CHP Sözcüsü Faik Öztrak partisinin basın toplantısında konuştu. Öztrak, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle Türkiye’de kadına karşı şiddet ve kadın cinayetlerine dikkat çekti.
Öztrak’ın konuşmasından öne çıkanlar şu şekilde:
"Cumhur İttifakı kadına şiddeti dert edinmiyor"
Bir ülkenin ilerlemesi, kalkınması, kültürel, sosyal, ekonomik ve politik hayatta, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması, kadınların her alanda hak ettiği konumu ve sorumluluğu almasıyla mümkündür. Bu ülkede 92 yaşındaki bir kadın, cinsel saldırıya uğrayıp, hunharca katledildi ama İçişleri Bakanlığı şimdi bu vahşi cinayeti bırakmış, failin elindeki üç hilal dövmesinin neden yayın organlarında gösterildiğinin derdine düşmüş. Bunlar için varsa yoksa kendi imajları, varsa yoksa kendi itibarları. Cumhur İttifakı ortakları imajlarını dert edindikleri kadar, kadına yönelik şiddeti dert edinmiyor. Yine geçtiğimiz hafta Samsun’da, kadına yönelik şiddetin en aşağılık, en bayağı haliyle karşılaştık. Bir anne, beş yaşındaki evladının gözü önünde, sokak ortasında korkunç bir şiddete maruz kaldı. Sorunu çözmek, sorunun varlığını kabul etmekle başlar. Kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri, ülkemizin yüzleşmesi, ve siyaset kurumunun çare üretmesi gereken, çok büyük bir sorundur. Sadece geçtiğimiz yıl, 300 kadın cinayete kurban gitti. 171 kadın şüpheli bir biçimde hayatını kaybetti. Yine daha 2021’in ilk iki ayında, bu ülkede 51 kadın cinayeti gerçekleşti. CHP olarak TBMM’ye sayısız Araştırma Önergesi verdik. Hepsi de AK Parti ve MHP oylarıyla reddedildi. Saray bilmelidir ki, kadına şiddet, sadece “takipçisiyiz” mesajlarıyla durdurulamaz, devleti yönetenlerin sorumluluğu, kadına şiddeti engellemektir. Yasaları uygulamaktır ama onun yerine Saray ve AK Parti, bu yasalara temel teşkil eden ve TBMM’de oy birliğiyle kabul edilen İstanbul Sözleşmesi’ni, “Bize uymadı” deyip, tartışmaya açıyor. Artık daha fazla vakit ve can yitirmeyelim. Biz açık çağrı yapıyoruz. Bu meseleyi Erdoğan’ın Şahsım Hükümeti savsaklıyorsa, soruna TBMM vaziyet etmelidir. Yasaların neden uygulanmadığının hesabını yetkililerden sormalıdır.
19 yıldır ülkeyi yöneten Erdoğan’ın Şahsım Hükümeti, tükenmişlik sendromu yaşıyor. Millete söyleyecek sözleri kalmadı. 1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’nden, kopyalanıp yapıştırılan ilke ve haklar, insan Hakları Eylem Planı denerek, 232 yıl sonra, milletin önüne getiriliyor.
Beyaz Saray’dan hasretle beklenen telefon gelmedi ama bir açıklama geldi. “Biden, bir noktada Erdoğan’ı da arayacakmış.” Erdoğan şahsım hükümetinin, milli olması gereken dış politikayı şahsileştirmesinin bedelini, işte böyle ödüyoruz. “Dostum Trump, Dostum Putin” denerek işler yürür sanıldı. Dış ilişkiler milli çıkarlara göre değil, Erdoğan’ın kişisel öncelik ve beklentilerine göre götürüldü. Erdoğan’ın 4 yıl boyunca, Trump ile konuştuğu ana konunun, Reza Zarrab ve Halk Bankası davası olduğunu, Trump’ın ulusal güvenlik danışmanı yakın zamanda itiraf etti. Bu süreçte Trump’ın Erdoğan’a yazdığı, “Sert adamı oynama, aptal olma!” diyen, ağır hakaretler içeren kâğıt müsveddesi bile sineye çekildi. Bu aşağılayıcı müsveddeyi Erdoğan, muhatabının suratına çarpamadı, aksine koşa koşa gittiği Oval Ofis’te, bu müsveddeyi masanın kenarına iliştirip, takdimle yetindi. ABD’li kongre üyeleri ve senatörler, Erdoğan’ın mal varlığını araştırma tehdidini savurunca da, Suriye’de yürütülen Barış Pınarı Harekâtı hemen durduruldu. Hakaretlere, tehditlere dört başı mamur cevap verilemedi. “Mal varlığımı araştıracaksanız, hodri meydan! Buyurun araştırın” diye rest çekilemedi.
Türkiye'nin Doğu Akdeniz ve Mısır siyasetine ilişkin değerlendirmelerde bulunan Öztrak şöyle devam etti:
"Rabia selamlarından vazgeçerlerse hiç şaşmayın"
Mısır, Doğu Akdeniz’deki dengeler ve milli menfaatlerimiz açısından önemlidir. Türkiye ve Mısır köklü ilişkileri olan, tarihi bağları olan devletlerdir. Mısır ile krizin başladığı ilk günden itibaren “bu işi düzeltin” dedik. Genel Başkanımız; Büyükelçilerimiz Sayın Faruk Loğoğlu’nu ve Sayın Osman Korutürk’ü 2013’te Mısır’a gönderdi. Mısır’a demokrasi ve barış mesajımızı iletti ve 2013’ten bu yana Doğu Akdeniz’de yaşadıklarımız, bizlerin kaygılarını haklı çıkardı. Erdoğan Şahsım Hükümetinin Rabia Siyaseti, şartların dayatmasıyla, geç de olsa, sanki değişmeye başladı. Geçtiğimiz hafta, hem Dışişleri Bakanı hem de Milli Savunma Bakanı, Mısır’a çiçek atmaya başladı. Bugün de Sarayın Sözcüsü Mısır’a çiçek sundu. Bunlar yakında, Rabia selamlarından da vazgeçerse hiç şaşırmayın.
Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Doğu Akdeniz’de uluslararası işbirliklerini önemsiyoruz. Bu bölgeyi, bir refah ve zenginleşme alanı olarak görüyoruz. Biz şunun farkındayız. Türkiye’miz, bu yakın coğrafyanın en büyük, ve gelişmiş ekonomisidir. Dolayısıyla bu bölgedeki işbirliklerinden, en çok menfaat sağlayacak ekonomidir. Bu nedenle, Körfez ülkelerinden başlayarak, Doğu Akdeniz’e kadar uzanacak “Refah Hilalinde”, Türkiye’yi önemli bir küresel aktör haline getirmekte kararlıyız. Türkiye’nin sürdürülebilir, sağlıklı büyüme patikasına dönmesi, gençlerine, işsizlerine iş ve istihdam yaratması, küresel ticaretten hak ettiği payı alması, zengin ve müreffeh bir ülke olması, ancak bu tür bölgesel işbirlikleriyle, ve barış projeleriyle mümkün olabilir
"Varsa borç yoksa faiz"
2020’de yüzde 1,8’lik büyüme için, Yüksek borçluluğa, yüksek işsizliğe, yüksek enflasyona, yüksek faize, yüksek cari açığa, yüksek kamu açığına ve eksi rezervlere razı gelindi. Şimdi ekonomimiz çok ama çok daha kırılgan. Hem aileler, hem de şirketler daha çok sıkıntıda. 2020’de icralık olan tüketici kredisi dosyalarının sayısı 2 milyonu aşmış. İcralık olan bireysel kredi kartlarının sayısı ise 1,5 milyona dayanmış.
Her mutfakta kullanılan ayçiçek yağının, artık yanına yaklaşılmıyor. Millet bir litre ayçiçek yağını alamayınca, artık sıvı yağ yarım litrelik şişelerde satılıyor. Yoksul mahallelerde, sokak arası bakkallarda ise sıvı yağ çay bardağıyla satmaya başlamış. Vatandaş bakkaldan bir paket margarini bile artık ikiye böldürüp alıyor. Fırınlarda bayat ekmek kuyrukları bekleniyor. Manav reyonlarından çıkma sebze-meyve kovalanıyor. Emeklilerimiz, doğalgaz faturasını ödeyemediğinden evinde soğukta oturuyor. Erdoğan ve şürekâsının bildikleri tek ezber var. Varsa borç, yoksa faiz.
Yurtdışında ABD tahvillerinin cazibesi artarken, Türkiye ekonomisine güveni artıracak adımlar hala atılamadı. Tersine ekonomide risk ve belirsizlikleri artıran, pek çok hataya imza atıldı. Yeni ekonomi yönetimi döviz kurunun hızlı gevşemesine göz yumdu. Rezerv biriktirerek, döviz kurunun kontrolsüz bir şekilde gevşemesini engellemedi. Damat güzellemesine iştirak ederek, “Acaba damat ve politikaları geri mi geliyor” endişelerini artırdı. Ardından gelen zorunlu karşılıklarla oynama arka kapı politikalarına dönüş sinyali verdi. Bu arada Yeni Hazine ve Maliye Bakanı’nın, bürokrasiye hâkim olmakta zorlandığı da görülüyor. İki haftada iki TÜİK Başkanının değiştirilmesi, Borsa İstanbul Başkanının, saraydan gelen müdahalelerden rahatsız olup, görevinden istifa etmesi, Merkez Bankası’ndan 128 milyar doları buharlaştıran bürokratlara, halen dokunulamaması bu iddiaları kuvvetlendiriyor.
"İnsanlarımız canlarıyla ihtarname çekiyor"
Saray entrikaları ve ayak oyunları, bir kez daha hız kazanmış görünüyor. Ve tüm bunların faturasını ne yazık ki insanımız canıyla ödüyor. Dün, bu sefer Osmaniye’den, çok acı bir haber aldık. 39 yaşındaki bir müzisyen kardeşimiz, işsizlik ve çaresizlik yüzünden yaşamına son verdi. Bu kaçıncı müzisyen intiharı artık biz sayamaz olduk. İnsanlarımız canlarıyla Saray’a ihtarname çekiyor. Ama çekilen bu acıları Erdoğan’ın Sarayında gören yok.
Bu arada salgın cephesinde de kontrol kaybedildi. Günlük vaka sayıları 11 binin üzerine yerleşti. Aşılama hızı yeniden düşmeye başladı. Ortada salgınla mücadele stratejisi, veya bilimsel salgın yönetimi kalmadı. Onun yerine çamura yatma zirve yaptı. Fatura millete yıkılmaya çalışılıyor. Valilerden vatandaşlara, “Yeniden kapanma olabilir, dikkat edin” Uyarıları ardı ardına geliyor. İllerde kapanmanın sorumluluğu vatandaşa yüklenmeye çalışılıyor. Sağlık Bakanının son açıklaması ise çamura yatmanın daniskası. Millete 100 milyon doz aşı temini taahhüdü veren Bakan aşı programı riske girince sorumlusunun Sayın Genel Başkanımız olduğu imasında bulunarak, sorumluktan kaçmaya uğraşıyor. Hayırdır, SINOVAC firması aşıları teslim etmiyor mu? Sağlık Bakanına küstü mü? Böyle gayrı ciddilik olmaz. Sayın Bakan, siz aşıda doğru dürüst kaynak çeşitlemesi yaptınız da, biz mi elinizi tuttuk. Hani nerede kaldı Alman aşıları? 1 - 1,5 milyon doz Alman aşısı Ocak ayında gelecekti. Mart sonuna kadar ise 4,5 milyon doz aşı gelmiş olacaktı. Alman aşısı hala yok. Dünyada pek çok ülke aşıda tedarik sıkıntılarını öngörerek, kaynak çeşitlemesini çoktan yaptı. Sözleşmelerini çoktan imzaladı. Erdoğan Şahsım Hükümeti, maalesef, salgın ve aşı yönetiminde de çuvalladı. Bunun bedelini de milletimiz sağlıyla, canıyla ödedi, ödüyor.
Erdoğan Şahsım Hükümeti için “Harç bitti, yapı paydos” deme vakti geldi. Bunların milletimize verecek bir şeyleri kalmadı. Millete söyleyecek sözleri tükendi. Artık bu iktidarın beyin ölümü gerçekleşti. Yapılması gereken Bu iktidarın fişinin çekilmesidir. Bunun için, bir an önce milletin hakemliğine başvurulmalıdır. Cumhuriyet Halk Partisi hazır. Kendimize güveniyoruz. Geçmişte defalarca ülkemizi krizlerden çekip çıkarmış kadrolarımızla, bu işin altında biz kalkarız. Milletimiz de kimin ne yaptığını, ne yapabileceğini görüyor. Herkesin notunu veriyor. Sandığın biran evvel önüne gelmesi için sabırsızlıkla bekliyor. Sandık önüne geldiğinde de herkese yerini gösterecek. Yoksulluğa, işsizliğe, adaletsizliğe son verecek, yandaşa değil millete hizmet edecek