HDP'nin Edirne Cezaevi'nde tutuklu bulunan eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, 14 Mayıs'ta yapılması beklenen erken genel seçimde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın üçüncü kez adaylığını koyması konusunda açıklamalarda bulundu.
Sosyal medya hesabından paylaşım yapan Demirtaş, "Yüksek Seçim Kurulu muhalefetin 5 milyon oyunu iptal etse veya Erdoğan kazanana kadar seçimlerin tekrarına karar verse 'Ama bunlar zaten AKP'li' deyip normal mi karşılayacağız? ERDOĞAN MECLİSİ FESHEDERSE ADAY OLAMAZ. Anayasa bunu söylüyor" diyerek Erdoğan'ın adaylığının anayasaya aykırı olduğunu vurguladı.
"Yaptırım yoksa hukuk da yoktur. Yüksek Seçim Kurulu üyeleri suça ortak olurlarsa yargılanacaklarından emin olmalılar" diyen Demirtaş, "Milyonlarca insanın Yüksek Seçim Kurulunun önüne yığılarak demokratik tepkilerini göstereceklerini bilmeli ve ona göre hareket etmeliler" ifadelerini kullanarak, Erdoğan'ın adaylığına tepki gösterilmesi gerektiğinin altını çizdi.
Demirtaş paylaşımını şu sözlerle bitirdi:
"Bizi içeri atan Erdoğan, içeride tutan ise muhalefetin tepkisizliğidir. Bu tepkisizlik 85 milyonu, daha yıllar boyu sürecek açık cezaevi hayatına mahkum etmektir. Belediyelere, üniversitelere kayyım; HDP'ye kapatma, Gezi, Kobani, ÇHD davaları; İBB'ye kumpas... Hepsi aynı."
Selahattin Demirtaş, daha sonra "Ya başaracağız ya başaracağız" başlık bir açıklama yayınladı. Demirtaş'ın paylaşımları şu şekilde:
'Haklı olmanız başarmanız için yeterli değil'
"Siyasette sağlam bir hat kurmak da kurulan kirli oyunları bozmak da çok katmanlı süreçlerdir. Bilinç, bilgi, deneyim, irade ve inanç sahibi olmadan sağlam bir hat kurmak da etken olmak da kurulan kirli oyunları bozmak da. Yeterli donanımda değilseniz çoğu zaman ava giderken avlanırsınız. Haklı olmanız, meşru istekleriniz olması da durumu değiştirmez. İster ulusal ister uluslararası siyaset arenasında olun, fark etmez. Halkı olmanız başarmanız, kazanmanız için yeterli hatta ne yazık ki çoğu zaman gerekli bile değildir.
'Ulusal ve uluslararası güçler her türlü sızma ve manipülasyon yöntemini kullanıyor'
Devlet dahil sivil, siyasi tüm örgütlü yapılar bir yandan siyaset yön vermeye, siyaseti dizayn etmeye çalışırken diğer yandan ulusal ve uluslararası güçler, her türlü sızma ve manipülasyon yöntemlerini kullanarak bu örgütlü yapılara yön vermeye, onları dizayn etmeye çalışır. Zaten makro siyaset dediğimiz şey, tüm bu güçlerin birbirlerini etkileme, dizayn etme, ele geçirme, yok etme çalışmalarıdır. Bir şekilde, bir kez bile öylesi çalışmaların içinde oldunuz mu, artık o dünyanın bir parçası, aktörü, figüranı veya piyonu haline gelmeniz kaçınılmazdır.
'Makro siyasette komplo ve kumpaslardan oluşur'
Makro siyaset dünyası güç kavgalarından, ayak oyunlarından, komplo ve kumpaslardan oluşur. O alanda var olmak, ayakta kalmak istiyorsanız oyunu kurallarına göre oynamanız; ya kumpasçı olmanız veya kumpaslara karşı güç dengelerine yaslanıp ayakta kalmanız gerekir. Bunları yapamayanlar o dünyadan dışlanır, acemi politikacı gibi görülüp tek lokmada yutulur veya ortadan kaldırılırlar. Sevseniz de sevmeseniz de makro siyasetin dünyası budur ve bu dünyanın 'başarılı' karakterleri 'büyük siyasi aktör' olarak öne çıkanlardır.
'Makro siyasetin kirli oyunları seçim denen makinede yıkanır'
Bir de mikro siyaset alanı var. Doğrudan halkla ilişki üzerinden kurulan, varlığını daha küçük ölçekli siyaset alanlarında yapılandıran ve makro siyasete göre daha temiz, sızmaya ve yönlendirmeye daha kapalı bir siyaset alanıdır bu. Mikro siyaset alanının en büyük özelliği, makro siyaseti meşruiyetinin üretildiği alan olmasıdır. Yani makro siyaset alanının ürettiği her türlü kirli siyasi ilişkiler mikro alanda -yani halk iradesi alanında- temize çekilir, bütün pislikler burada yıkanır ve pirüpak olarak sahneye sürülür. Bu temizlik süreçlerinin en önemli aşaması da seçimlerdir. Özetle makro siyasetin büyük, kirli, karanlık oyunları seçim denen çamaşır makinesinde yıkanır ve meşruiyeti elde edilmiş temiz siyaset olarak piyasaya sürülür.
'Bu seçimlerdeki temizlik bir hayli büyük çaplı olacak'
Dolayısıyla seçimler yapılırken hele hele Türkiye gibi dünyanın en önemli ülkelerinden birinde, tarihinin en önemli seçimi yapılırken, ulusal ve uluslararası tüm güç odaklarının mikro alanı yani seçmen kitlelerini yönlendirmeye çalışması işin doğası gereğidir. Çünkü bu seçimlerde yapılacak temizlik bir hayli büyük çaplı olacak, bölgesel ve küresel güç dizilimini doğrudan etkileyecek sonuçları doğuracak. Bizim gibi siyasetçiler yani makro siyaset dünyasına adapte olamamış, o dünyanın kirine pasına bulaşmayı kabul etmemiş, kimsenin “adamı” olmayı kabullenmemiş ve bu nedenle çok yönlü tasfiye girişimiyle karşı karşıya kalmış olanlar ise mikro siyaset alanında sadece halkın öz gücüne dayanarak ayakta kalmayı başarmışsa bunu doğru anlamak, iyi analiz etmek gerekir.
'Düşmanlarımızı bizi iyi tanıyor, umarım dostlarımız da tanımakta hataya düşmez'
Şimdi, yaklaşan seçimlerde makro alan, halk iradesinde kendini temizlemeye hazırlanırken seçmen iradesini manipüle etmeye, yönlendirmeye ve bir şekilde desteğini almak zorunda. Bu desteği alamasa ya darbeci olarak ya da provokatör olarak sahneye çıktıkları da bilinmeyen bir durum değil. Bu seçimlerde bir de mikro siyaset alanında halkın çıkarı, özgürlük hayalleri, beklenti ve isteklerinin yön verdiği, bunların gerçekleşmesi dışında hiçbir amacı, çıkarı olmayan bizim gibi siyasetçiler var. İşte bu, bütün kirli hesapları, karanlık dengeleri alt üst edebilecek ve kontrol altına alınamayacak bir güçtür. Bu güç halkın saf iradesinin gücüdür. Halka aittir. Oyun da kurar oyun da bozar. Siyasi rakiplerimiz bizi iyi tanıyor ve biliyor. Umarım dostlarımız da tanıyıp bilmekte ama özellikle güvenmekte hataya düşmezler. Çünkü yaptığımız her şeyin, yazıp çizdiğimiz her kelimenin, attığımız her adımın farkındayız, ne yaptığımızı iyi biliyoruz. Halkımızın özgücü, örgütlü gücüyle birleşip her türlü makro siyaset komplosunu, kumpasını boşa çıkarabilecek niteliktedir. Herkesin bunu iyi anlaması ve ne yapmaya çalıştığımızı doğru değerlendirmesi gerekir.
'Kararlıyız kendimize güveniyoruz'
Türkiye'de bir değişim başladı, başlıyor. Kendisi olarak yaşayamayan Kürtler ve Aleviler, sabahtan akşama çalıştığı halde geçinemeyenler, üniversite okumaya gidemeyenler, işsizler, çocuklarının yüzüne bakamaz hale getirilenler, ilk fırsatta ülkeyi terk etmek isteyenler, mutsuzlar, umutsuzlar, bizler bunun neresinde olacağız? En temel konu budur. Dışarıdan izleyip anlamaya mı çalışacağız içinde olup yön vermeye mi? Bizim tercihimiz de halkımızın tercihi de aynı ve belli. Kararlıyız, kendimize güveniyoruz. Tüm dostlarımızın da buna göre konum almasında yarar var. Çünkü bu kez kaybetmeye sabrımız yok. An serkeftin an serkeftin. (Ya başaracağız ya başaracağız."