Tarih öncesinde insanlar avcı, toplayıcı olduklarından ve bunun için de çok zaman ve enerji harcadıklarından, uzun süre yemek yemeden hayatta kalabilecek şekilde evrimleşmişlerdir. Bu bağlamda, insan vücudu birkaç gün, hatta daha da uzun süre yemeksiz kalabilecek şekilde gelişmiştir. Oruç aynı zamanda İslamiyet, Hıristiyanlık, Yahudilik ve Budizm de dahil olmak üzere birçok dinde yeri olan bir beslenme şeklidir.
Aralıklı oruç, (Intermittent Fasting) son yıllarda en çok başvurulan uygulamalardan biri olup, günü, aç kalma ve yemek yeme şeklinde bölümlere ayırarak uygulanan bir beslenme modelidir. Hangi yiyecekleri yememiz gerektiğini değil, onları ne zaman yememiz gerektiğini belirttiğinden, genel anlamda bir diyet olarak kabul edilmemektedir.
Çağdaş yaşamın gereği olarak, iş hayatı, TV izleme, sosyal medyada gezinme, kültürel aktiviteler, arkadaş toplantıları gibi çeşitli faaliyetlerle insanlar uzun saatler boyunca uyanık kalmakta, bu da beslenme şekil ve saatlerine etki ederek düzensiz beslenmeyi ve kilo artışını tetikleyebilmektedir. Düzensiz beslenme de, Tip 2 diyabet ve kalp hastalıkları gibi bazı rahatsızlıkların doğmasına neden olmaktadır. Bilimsel çalışmalar, aralıklı oruç tutmanın bu eğilimleri tersine çevirmeye yardım ettiğini ve genel olarak insan metabolizmasına daha uygun olduğunu göstermektedir.
Uzmanlarca metabolik anahtarlama adı verilen bu yöntemle, saatler boyunca yemek yememek, vücudun şeker depolarını tüketmekte ve yağ yakımını başlatmaktadır. Başka bir deyişle, aralıklı oruçta vücut, son öğünde aldığı kalorileri yakarken, aç kalınan sürelerde de yağları yakmaktadır.
Aralıklı orucun en sürdürülebilir ve yaygın uygulaması olan 16/8 yönteminde, kahvaltı atlanmakta ve günlük yemek yeme süresi 13:00-21:00 gibi 8 saatle sınırlandırılmaktadır. Kalan 16 saat boyunca hiç yemek yenmemektedir.
Bir diğeri ise Ye-Dur-Ye yöntemidir. Bu, haftada bir veya iki kez 24 saat oruç tutulmasını, örneğin bir gün akşam yemeğinden, ertesi gün akşam yemeğine kadar yemek yememeyi içermektedir.
5 x 2 yönteminde de, haftanın birbirini takip etmeyen iki gününde, yalnızca 500-600 kalori tüketilmekte, diğer 5 gün boyunca normal bir şekilde beslenilmektedir.
Yemek yenmeyen sürelerde, su, sade kahve ve çay gibi kalori içermeyen içeceklere izin verilmekte olup, yemek yenen sürelerde yüksek kalorili veya abur cubur sınıfına giren yiyeceklerden uzak durulması tavsiye edilmektedir.
Araştırmalar, aralıklı orucun kan basıncını ve nabzı düşürdüğünü, kalp-damar sağlığını koruduğunu, vücuttaki iltihabi tepkileri düşürerek Tip 2 diyabet ve kronik iltihabi bağırsak hastalığı gibi patolojilerin azalmasına katkıda bulunduğunu; hafıza ve zihinsel faaliyetleri güçlendirdiğini göstermiştir. Ayrıca obez yetişkin insanlarda vücut ağırlığının azaltılmasına, açlık glikozu ve açlık insüliniyle iştahtan sorumlu leptin düzeylerinin dengelenmesine, insülin direncinin azaltılmasına ve adiponektin (iltihap önleyici, anti-kanserojen, anti-diyabetik hormon) düzeylerinin artmasına yardımcı olabileceği saptanmıştır. Oruç sürecinde vücutta hücresel ve moleküler düzeyde de çeşitli değişlikler meydana gelmektedir. Hücre onarım süreçlerinin başlaması, depolanan vücut yağını daha erişilebilir kılmak adına hormon seviyelerinde yaşanan değişimler bunlardan birkaçıdır.
Bu yöntemlerin dışına çıkarak, daha uzun sürelerle oruç tutmak sağlığımıza zarar verebilmekte, vücudun açlığa tepkisi olarak daha fazla yağ depolanmasını başlatmaktadır. Ayrıca aralıklı oruç, uzun süre aç kaldığında şekeri düşenler, diyabet hastaları, çocuklar, hamile ve emziren kadınlar, böbrek üstü bezi yetmezliği olanlar ve karaciğer hastaları için uygun bir yöntem değildir.
Bu bakımdan, aralıklı orucun farklı insanlar üzerinde farklı etkileri olabileceği unutulmamalı; bu veya bir başka beslenme yöntemine başlamadan önce mutlaka bir hekime danışmak gerekmektedir.