CHP'li kadın milletvekilleri, 24 Kasım Öğretmenler Günü ve 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü nedeniyle Meclis'te basın toplantısı düzenledi. Toplantıda üzerinde “Kıyafetime karışma” ve Kadına şiddete hayır” yazılı tişörtler giyen milletvekilleri adına açıklamayı CHP Eskişehir Milletvekili Jale Nur Süllü okudu. Süllü, şöyle konuştu:
"Yaklaşık 500 bin öğretmen adayı bekliyor: Gönül isterdi ki, her birimizin yetişmesinde emeği olan, geleceğimiz gençleri, çocukları emanet ettiğimiz ve son derece kutsal bir görevi yerine getiren öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü'nü bir bayram coşkusuyla kutlayabilelim. Ancak ne yazık ki bugün yaşanan sorunlar, AKP’nin yirmi yılın sonunda öğretmenlere kutlanabilecek bir gün bile bırakmadıklarının açık göstergesi. Yaklaşık 500 bin öğretmen adayı bekliyor. Pek çoğu umudunu yitirdiği için başvuru bile yapmıyor artık. Mesleğini icra edebilenler ise atanmış, ücretli, sözleşmeli PİKTES öğretmenleri, olarak ayrıştırılmış. İcat ettikleri yeni istihdam modeli ile ücretli, vekil öğretmen adı altında esnek ve güvencesiz çalıştırılıyor. Özel okul öğretmenlerinin sorunları bir başka.
Utanç kaynağı: Geçtiğimiz şubat ayında çıkarttıkları Öğretmenlik Meslek Kanunu ile icat ettikleri kariyer sınavı ise bir başka utanç kaynağı. Öğretmenlik aslında kendisi bir uzmanlık mesleği iken maaş yetersizliklerini giderebilmeleri için girmek zorunda bırakıldıkları yeterlilik sınavı ile uzman, başöğretmen olarak ayrıştırılmalarının Milli Eğitim Bakanlığı’nın öğretmenlere uyguladığı, onur kırıcı psikolojik şiddet olduğunun açıkça altını çizmek isteriz.
CHP iktidarında genel başkanımız sayın Kılıçdaroğlu'nun da söylediği gibi...: Öğretmenlerimiz asla umutsuzluğa kapılmasınlar. CHP iktidarında Sayın Genel Başkanımız Kılıçdaroğlu’nun da söylediği gibi, ayrıcalıklı meslek mensupları olarak mesleklerini yapabilecekleri, emeklerinin karşılığını aldıkları günlerin sözünü vererek başta Başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm öğretmenlerimize saygı ve minnetle teşekkürlerimizi iletiyoruz.
Ülkemizde sadece itibarsızlaştırılan öğretmenler değil: Öğretmenler Günü vesilesiyle öğretmenlerimiz ile sözlerimize başladık. Ancak, ülkemizde iktidar eliyle itibarsızlaştırılmaya çalışılanlar sadece öğretmenler değil. Sağlıkçılar, hukukçular, gazeteciler, sivil toplum örgütleri, demokratik kitle örgütleri, kadınlar itibarsızlaştırılarak şiddetin ojesi haline getiriliyor. Ne yazık ki şiddet toplumun tüm kesimlerine yayılarak sürüyor.
Yoksulluğun arttığı dönemlerde, şiddet eğilimleri artabiliyor: Toplumdaki kaotik yapı, geleceği güvende görememe, şiddetin artmasında rol oynuyor. Ekonomik sorunların yoğun yaşandığı, yoksulluğun arttığı dönemlerde, şiddet eğilimleri artabiliyor; özgüveni gelişmemiş kişilerde ekonomik sorunları örterek saygıyı şiddetle kazanma eğilimi sürüyor.
Böylesi bir ortamda kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri artıyor: Adalete güvenin azaldığı dönemlerde, kendi adaletini arayanların şiddeti artıyor. Silah edinmenin kolaylığıyla artan bireysel silahlanma ile potansiyel şiddet kaynağı haline gelen kişilerle şiddet yükseliyor. Medyanın özellikle de liderlerin, politikacıların, medyanın ayrıştırıcı, aşağılayıcı dili ve şiddeti meşru gören nefret söylemleri ile şiddet, toplumun her kesimine yayılıyor ve normalleştiriliyor. Kadına yönelik şiddeti üreten dinamikleri, mevcut, toplumsal, hukuksal, ekonomik, geleneksel, siyasal ve eğitimsel yapı içindeki ayırımcı ve kadını erkeğe bağımlı kılan mekanizmalardan ayrı düşünemeyiz. İşte böylesi bir ortamda, kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri de artıyor.
Kadınlar, erkekler tarafından şiddet görmeye devam ediyor ve öldürülüyor: Şiddet sayılarına baktığımız; 2021 yılında kadın cinayetleri 425, 2022 ekim ayı sonu itibariyle yani son 10 ayda 345. Kadınlar evli oldukları, boşandıkları, birlikte oldukları ya da hiç tanımadıkları ya da akrabası erkekler tarafından şiddet görmeye devam ediyor ve öldürülüyor.
Anlaşılan Derya Yanık'ın ayrı bir sınıflandırması var: Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Haftası kapsamında yaptığı açıklamada Kadın cinayetlerinde yüzde 7 azalma olduğunu söylemiş. Keşke Sayın Bakan biz de herkes gibi azalmasını isteriz. Ancak anlaşılan Sayın Bakan şüpheli kadın ölümlerini kadın cinayeti saymıyor. Bir önceki Bakanın da 'Her kadın cinayeti bizim kadına yönelik şiddetteki kadın cinayeti değildir' dediği gibi anlaşılan sayın Derya Yanık’ın da ayrı bir sınıflandırması var.
İçişleri bakanının 'erkeklere sesleniyorum, kendinize gelin ayıptır' demesine ne demeli: Kadına yönelik şiddet ve kadın cinayeti erkeğin kadına uyguladığı cinsiyet temelli şiddettir. Kadına yönelik şiddetle mücadele edecek bakanların önce bu ayrımı yapabilmesi lazım. Hatırlarsanız her tür şiddeti önlemekle yükümlü İçişleri Bakanı’nın 'Nereden Çıktı bu kadına şiddet, kadın cinayeti? Erkeklere sesleniyorum. Kendinize gelin ayıptır' demesine ne demeli?
Kadına yönelik şiddet en ağır biçimde bır insan hakkı ihlalidir: Erkeklerin kadına uyguladığı şiddet, sevimli çocuklara yaramazlık yaptığında ayıptır yapmayın denilerek geçiştirilecek bir durum değildir. Kadına yönelik şiddet en ağır biçimde bir insan hakkı ihlalidir ve Türk Ceza Kanunu’na göre eziyet suçudur. Bu eziyet suçu ile AKP’li çevrelerce her fırsatta yinelenen şiddete sıfır söylemleriyle mücadele edilemez. Gerçekten bu konuda mevcut iktidarın niyet, söylem ve eylemlerinin önemi büyüktür. Her şeyden önce kadına yönelik şiddetin altında yatan temel nedenin toplumsal cinsiyet eşitsizliği olduğunu kabul etmek gerekir.
Mevcut iktidarın bakış açısı görmezden gelinemez: Erkek egemen düzenin şekillendirdiği, toplumsal cinsiyet eşitsizliği de kadına yönelik şiddetin temel kaynağını oluşturmaktadır. Erkeğin kadından üstün görüldüğü toplumsal cinsiyet düzeninde, erkeğin kadın üzerindeki iktidarını sürdürmesinin aracı olan şiddet, mevcut düzenin sürdürülmesinin de bir aracıdır. Dolayısıyla kadına yönelik şiddetten söz ederken mevcut iktidarın toplumsal cinsiyet eşitliğine bakış açısı, görmezden gelinemez. Toplumsal cinsiyet eşitliği tamlamasını kullanmaktan kaçınan, kadını bir birey olarak görmeyip, sürekli eş, anne, aile düzleminde konumlandıran merkezi yönetimin anlayışının, 20 yıldır şiddeti üreten tüm dinamikleri şekillendirmesi kaçınılmazdır.
'Kız mıdır, kadın mıdır, bilemem' cümlesini kurmasını hiç unutmadık: Sayın Erdoğan, 'Kadın ile erkek eşit olamaz. Fıtrata uygun değil' diyerek, kadın ve erkek arasındaki güç ilişkisinin toplumsal olduğunu kabul etmeyen anlayışını açıkça beyan etmiştir. 'Tabiatları, bünyeleri farklıdır' derken ise, konuyu tamamen bedensel farklılığa indirgemektedir. Kadın bedeni üzerinden ayrıştırmaya giderek 'Kız mıdır kadın mıdır bilemem' cümlesini kurmasını ise hiç unutmadık. Hele hele bir rozet takma töreninde kadının kariyerini çocuk yapmaya sıkıştırması ise uzun süre belleklerimizden silinmeyecek.
Şöyle gür bir sesle 'güçlü kadın' denilemiyor: Cumhuriyetimizin 100'üncü yılına ilerlerken kadınların hak mücadelelerini geri götürmeye çalışan anlayış, söylem ve kadınlara yönelik sistematik yıldırma eylemleriyle karşı karşıya kaldığımız günler yaşıyoruz. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı, 'güçlü kadın, güçlü aile, güçlü Türkiye' sloganı ile geçen hafta bütçe sunuş gerçekleştirdi AKP Genel Başkanı’nın kadının kariyerini çocuk yapmak olarak gören sözleriyle son derece uyumluydu doğrusu. Şöyle gür bir sesle 'güçlü kadın' denilemiyor.
Mücadele sergileyen kadın örgütlerine alanlarda şiddet uygulanıyor: Yıllardır uygulanmasını söylediğimiz toplumsal cinsiyet eşitsizliğini gidermede çok önemli bir araç olan toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme uygulaması hala hayata geçirilmiyor. Bir gecede tek bir erkeğin kararı ile çıkılan kadınların kazanımı İstanbul Sözleşmesi’nden çıkan, 6284'ü etkin uygulamayan anlayış bu sorunları çözemez. Kadına yönelik şiddetle etkin mücadele yerine kadın örgütleri ile etkin mücadeleyi tercih ediliyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’na kapatma davası açılıyor. Mücadele sergileyen kadın örgütlerine alanlarda şiddet uygulanıyor.
Bir kadın bakanlığı kurulması gerektiğini söylüyoruz: Biz CHP olarak, yıllardır bir kadın bakanlığı kurulması gerektiğini söylüyoruz. Kadın ve erkeğin farklı sosyal ve ekonomik durumu dikkate alınarak toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin giderilmesine dönük toplumsal cinsiyete duyarlı bütçelemenin hayata geçirilmesi gerektiğini dile getiriyoruz. Şiddetin, toplumsal cinsiyet nedeniyle var olduğunu dile getiren, kadına yönelik şiddetin sona erdirilmesi için önleme, koruma, yargılama ve cezalandırmanın bütüncül politikalarla ele alındığı İstanbul Sözleşmesi’nin, bir gecede bir erkeğin kararı ile kaldırmasını kabul etmiyoruz. İktidarımızda, İstanbul Sözleşmesi'nin yeniden uygulanacağını dile getiriyoruz. 6284’ün etkin uygulanacağının sözünü veriyoruz.
CHP iktidarında kuracağımıza söz veriyoruz: Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlandığı, kadına şiddetinin bu denli yoğun yaşanmadığı tüm farlılıklarıyla barışık Türkiye Cumhuriyeti'ni, yüzüncü yılında CHP iktidarında kuracağımıza söz veriyoruz."