TBMM yeni Yasama Yılı'na ilginç bir sahne ile girdi. Defalarca kapatılmasını istediği DEM Parti'nin sırasına MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli gidip el sıkıştı.
Bahçeli, bu tablonun ardında da 22 Ekim'de terör örgütü elebaşı Öcalan'ın hapsini 'tecrit' olarak tanımlayıp "Şayet kalkarsa terörist başı TBMM'de DEM Parti Grup Toplantısı'nda konuşabilir" dedi.
AKP kurucularından ve ara ara partisine yaptığı eleştiriler ile gündeme gelen eski TBMM Başkanı Bülent Arınç da Öcalan'ın ancak 'genel af' ile TBMM'de konulabileceğini söyledi.
T24'ten Cansu Çamlıbel'e konuşan Arınç, bir genel af olacaksa 15 Temmuz darbe girişiminin ardından kamudaki işlerin son verilen yani KHK'lıların da düşünülmesi gerektiğini söyledi. KHK'lılar ağırlıklı olarak terör örgütü PKK ve FETÖ bağlantıları nedeniyle işten çıkarılan kişilerden oluşuyor.
Konu ile ilgili öne çıkan sorular ve Arınç'ın verdiği yanıtlar şöyle:
-Bahçeli’nin çıkışı üzerinden size sormak istediğim aslında hukuki yorumunuz. Hükümet Öcalan’ın Meclis’e gelip konuşabilmesinin önünü hukuken nasıl açabilir? Bunun önünün açılması için AİHM’in bir içtihadı olan ‘umut hakkı’nın uygulanması yeterli olur mu?
Bir defa baştan sonda söyleneceği söyleyeyim; bu haliyle Meclis’e gelip konuşma yapması mümkün değil. Hukuken de mümkün değil Meclis gelenekleri açısından da. Ben beş yıl Meclis iç tüzüğünü uygulamış bir insanım. Öcalan gibi bir insan nasıl gelecekmiş Meclis’e, özel izinle mi gelecek?
-Cumhurbaşkanı Erdoğan bugüne kadar Bahçeli kadar ileri cümleler kurmadı. Siz de pek çoğumuz gibi kendisi yerine Bahçeli’yi konuşturarak zemin yokladığını düşünüyor musunuz?
Ağızdan çıkan lafa bakarım. Kimsenin kalbini yarıp görme, dinleme imkânım yok. Böyle dışarıdan bakarak da yorum yapmak doğru değil. Şimdi burada aslında başladığımız yere dönmemiz lazım bizim. Biz Bahçeli'nin konuşması üzerine bir şeyler söylemeye çalışıyorduk. Nerelere girdik?
Bu insan neden Meclis’e gelecek? Dışarıya çıkma imkânı varsa gitsin bir lüks otelde veya bir küçük toplantı yerinde yapsın bunu. İçişleri Bakanlığı ona bir yer de tahsis edebilir. Orada ne söyleyecekse söylesin. Yani Meclis’e gelmesini ben katiyen mümkün görmüyorum. Bir genel af çıkacaksa bunu düşünebiliriz. Ve bu yerinde de olabilir. Ama devlet hayatımdan biliyorum, askerlikte erken terhis bu tarafta da genel af konuşulmamalı. Yapılacaksa yapılmalı ve iş bitmeli.
-Diyelim ki sizin daha doğru bir yöntem olarak gördüğünüz ‘genel af’ tartışmasına gidecek bu konuşmaların sonu…
Böyle düşünüyorlarsa, “iyi düşünüyorlar” diyeceğim. Genel affa ihtiyaç var. İhtiyaç var ama son yaşadığımız çok kötü olayları da düşünerek belli bir zaman öncesinden işlenen suçlarda bunu dahil etmek lazım veya bazı suçları kapsam dışında bırakmak lazım.
-Fotoğrafınızı görmedim ama Fethullah Gülen’i Pennsilvanya’da ziyaret ettiğinizi açıkladığınız 2013 tarihli televizyon yayını izledim. Hala da arşivlerde duruyor.
Evet, hem de TRT'den yaptım o açıklamayı. O kadar. O ayrı bir şey. Ama bu adamla birlikte fotoğraf çekilenler arasında Tayyip Erdoğan, Tansu Çiller, Abdullah Bey vardı. Yerine göre Süleyman Demirel, yerine göre Bülent Ecevit, yerine göre bizim 15 tane milletvekilimiz, yerine göre Abdülkadir gibi gazeteciler, Taha Akyol gibi gazeteciler… Bunlara FETÖ'cü denmiyorsa, yanında tek bir fotoğrafı bile olmayan bir kişiye bunları söyleyemezsiniz. Ben elbette görüştüğümü de o gün televizyonda da söyledim. Türkçe olimpiyatlarında konuşmalar yaptım. Bunun dışında ne aldım ne bıraktım.
Biz o Türkçe olimpiyatlarına katıldık çünkü dünyanın her yerinden gelmiş çocukların İstiklal Marşı okumalarından, türkü okumalarından seviniyorduk. Bakın, ben düşmanıma bile hakaret etmem. Kimseye ‘o çocuğu’ falan diyerek hakaret etmemi beklemeyin. Ben söyleyeceklerimi zamanında söyledim. Ama onun sebebiyle mağdur olan, haksız yere mağdur olan insanları sevindirecek bazı kararlar da lazım. İşte belki genel af bunlardan bir tanesidir. Eğer Sayın Bahçeli çıkıp bugün barış için ‘Öcalan konuşsun’ diyorsa, Türkiye'de topyekûn bir barış ortamına girilecekse, bütün mağdurları sevindirecek bazı kararlar almak lazım. KHK’dan dolayı meslekten atılıp beraat edenlere de bir bakmak lazım. Bunların hepsi barış ve huzur ortamına katkı yapacak adımlardır.
Pozitif hukuk tamamen uygulansa bile pek çok işimiz düzelir. Anayasa mahkemesi kararları bütün kurumları bağlar. Ne güzel söylemiş rahmetli Ali Fuat Başgil; “En iyi anayasa uygulanan anayasadır. En kötü anayasa, uygulanmayan anayasadır.” Yanlışlardan dönmemiz lazım, ısrar etmenin bir faydası yok. “Anayasanın şu hükümleri benim işime geliyor, onu uygulayın. Bu hükümleri işime gelmiyor, uygulamayın” denemez. Bakın, Osman Kavala cezaevinde yedinci yılını doldurmuş geçen gün. “Eşimle hayatı yaşayamadığım için üzgünüm” diyor Kavala. Eşinin de Profesör Ayşe Buğra’nın bizim gençlikteki idolümüz olan Tarık Buğra’nın kızı olduğunu düşünerek ayrıca hayıflanıyorum. Türkiye’nin topyekûn bir barışa, topyekûn bir adalete ihtiyacı var. Dünde kaldı, bugün yeni bir gün, yeni şeyler söylemek lazım.