Esenyurt, Mardin, Batman ve Halfeti belediyelerine kayyum atanması Van'da protesto edildi. Protestoya, DEM Parti Grup Başkanvekili Sezai Temelli, DEM Parti Van milletvekilleri Gülderen Varlı ve Gülcan Kaçmaz Sayyiğit, DEM Parti Ağrı Milletvekili Necla Demir, Van Büyükşehir Belediye Eş Başkanları Abdullah Zeydan ve Neslihan Şedal ve çok sayıda vatandaş katıldı.
DEM Parti Grup Başkanvekili Sezai Temelli, burada yaptığı açıklamada şunları söyledi:
"Bugün Türkiye'nin her yerinde Türkiye’nin her sokağında Kayyum değil demokrasi diyenler alanlarda sesini yükseltmeye devam ediyor. Biz Kayyum değil demokrasi diyoruz. Buradan Van’dan da bu sesi yükseltmeye mücadeleye katkı vermeye devam edeceğiz ama şunu da belirtmek istiyorum. Burada en temel haklardan biri olan basın açıklamasını yapabilmek için burada toplandık ama dönüp etrafınıza baktığınızda Van Valisi'nin nasıl bir zihniyete sahip olduğunu çok açık görebilirsiniz. Kendisi bir Anayasa suçu işlemekte. Biz bunu kabul etmiyoruz. Biz demokratik hakkımızı her yerde her koşulda kullanmaya devam edeceğiz. Van Valisi darbeciliğe çok destekse o üzerindeki kravatlı elbiseyi çıkarsın gitsin üniforma giysin ve mesleğini gidip bir kışlada sürdürsün.
'BİZ KAYYUM DEĞİL DEMOKRASİ İSTİYORUZ'
Biz kayyum değil demokrasi istiyoruz. Biz darbelere karşı çıkıyoruz. Her türlü darbeye de darbeciye de tıpkı Van valisinde olduğu gibi şimdi Batman’da belediyemizde o koltuğa kurulup ahkam kesen Batman Valisi olduğu gibi Valileri istemiyoruz. Mardin’de koltuğa oturur oturmaz 420 emekçinin ekmeğine kan doğrayan valileri istemiyoruz. Halkın seçtiği belediye başkanlarımızı istiyoruz. Bu suçu işleyenler kim olursa olsun buradaki Memurundan Valisine bu kararı alan İçişleri bakanından bu kararın altında imzası olan kim varsa bir gün adaletin önünde mutlaka hesap verecek.
'Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş ve 11 vekilimizi gözaltına alıp siyasete darbe vuranlar, 2024'te aynı senaryoyu hayata geçirmeye çalışıyorlar'
4 Kasım adeta Kürt halkından intikam alırcasına Kürt halkına olan nefretlerini kusarcasına ayrımcılıkla 4 Kasım 2016’da yaptıklarını geldiler 4 Kasım 2024’te yine hayata geçirmeye çalışıyorlar.
4 Kasım 2016 darbesini unutmadık. Figen Yüksekdağ’ı, Selahattin Demirtaş ve 11 vekilimizi gözaltına alıp siyasete darbe vuranlar, 2024’te aynı senaryoyu hayata geçirmeye çalışıyorlar. Ama şunu bilsinler ki nasıl ki o gün o darbeyi yapanlara karşı bu halk diz çökmedi boyun eğmediyse bugün ki darbecilere de ne diz çökecek ne boyun eğecektir. 4 kasım darbecileri geri bıraktığımız 8 yıl boyunca bu ülkeye krizden başka bir şey getirmediler. Siyasi, iktisadı, toplumsal kriziyle bu ülke krizlerle boğuşan krizlerin altında ezilen bir ülke oldu. Bugün bu ülkede hukuk yok, bu ülkeye hukuk devleti demek mümkün değil, bu hukuk tanımazlık işte yanı başımızda, bu yasa tanımazlık işte Türkiye’nin her yerinde, hukuk ve adaletten kaçtıkça ülke çöktü. Ülkede barışa dair sözünü kurabileceğiniz hiç bir şey kalmadı. Hukuksuzluk adaletsizlik her yeri kapladı. Bugün bu ülkede eğer gazeteciler, siyasetçiler cezaevindeyse bugün bu ülkede insanlar fikrini söylediği için düşüncesini açıkladığı için cezaevindeyse basın açıklaması bile yapılamaz hale gelmişse bu ülke adaletsiz bir ülkedir.
'BU ÜLKEDE KÜRT MESELESİNİN DEMOKRATİK ÇÖZÜMÜ OLMADIĞI İÇİN TOPLUMSAL BARIŞ YOK'
Savaşı devam ettirmek için de işte soframızda ekmeği sokağımızdan adaleti çalıyorlar. Buna izin vermeyeceğiz. Bugün aç ve yoksulsak şunu çok iyi bilelim ki Kürt meselesinin Demokratik çözümü olmadığı için yoksuluz ve işsiziz. Her gün sokaklarda kadınlara şiddet uygulanıyor. Kadın cinayetleri her yeri kaplıyor. Bugün bu ülkede Kürt meselesinin demokratik çözümü olmadığı için toplumsal barış yok. Dün Diyarbakır cezaevinde Narin Cinayeti üzerinden bir dava görülüyordu. Çocuklara kıyanların, çocukları katledenleri, hayatlarını karartanların tek bildiği şey şiddettir savaştır. İşte kayyumda bu şiddetin bu savaşın ve darbenin bir parçasıdır. Buradan Türkiye’deki bütün halklara, bütün insanlara, emekçilere, kadınlara bu iktidar tarafından şiddet gören yok sayan herkese sesleniyorum. Gelen hep beraber bu kayyum rejimine karşı çıkalım. Gelin yanyana omuz omuza bu faşist zihniyetten hep beraber kurtulalım. Bunun bir yolu var. Bunun yolu Türkiye’nin demokratikleşmesidir. Türkiye’nin demokratikleşebilmesi için de Türkiye Kürt meselesinin demokratik barışçıl çözümünü mutlaka var etmelidir.
'MHP GENEL BAŞKANI DEVLET BAHÇELİ BİLE İKNA OLMUŞ DURUMDADIR'
Şimdi buna herkes ikna olmuş durumda. Hatta MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli bile ikna olmuş durumdadır. Gelip bize elini uzattığında aslında o el Türkiye'de Kürt meselesinin demokratik çözümü için önemli bir eldi. Biz bunu kabul ettik. Zaten bizim durduğumuz yer budur. Bize DEM Parti nerede durduğunu soruyorlar? DEM Parti dün nerede duruyorsa bugün de orada duruyor. Yarın da orada duracak. DEM Parti çözüm, demokrasi ve barış nerdeyse ordadır. Eğer bu el barış ve demokrasi için uzatılmışsa bizim için kıymetlidir ama bu el uzatıldı diye DEM Parti'ye Kürt halkına bu topluma rol biçmeye çalışanlar, bu eli koparmaya çalışanlar, bu süreci baltalamaya çalışanlar şunu iyi bilsin ki; DEM Parti oldukça barış ve demokrasi mücadelesi büyümeye devam edecektir.
'BU SÜRECİN BAŞLAYABİLMESİ İÇİN BU TECRİTİN SONLANMASI GEREKİYOR'
Evet bugün bu kayyumlar Kürt meselesinin demokratik ve barışçıl çözümüne bir engeldir. Bunu engellemeye yönelik adımlardır. Ama biz bu konuda kararlı duruşumuzu sergileyeceğiz. Biz asla ve asla barışa dair bize uzatılan hiçbir eli ret etmeyeceğiz ve sonrasında Türkiye 1 Ekim’den bugüne kadar bir çözüm süreci başlayacak mı başlamayacak mı? Tartışmaları sürdürdü. Ortada bir süreç yok, ortada tartışmalar var. Türkiye halkları hatta Ortadoğu halkları artık çok büyük hata küresel bir sorun olan Kürt meselesinin çözümü için adım atılmasını bekliyor. Ama adım bu değildir. Adım Kürt halkının iradesinin yok saymak değildir. Adım sahici gerçekçi bu halkın hakikatine dair bir adım olmalıdır. O hakikat İmralı'dadır. Kürt ve Türkiye halklarının beklediği aslında bir sürecin başlamasıyla bunun muhatabı baş müzakereci Sayın Öcalan'dır. Biz bu anlamda atılacak bir adımda üzerimize düşen sorumluluğu almaya hazırız. Türkiye’nin demokratikleşmesi için hem mecliste hem toplumun her yerinde tüm temsilcilerle sorumluluğu neyse bunun gereğini mutlaka yerine getireceğiz. Bu sürecin başlayabilmesi için bu tecritin sonlanması gerekiyor.
Tam da bütün toplum umutlanmışken bir sabah kalkıyoruz karşımızda yine kayyumları görüyoruz. O kayyumları atayanlar bize 'Kürtler bizim kardeşimizdir' diyor. Biz kardeş falan olmak istemiyoruz. Küçük kardeş muamelesi nedir biliyor musunuz? Ben ne konuşursam sende onu konuş biz anadilimizden vazgeçmiyoruz. Küçük kardeş olmak Lokmanın büyüğünü ben götüreceğim sana kırıntısı kalacak demektir. Biz emeğimizin hakkını istiyoruz. Küçük kardeş olmak ne deme biliyor musunuz ülkeyi ben yöneteceğim. Sen yönetilen olacaksın. Biz bunu kabul etmiyoruz kentimizi de, mahallemizi de neredeysek orayı da biz yöneteceğiz. Söz yetki karar Kürt halkının olacak. Eşit yurttaşlık mücadelesi veriyoruz. Bırakın bu kardeşlik edebiyatını. Bu ülkede Türkler ve Kürtler eşit yurttaş olarak bir arada yaşayacaksa onun gereğini yapın. Ya onun gereğini yapacaksınız ya da işte bu şiddetten bu zulümden bu savaştan beslenerek ayakta kalmaya çalışacaksınız. Kalamazsınız ülke çöktü. Sizde çöktünüz."