TTB Merkez Konseyi, TTB’nin dün başlayan 74’üncü Olağan Seçimli Büyük Kongresi kapsamında bugün Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Morfoloji Binası önünde, "Emek Bizim Söz Bizim, Sağlıklı Bir Gelecek Ellerimizde" başlıklı basın açıklaması yaptı. Hekimler, “Susmuyoruz, korkmuyoruz, hiçbir yere gitmiyoruz”, “Emek bizim söz bizim yürüyoruz umuda” sloganları attı.
Açıklamayı Merkez Konseyi adına Başkan Şebnem Korur Fincancı okudu. Korur Fincancı, şunları kaydetti:
'Eşitsizlikler had safhaya çıkmış, açlık yaygın bir durum haline gelmiş'
“Zor günlerden geçiyoruz. Yaşamak zor, insanca yaşamak çok daha zor, çalışmak zor, hekimlik yapmak zor. Kendiliğinden bir zorluk değil bu elbette; dayatılmış bir zorluk, başımıza örülmüş bir zorluk. Milyonlar kimi zaman sesli ama daha çok sessiz çığlıklarını keyfinden atmıyor. Bu çığlıklar bize ülkemizde siyasal, ekonomik ve sağlık ortamının artık tam olarak çöktüğünü tekrar tekrar hatırlatıyor. Eşitsizlikler had safhaya çıkmış, açlık yaygın bir durum haline gelmiş, şiddet gündelik hayatın olağan bir parçasına dönüşmüş, adaletsizlik alıp başını gitmiş, özgürlük ve demokrasiye dair söylenecekler sayfaları doldurabilecek düzeye gelmiştir. Tam da bu şartlarda çalışmaya ve hekimlik yapmaya çalışan bizler de kendi özgünlüğümüzle bu ortamdan payımıza düşeni fazlasıyla almaktayız.
'Hasta ve hastalık sayısı giderek artmaktadır'
Kapitalist sistemin neoliberal politikalarının başta ekonomik, siyasal ve sağlık olmak üzere her açıdan çöktüğü bir süreçte COVID-19 pandemisi, böyle bir afetle başa çıkma konusunda Türkiye’de ve dünyada da var olan sistemlerin çözümsüz kaldığını, yeni bir toplumsal sistemin ve sağlık sisteminin inşası gerektiğini işaret etmektedir. Neoliberal politikalar sağlığı metalaştırmış ve ticarileştirmiştir. Hastanelerin ticarethane, hastaların ise müşteri olduğu sağlık sistemi artık tam olarak uygulamaya konmuştur. Sağlık harcamalarında her geçen yıl artış yaşanmasına rağmen, hasta ve hastalık sayısı giderek artmaktadır. Bunun temel sebebi mevcut sağlık sisteminin insan sağlığı yerine sermayenin karlılığını önceleyecek şekilde düzenlenmiş olmasıdır.
Şu an var olan ekonomik ve siyasal kriz toplum sağlığını ciddi bir şekilde tehdit eder boyuta gelmiştir. Bunun için de yeni bir dünya, yeni bir Türkiye ve yeni bir sağlık sistemi gereklidir. Türk Tabipleri Birliği olarak geçmişten gelen gücümüzle, emeğimizle, sözümüzle, mücadelemizle ‘Yeni Bir Sağlık Sistemi’ için taleplerimizi sıralıyoruz:
'Eşitlikçi, demokratik, toplumcu bir sağlık sistemi var edilmelidir'
Türk Tabipleri Birliği’ne göre toplumun sağlıklı olabilmesi; ancak sağlığa bütünlüklü yaklaşımla mümkündür. Bunun için toplumun ekonomik, siyasal, ekolojik, fiziksel, ruhsal ve sosyal iyilik halinin tam sağlanacağı eşitlikçi, demokratik, toplumcu bir sağlık sistemi var edilmelidir. Emeğimizin değersizleştirildiği, çalışma koşullarının giderek kötüleştiği, özlük haklarımıza yönelik saldırıların şiddetinin arttığı, bu bizleri tüketen, göçe zorlayan, intihara sürükleyen sağlık sistemi miadını doldurmuştur. Tüm sağlık çalışanlarının insanca yaşayabileceği, emeklerinin karşılığını alacağı, sağlık hizmeti üretmekten yeniden mutlu olacağımız çalışma koşulları sağlanmalıdır.
'Özel sermayeye bağımlılık ortadan kaldırılmalıdır'
Sağlık toplumsal bir olgudur. Türk Tabipleri Birliği, toplumcu sağlık perspektifinden politikalarını yürütür. Yeni sağlık sisteminde birinci basamak sağlık örgütlenmesi bütünlüklü, kamusal, toplum sağlığını önceleyen nitelikte yapılandırılmalıdır. Yeni sağlık sisteminde ilaç, tıbbi cihaz ve özel sağlık kuruluşları dahil olmak üzere özel sermayeye bağımlılık ortadan kaldırılmalıdır. Hıfzıssıhha Enstitüsü, modernize edilerek tekrar açılmalıdır. Kamu-özel ortaklığı ile yapılan şehir hastaneleri kamulaştırılarak şirket hastaneleri politikasından tamamen vazgeçilmelidir. İkinci ve üçüncü basamak sağlık hizmetleri; bilime ve toplum sağlığına uygun kamu hastaneleri ve üniversite hastanelerinde sunulmalıdır.
'Sağlık çalışanlarının emek sömürüsüne son verilmeli'
Mezuniyet öncesi ve sonrası tıp eğitimi nitelikli hale getirilmelidir. Liyakat, bilimsel çalışma ve adalet duygusu ile kadrolar açılmalı, özgür ve özerk üniversite yapılarına kavuşmalıdır. Yeni sağlık sisteminde bilim ve teknoloji kâr amacıyla değil; mevcut ve gelecekteki toplumsal ihtiyaca göre kullanılıp geliştirilmelidir. Özelleştirmenin sonucu sayıları gittikçe artan özel hastaneler ise hekimler açısından tam bir emek sömürüsü merkezi haline gelmiştir. Özel hastaneler de kamulaştırılarak hekim ve sağlık çalışanlarının emek sömürüsüne son verilmeli, vatandaşların sağlığa erişim hakkı, ek ücret ödenmeden sağlanmalıdır. Özellikle genç hekimlerin yurtdışına göç etmesine neden olan tüm unsurlar ortadan kaldırılmalı, bu topraklarda hekimlik yapmanın gururu her bir meslektaşımıza geri verilmelidir.
'Giderlerse gitsinler diyenler gidici'
En insani, en toplumsal mesleğin üyeleri olan biz tıp biliminin emekçileri, kabuğumuza hapsolmaya, kısa günün karıyla yetinmeye teşvik ediliyoruz. Hipokrat’tan Agnodice’ye, Paracelsus’tan Trotula’ya, Rudolf Virchow’dan Elizabeth Garret’a sağlığın politikasını ve değerlerini üreten bir hekimlik geleneğinin devamı olan bizler, bu dayatılanın tam aksini gerçekleştirerek mesleğimizin onurunu koruyabileceğimizi biliyoruz. Bunun mücadelesini veriyoruz. Ürettiğimiz değerlerin farkındayız, örgütlü durduğumuz sürece gücümüzün ne kadar büyük olduğunun farkındayız. “Giderlerse gitsinler” diyenlerin gidici, bizlerin kalıcı olduğunun farkındayız. Tüm bu farkındalığı bir slogan halinde damıttık ve aylardır hastanelerimizde, meydanlarda, sokaklarda haykırıyoruz. Haykırmaya devam edecek, hakkımız olanı alacağız. Emek bizim söz bizim!”