermektir. Devletin parası her şeye yeter, hepsine birden yetmez. Sen karar vereceksin; asgari ücretliye mi vereceksin? Emekliye, emekçiye mi vereceksin? Esnafa mı vereceksin? Yoksa öbür taraftaki yandaşın müteahhide, holding sahibine, zenginlere, parasına para katanlara, pandemide bile paradan para kazananlara mı vereceksin?
"ERDOĞAN'IN SINIF ARKADAŞI"
Pandemide yüzde 9’la faizle kredi verdiğin esnafı, esnaf kefalete çağırıp yüzde 25 istiyorsun. O günkü krediye yüzde 8 de Kredi Garanti Fonu'ndan kontra almış adam. Özel uçak almış,yüzde 8’le ödettirmeye devam ediyorsun. O yüzden şunu söyleyeceğim.
Bir pazarda gezerken bir tezgahı, bir giyim tezgahı herhâlde, uzağında kalmışım, çağırdı. “Buyur amcam.” dedim. Dedi ki: "Ben onun sınıf arkadaşıyım." “Kimin?” dedim. Dedi ki: “Tayyip Bey'in.” “Sen” dedi, “geziyorsun. Sana soruyorum” dedi. “Tayyip Bey bu pazara gelebilir mi?” Dedim: "Bence gelemez. Sence gelebilir mi?” Dedi: “Gelemez. Çünkü bu pazarda onu yürütemezler! Bu kadar dert, bu kadar sıkıntı, bu kadar üzüntü varken, bu kadar yakarma varken, senin bu işte bir günahın yok, insanlar sana içini dökerken, sana ağlarken 22 yıldır bu ülkeyi yöneten Tayyip Bey, bu pazara gelemez.” dedi. Videosu var. Açık açık söylüyor. Korkusu da yok. “Sınıf arkadaşıyım” diyor. “Perişanız” diyor.
Şimdi akla şu geliyor: Tayyip Bey vaktiyle gidiyordu. Meydanlara çıkıyordu. Bugün günün çok gerisinde bir krizi araçsallaştırıp vatandaşa diyordu ki: “Bunlar pazara gelebilirler mi? Bunlar tarladaki çiftçinin yüzüne bakabilirler mi? Esnafın derdini dinleyebilir, fabrikalara gidebilirler mi?” “Gidemezler!” diyordu, “Gidemezler!” “O hâlde erken seçim şart!” Şimdi soruyorum, şimdi soruyorum! Tayyip Bey bir pazara gidebilir mi? Hayır! Pazara gidebiliyor mu? Hayır! Gidip de esnafın hatırını sorabiliyor mu? Hayır! İşçi ile konuşabiliyor mu? Hayır! Tayyip Bey, bu milletin arasına karışıp “Geçinebiliyor musunuz?” diye sorabiliyor mu? Hayır! Madem soramıyorsa, onun dediği gibi sokağa gidemiyorsa, sandığa gidecek! Erken seçime gidecek!
Tayyip Bey! Ya tarlada, fabrikada, pazarda, vatandaşa git, hatırını sor, helallik iste! Yapamıyorsan işte orada sandık orada! Sandığı bekliyoruz! Erken seçim istiyoruz! Erken seçim istiyoruz!