Akşener, şöyle diyor: “Tek adam sistemi işleri kolaylaştırayım derken hem bürokrasiyi artırmış hem karar verme mekanizmalarını katman katman hale getirmiş. Devlet kurumlarının içi gitmiş, liyakat diye bir kavram yok. Behemehal bu ucube sistemin değişmesi lazım.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile aralarındaki telefon konuşmasında neler önerdiğini açıklayan Akşener, Erdoğan’ın kutuplaştırmayı bitirmesi gerektiğini söyledi.
Akşener, deprem bölgelerinde toprak ve ev satışlarının yasaklanmasını istiyor. Üniversitelerde uzaktan eğitime geçilmesine ve depremzedelerin KYK yurtlarına yerleştirilmesine karşı olduğunu söylüyor. Depremzedelerin boş otel ve evlere yerleştirilmesi gerektiğini ifade ediyor.
Depremden ötürü seçimlerin erteleneceği söylentisine karşılık Akşener, “14’ünde (14 Mayıs) olmayabilir, yetişmeyebilir ama zamanında olur diye düşünüyorum. Öyle olması gerektiğini de düşünüyorum” diyor.
Adıyaman, Kahramanmaraş ve son olarak Hatay’ı gördünüz. Değerlendirmeniz nedir?
Evet, büyük bir deprem. Çok alanı kaplıyor. Ama koordinasyon eksikliği çok fazla. AFAD’ı kurum olarak kötülemiyorum. Her şey AFAD’a bağlı ama onun personel sayısı, her şeyin bağlı olduğu kuruma yeterli değil.
2009’da kaldırılan Sivil Savunma Kanunu vardı. Sivil Savunma bölümü vardı, İçişleri’nde. O kanuna göre eğittiğin insanlar vardı, sivil insanlar. Benim dönemimde 35 bin civarında insandan bahsediyoruz. Her afet için bu insanlar göreve gelirdi. Daha kolay koordine olunan bir işti.
1999’da koalisyon hükümeti döneminde Kocaeli depremi oldu. Kocaeli’nde jandarma devreye girdi ve çeşitli merkezler yaptı. Mesela jandarmanın arama kurtarma eğitimi vardı.
O zaman "şu belediye benden, şu belediye karşımdan" diye bir kavram yoktu. Şimdi iktidarın en önemli yanlışı ve hatası, belediye imkanlarıyla merkezi idarenin imkanlarını yan yana getirip hem israfı önleyen hem koordinasyonu bütünleştiren bir sistem kuramamış olması. Kutuplaştırmanın hala devam ediyor olması da acı bir tecrübe.
Erdoğan, çok uzun bir zamandır birçok meseleyi “Ayağımdaki bağı çözün” diyerek götürdü. Şimdi bütün bir sistemin başı tek kişi. Bu ucube sistemin ortaya koyduğu sistemsizlik, bütün işin Erdoğan’ın sorumluluğu altında olduğunu tescilledi. Bir kişinin bütün bu koordinasyonu yapamadığını ortaya koydu. Kurumların ortadan kalktığını, içinin boşaltıldığını görmüş olduk. Kutuplaştırma meselesinin devam ettiğini gördük.
Ben bugün (Dün) İBB’nin koordinasyon merkezine gittim. Arkadaşlardan dinlediğim şey şu: "Sürekli her konuda izin almanın çok uzun zaman aldığı. Çünkü AFAD’a bağlı sistem. İzin alma sürecinin son derece uzun olduğu ve bir zaman kaybına neden olduğu…" Bunun anlamı nedir? Tek adam sistemini getirdiği sonuç. Ezcümle, bu ucube sistemin getirdiği, hızlı karar alacak - hızlı işler çözülecek meselesinin hiç de öyle olmadığı, tam tersin karar süreçlerini sekteye uğrattığı, hızlı hareket etmenin ortadan kaldığı bir yönetim meselesini ortaya çıkardı.
1999’dan bahsettiniz. Üzerinden 24 yıl geçti. Arada başka depremler de oldu. Fakat bu kez devlet ondan beklenen hızla ve kapsamda müdahale edemedi. Bu size de yansıdı mı?
Elbette. Biz İyi Parti olarak şunu yaptık. Ben 04.45’te uyandırıldım. Depremin çok büyük olduğunu anladık. Ben Zeydan (Karalar) başkandan Lütfü (Savaş) başkana kadar belediye başkanlarını, ulaşabildiğim il teşkilatlarımızı aradım. Aldığımız bilgiler ışığında saat 9’dan itibaren Ankara’dakiler yola çıktı. İstanbul’dan gelenler Ankara’dakilerle buluştu. 16 milletvekili arkadaşımız ve genel başkan yardımcımız en geç 09.30’da yola çıktı, bölgelere ulaştı. Acil bir afet koordinasyon merkezi kurduk. Gelen bilgiler ışığında denildi ki, çok soğuk, çok acele, çadır… Ve çadırın içinde hem ısınma hem aydınlanma ve yemek pişirebilmek için tüp olması lazım. Ben sayın Erdoğan’ı aradım, kendisine ilettim. Doğalgazdan dolayı tüp doldurma meselesi de, doldurma tesisleri de yavaş çalışıyor. Dolum tesislerinin derhal harekete geçilmesi lazım geldiğini söyledik. Sahadan bazı bilgiler ilettik çadır gibi, şu gibi, bu gibi. Kendisi de dedi ki, “tamam talimat vereceğim.”
Yine benim Kocaeli’nden bildiğim, 72 saat beklemek gerekir. Bizim gibilerinin gürültülü bir şekilde, yani o çakarlı arabalarla, "nani nani" yaparak gitmesinin son derece acısını çektik Kocaeli’nde. Bunu 10 katı yaşadığımız için 72 saat gitmeyeceğimi söyledim. Ama sürekli arkadaşlarımızdan bilgi geldi.
Yanımda duran kişi, gençlikten sorumlu koordinatörümüz Orhun Ertürkmen. Onun babaannesi, amcası, dayısı, yengesini (enkazdan) çıkarttıramadık. Vinç var, bir süre sonra mazotu bitti. Müthiş bir mazot problemi çıktı.
Bütün olarak baktığınızda gördük ki bu tek adam sistemi işleri kolaylaştırayım derken hem bürokrasiyi artırmış hem karar verme mekanizmalarını katman katman hale getirmiş. Devlet kurumlarının içi gitmiş, liyakat diye bir kavram yok. AFAD’ın arama kurtarma ve afet konusunda uzman olması gereken arkadaşın Diyanet Vakfı’nda geldiği ve herhangi bir tecrübesinin olmadığı… Benim adamım olsun, itaat etsin. İtaat et-rahat et modelinin liyakati ve hafızayı ortadan kaldırdığını görmüş olduk. Behemehal bu ucube sistemin değişmesi lazım.
Partimiz şu anda Türkiye’nin en büyük sivil toplum örgütlerinden birisi. Yangını bir söndürelim, yangından mal kaçırmaya çalışmayalım. Ve mümkün olduğunca, kutuplaşmayı, sayın Erdoğan ve arkadaşları açısından söylüyorum, bitirelim. Artık İBB’nin de cumhurbaşkanı olmalı, Erdoğan. Ankara, Hatay, Kahramanmaraş, Gaziantep ve Adıyaman belediyesinin de.
Deprem bölgelerinde gayrimenkul satışının yasaklanmasını önerediniz. Bu önerinizi biraz açabilir misiniz?
Vatandaşlık hakkı tanıyoruz dolarla. Külliyen karşıyım, para ve ev alma karşılığı vatandaşlık verilmesine. Şu anda derhal Hatay’dan başlayarak, bütün deprem bölgesinde bu yasaklanmalı. Kesinlikle durdurulmalı. Burada bütün fiyatlar düştü, en önemlisi de bu. Bu insanları malını mülkünü satmak zorunda bırakmak yerine derhal yardım edilmeli ki, göçün önlenmesi lazım. Evet geçici olarak tahliye edilmeli. Bunların hepsi tamam ama çok hızlı bir şekilde evlerinin yapılması, ihtiyaçlarının giderilmesi, ekonomik destek verilmesi lazım.
Bir demografik değişime karşı önlem olarak mı söylediniz?
Her anlamda söylüyorum. Hollanda Başbakanı çıkmış, “sınırları açın” demiş. Oldu! Sen aç da görelim bakalım. Yeteri kadar zaten bizde sığınmacı mevcut. Mal satımına dikkat edilmesi lazım. Daire ve toprak alımının yasaklanması lazım.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, uzaktan eğitime geçileceğini söyledi. Nasıl bakıyorsunuz?
Ben ailelerin KYK yurtlarına yerleştirilmesini doğru bulmuyorum. Yurtlar genellikle altı kişiliktir. Bir aile düşünün, ister beş, ister altı, ister yedi kişilik olsun, tek bir yerde kapatıyorsun, o olmaz. KYK yurtlarını tahsis etmek yerine turizmin dışında kalan oteller tahsis edilebilir. Evler tahsis edilebilir. Doğru bulmuyorum. Bu bölgede 285 bin öğrenci var, bu çocukların durumunu ne yapacaksınız? Halbuki onları alın, deprem dışındaki üniversitelerde okumak istiyorsa… Zaten pandemide iki yıl gitti. Üniversitede sadece öğrenim olmaz ki bir de eğitim denir adına. Üniversite mezunu olmak ne demek, o hocayı tanımak demek. Korkularınızdan, yüklerinizden veya önyargılarınızdan sıyrılmanız demek. Farklı farklı hocalardan ders almanız demek. Eski bir üniversite hocası olarak söylüyorum. Ben doğru bulmadığımı ifade etmek isterim. Hele ki ailelerin KYK yurtlarına tıkılması… O çocukları buraya getirmek yerine hem buradakileri, hem buralı olup da başka okullarda okuyanların devamını sağlamak lazım. Bula bula üniversite kapatıldı. Bu bence çok yanlış.
Acaba deprem nedeniyle seçim ertelenir mi? Böyle bir şey mümkün mü?
Bu dönemde ben seçimi konuşmayı öne almayı pek sevmiyorum ama, insanların canı yanarken, fakat sanmıyorum. 14’ünde (14 Mayıs) olmayabilir, yetişmeyebilir ama zamanında olur diye düşünüyorum. Öyle olması gerektiğini de düşünüyorum. 14’ü ilan edilmişti ama karar alınmamıştı. Dolayısıyla onun normal zamanına gelebileceğini düşünüyorum. Bakın, 15 Temmuz’da devleti bu millet sokaktan topladı, köprüden çekti, çıkardı, getirdi. Şu andaki bu depremde de milleti enkazın altından devleti çıkarıyor.