İYİ Parti lideri Meral Akşener, grup toplantısındaki konuşmasına Samsun'un Çarşamba ilçesine selam göndererek başladı. Akşener, "Çarşamba Ovası’na, apar topar yapılmak istenen Biyokütle Enerji Santrali’ne karşı, büyük bir mücadele veren kardeşlerimiz var. Onların dik duruşu sonucunda, yerel mahkeme, 10 Mayıs’ta inşaatı durdurup, ÇED raporu istemişti. Öğrendik ki, Danıştay kararı bozmuş, bilirkişi raporu istemiş. Bilirkişi heyeti şu anda orada. Önemli bir tarım alanımız olan Çarşamba Ovası’nı korumaya, veya betona teslim etmeye bu heyet karar verecek. İYİ Parti olarak, tarım arazilerimize göz dikenlerin karşısındayız. Milletvekillerimizle, Samsun teşkilatımızla süreci takip edeceğiz ve Allah’ın izniyle Çarşamba Ovamızı betona ve ranta feda etmeyeceğiz." dedi.
Rauf Denktaş'ı anan Akşener, "Geçtiğimiz Pazar günü, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 37’inci yılıydı. Büyük devlet adamımız, mücahit Rauf Denktaş’ı rahmetle ve minnetle anıyorum. Kıbrıs’ın mücadelesinde toprağa düşen aziz şehitlerimizin ruhları şad olsun. Cenabıhak, gazilerimizden bin kere razı olsun. Bu vesileyle, Maraş kararı için emeği geçen herkese teşekkür ederim. Kuzey Kıbrıs topraklarının her bir santimetrekaresinde, söz ve yetki hakkı Kıbrıs Türkleri’nindir. İYİ Parti olarak her hal ve koşulda, daima kardeşlerimizin yanında olacağız. Çünkü biz inanıyoruz ki; o kutlu gün gelecek, dünya Kuzey Kıbrıs gerçeğini tanıyacak. Çünkü biz biliyoruz ki; Kıbrıs Türktür, Türk kalacak!" diye konuştu.
Akşener'in satırbaşları şöyle:
Siyasette yoğun bir haftayı geride bıraktık. Pandemi tehdidinin arttığı bu günlerde, Türkiye’nin atacağı her adım, bugünü olduğu kadar, yarını da etkileyecek. Böyle günlerde, devlet ciddiyetle önlem almak, milletimize güven vermek çok önemlidir. Çünkü böyle zamanlarda, söylenen her söz, atılan her adım, insanımızı ya rahatlatır, ya da endişelendirir. O yüzden, devleti idare edenlerin, böyle zamanlarda dikkatli olması gerekir. Çünkü böyle sıkıntılı günlerde, vatandaş devletine güvenmek ister. Doğruları duymak, doğru işler yapılacağına inanmak ister.
Ne var ki, uyarılarımıza rağmen, pandemi konusunda, milletimizde bir güven bunalımı oluştu. Milletimiz elbette bu konuda, hangi noktada olduğumuzu bilmek isteyecek. Bu sadece bir istek değil, bu bir haktır. Vatandaşınızı, böyle bir tehlikeyle ilgili olarak, açık ve doğru bilgilendirmeniz gerekir. Bu iş, siparişle ürettirdiğiniz, sahte enflasyon hesabına benzemez. Söz konusu olan vatandaşımızın sağlığıdır, hayatıdır. Pandeminin ilk gününden bu yana, samimiyetine inandığımı ifade ettiğim, Sayın Sağlık Bakanı’nın zor durumda olduğunu görüyorum. Ekonomideki her rakamla, kafalarına göre oynayıp, yanlış hikayeler yazan bu iktidarın, pandemi konusunda da benzer bir alışkanlık edindiğine şahit oluyoruz. İktidarın, milletimize akşam üstleri açıkladığı rakamlar, maalesef artık inandırıcı değil. Bakın, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin resmi rakamları ortada. Mesela geçtiğimiz hafta sonu, 14 Kasım Cumartesi günü, Sağlık Bakanlığı, tüm Türkiye’deki, pandemi kaynaklı can kaybını, 92 olarak açıkladı. Oysa aynı gün, defin raporlarına göre, sadece İstanbul’da, salgın hastalık dolayısıyla, hayatını kaybeden vatandaşlarımızın sayısı 164.Yani sadece İstanbul’da, Bakanlık rakamlarının iki katı insanımızı kaybetmişiz. Yine sağlık Bakanlığının açıkladığı rakamlara göre, pandeminin başından bu yana, Türkiye’de toplam, 11 bin 418 vatandaşımız hayatını kaybetti. Ancak yine İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin rakamlarına göre,14 Kasım tarihine kadar, sadece İstanbul’da, hayatını kaybeden vatandaşlarımızın sayısı 9872.Bu işte bir gariplik var. Çünkü şeffaflık yok, dürüstlük yok. Hal böyleyken, Sayın Koca’nın da artık bir karar vermesi gerekiyor. Salgının ilk gününden bu yana sürdürdüğü çalışmalarına gölge düşürmemek için, gerçekleri milletimize anlatması gerekiyor. Çünkü gerçekleri bilmek en doğal hakkımız. Bizi ilgilendireni, bizden saklayamazsınız. Siyasi hesaplarınız, vatandaşlarımızın sağlığından, ya da canından önemli değildir. Buradan iktidara sesleniyorum; Pandemi kontrolden çıkmış görünüyor. Özellikle İstanbul’daki tablo tam bir felaket. Söz konusu olan, vatandaşlarımızın canı. Burada başka hesaplar yapılmaz. Hele siyasi hesap hiç yapılmaz. Çok geç olmadan, uzmanlara kulak verin. Akla, bilime kulak verin. Dün akşam açıkladığınız yarım yamalak tedbirler yerine, hiç vakit kaybetmeden, 14 günlük, kesintisiz bir sokağa çıkma kısıtlaması ilan edin.
"Sayın Erdoğan ne büyük bir keşif yaptın sen öyle"
Sayın Erdoğan’ın ve arkadaşlarının enteresan bir alışkanlığı var. Sürekli müjde vermeye bayılıyorlar. Memleket ne kadar kötü durumda olursa olsun, onlar her koşulda partiliyorlar. Sürekli bir düğün dernek havası içindeler… Damat, Hazine ve Maliye Bakanı oldu, haydi eller havaya. Damat istifa etti, haydi eller havaya. Faizleri düşürdük, haydi eller havaya. Faizleri artırıyoruz, haydi eller havaya. Euro 10 lira oldu, yaşasın rekabetçi kur. Euro 9 liraya indi, yaşasın kurla mücadelemiz. Devlet mi yönetiyorlar, oynamaya bahane mi arıyorlar belli değil. Sayın Erdoğan, geçen hafta bir müjde daha verdi. İktidarının 19’uncu yılında, aklına daha yeni gelmiş, ekonomi ve hukuk reformu yapacakmış. Bir de bunu, öyle bir müjdeliyor ki sanki ekonomiyi de, hukuku da kendisi keşfetmiş. Sayın Erdoğan, ne büyük bir keşif yaptın sen öyle ya? 19 yılın sonunda, ekonomi ve hukuk kelimelerini aynı cümle içinde kullanmayı başardın. Covid aşısını bulan, Türk bilim insanlarını gölgede bıraktın. Dünya kamuoyunun aklını başından aldın. Vatandaşımız için küçük, ama senin için çok büyük olan, adeta Nobellik bu adım için, seni yürekten tebrik ediyorum...Dava arkadaşlarım; Keşke samimi olsalar. Keşke sıkıştıkça müjde verip, salondan çıkar çıkmaz verdikleri müjdeyi unutmasalar. Ama yapamazlar, çünkü bu bir zihniyet meselesi. Türkiye’nin elbette yapısal reformlara ihtiyacı var. Biz bunu, 3 yıldır söylüyoruz ama bu reformları bu zihniyetle yapamazsınız. Bu reformları, bu beceriksiz kadrolarla yapamazsınız. Bu reformları, “Önce millet, önce memleket.” demeden yapamazsınız. Aziz milletim; Sayın Erdoğan’ın derdi, reform yapmak falan değil. Aslında bu vaadin gizlediği bir başka şey var. Nedir o? Acı reçete!
"Eşe dosta ballı ihale, vatandaşa gelince acı reçete"
19 yıldır, her yıl yeniden uçan ekonominin geldiği nokta bu: Acı reçete. Akılları sıra bu acı reçeteyi, reform yapıyoruz diye millete yutturacaklar. Ne var ki, uzun zamandır millete uzak, milletin derdine sağır oldukları için, farkında olmadıkları bir şey var: Milletimiz o acı reçeteyi, zaten çok uzun zamandır iliklerine kadar yaşıyor. Maaşlarında yaşıyor. Çarşıda yaşıyor, pazarda yaşıyor. İşsiz evlatlarının hüzün dolu bakışlarında yaşıyor. Siftahsız geçen günlerde yaşıyor. Binlerce kişiye ekmek veren kapılara, kilit vurulduğunda yaşıyor. Onlar için yeni olabilir ama, o acı reçete, milletimize reva gördükleri hayatın ta kendisi. Millete acı reçete diyenler, renkli hayatlarına, sefalarına tam gaz devam ediyorlar. Beş müteahhidin kasasına para akıtmaya devam ediyorlar. Bakın size, milletimize acı reçeteden bahseden iktidarın, daha üç gün önce temelini attığı bir otoyoldan bahsedeyim. Hafta sonu, Aydın-Denizli otoyolunun temeli atıldı. Taş üstüne taş koyandan Allah razı olsun. Böyle güzel işleri lekeleyen şu zihniyetleri olmasa, alkışlayıp geçeceğim ama maalesef geçemiyorum. Bu otoyol, toplamda 150 kilometre. Otoyolun bir kilometresinin maliyeti ne kadar? Ortalama 5 milyon dolar, yani 4.2 milyon euro. Bu durumda, 150 kilometrelik yol ne kadara mal oluyor? Yaklaşık 630 milyon euro’ya. Peki, temeli atılan bu yol için müteahhit firmaya,17 yıl için verilen araç geçiş garantisi ne kadar biliyor musunuz? Maliyetinin iki buçuk katı, 1 milyar 550 milyon euro. Yani 14 milyar 200 milyon lira. Daha dövizdeki artıştan, vergi avantajlarından ceplerine girecekleri söylemiyorum bile…Vatandaşa acı reçete, yandaşa milyarlar. Pandeminin ilk gününden beri, 83 milyon vatandaşın cebine doğrudan koydukları para 10 milyar lira. Bu dar günlerde, tek bir kodamanın cebine koydukları kâr 9 milyar lira. El insaf. Ayıptır, günahtır. O parayı kim ödeyecek? O parayı millet ödeyecek, millet!
"Kurduğun bu eğri düzenin batsın Sayın Erdoğan"
Buradan iktidara soruyorum; Emeklilerimizin, çalışanlarımızın, işsiz gençlerimizin, binlerce vatandaşımıza iş ve ekmek imkanı sağlayan işverenlerimizin, kan ağlayan esnafımızın, yani cefakar Türk Milleti’nin hazinesini, böyle yağmalatmaya ne hakkınız var? Eşe dosta ballı ihale, vatandaşa gelince acı reçete! Kurduğun bu eğri düzenin batsın, Sayın Erdoğan! Hiç mi utanmıyorsunuz? Binlerce hanenin, şu soğuk günlerde, elektriği, doğalgazı kesilirken, o beş müteahhidine para musluklarını sonuna kadar açmak, vicdansızlıktır. Böyle vicdansızlık olmaz. Böyle devlet yönetilmez!
"Şakacı damat bakan “dolara bakmıyorum” demekte buldu"
Nitekim yönetemiyorlar. Çok değil, üç-beş ay geri gidip, yapılan hatalara, gelin beraber bakalım. Bu günlere nasıl gelmişiz, gelin birlikte görelim. Salgının ülkemizde görülmeye başlamasından sonra, darda olan, sıkıntıda olan vatandaşımıza, iş yerini kapatmak zorunda kalan esnafımıza, doğrudan para transferi yapmak yerine rastgele kredi verdiler. İhtiyacı olandan çok, dolara, altına, eve, arabaya yatırım yapacaklar kredi aldı. Hesapsız kredinin uyuşturucu etkisiyle, eski Damat Bakan, “Ekonomide “V tipi” toparlanma var.” diye övünmeye başladı. Bir yandan güvenin kaybolması, diğer yandan da Sayın Erdoğan’ın yönlendirmesiyle, parası olan altına koştu. Artan altın talebi nedeniyle, ithalat ve cari açık arttı. Yurt dışından altın alabilmek için, dolara talep arttı. Bu kez de doları 6,85’te tutabilmek için, milyarlarca dolarlık rezervler heba edildi. Bunun yanı sıra, enflasyon arttı, bütçe dengeleri iyice bozuldu. Rezervler bitip, dolar yine artmaya başlayınca, “rekabetçi kur” diyerek, beceriksizliklerini örtmeye çalıştılar. Eski Damat Bakan, Yeni Ekonomi Programı’nı açıkladı. Program, daha açıklanır açıklanmaz ellerinde patladı, çöp oldu. Güven iyice kayboldu. Şakacı Damat Bakan, çareyi “dolara bakmıyorum” demekte, “dolarla mı maaş alıyorsunuz.” diye espri yapmakta buldu. Merkez Bankası Başkanı’na baskı yaptılar, açık bir şekilde faiz artırımı yapmak yerine, dolambaçlı yollardan faizleri artırdılar. Her olaydan sonra piyasa iyice tedirgin oldu, dolar aldı başını gitti. Bütün günahı, eli kolu bağlı Merkez Bankası başkanına yıktılar. Sayın Erdoğan daha önce, bir Merkez Bankası Başkanı’nı sözünü dinlemediği için görevden almıştı, sonuncusunu da sözünü dinlediği için görevden aldı. Koskoca Merkez Bankası’nda çalışan 3700 kişi arasından yetkin birini bulamadı, eski bir bakanı Merkez Bankası Başkanı yaptı.
"Piyasalar Erdoğan ve ekibini dize getirdi"
İki yıl içinde, Cumhuriyet tarihi boyunca oluşan borç stoku kadar, borç biriktiren Damat Bakan, en sonunda istifa edip gitmek zorunda kaldı. Sayın Erdoğan, hastalanan damadını affetti, yeni bir Hazine ve Maliye Bakanı atadı. Yeni atanan arkadaşların ilk icraatı, piyasanın talep ettiği faiz artışını yapacakları sinyalini vermek oldu. Ardından Sayın Erdoğan devreye girdi, “Ne gerekiyorsa yapacağız.” diyerek, faiz arttırımına yeşil ışık yaktı. Kendisi hala “Faiz sebeptir, enflasyon sonuç.” dese de, piyasalar Sayın Erdoğan ve ekibini dize getirdi, bileğini büktü. Yani önce piyasalarla restleştiler, sonra piyasaya teslim oldular. Yaptıkları hatalarla, Türkiye ekonomisini faiz ve kur arasına sıkıştırıp bıraktılar. Ancak geciken bu faiz artışı sinyali, Türk milletine çok pahalıya mal oldu.
Erdoğan'a Mehmet Akif'in sözü ile seslendi
Sayın Erdoğan; Bak ne diyor Âkif: “Hadi gel yıkalım şu Süleymaniye’yi desen, iki kazma kürek, iki de ırgat gerek ancak hadi gel yapalım şunu geri desen, bir Sinan bir de Süleyman gerek.”
"Cumhuriyetin yapa yapa geldiğini yıka yıka gidiyorsun"
Merkez Bankası başta olmak üzere, kurumlarımızın itibarıyla sistemli bir şekilde oynadın. Dünyaca ünlü ekonomistlerimiz, “Sürdürülebilir bir büyüme ve kalkınma için kurumlar kritik öneme sahip.” diyor. Sen ise, tam tersine gidiyorsun. Cumhuriyetin yapa yapa geldiğini, sen yıka yıka gidiyorsun. Yazıktır, günahtır. Buradan, iktidarı uyarıyorum. Yüksek bir faiz artırımına “Tamam” dediniz, dolar aşağı geldi ama işler düzeldi sanmayın. Faiz artışından sonra, ekonomideki tahribatı düzeltmek, daha da zor olacak. Piyasa, sizin uyguladığınız yanlış politikalardan dolayı, bu durumdan istifade ederek, her defasında, daha fazlasını talep edecek. Unutmayın ki, 19 Kasım’da Merkez Bankası’nın faiz arttıracağı yönünde oluşan beklenti, sadece ateş düşürücü bir müdahaledir. Bir an evvel tedaviye başlamazsanız, ateş tekrar yükselecek, siz de daha fazla faiz artırmak zorunda kalacaksınız. Bir süre sonra, faiz artırmak da sonuç vermeyecek. Bu arada olan, sabit gelirli vatandaşa, işi olmayana, yıllarca emek verilerek oluşan yerli sermayeye olacak.
Akşener, iktidara çağrı yaptı
Buradan iktidardakilere bir çağrıda bulunmak istiyorum. Söyleyeceklerim, İYİ Parti’nin sorumlu siyaset anlayışıyla, memleketi içine düşürdüğünüz durumdan çıkarmak için, size uzattığı bir yardım elidir. Söyleyeceklerim, gözünü vatandaşın cebine diken “acı reçeteniz” yerine, gözünü devletteki israfa diken bir iyi yönetim reçetesidir. Eğer biraz olsun, zor durumdaki vatandaşlarımızı düşünüyorsanız, sözlerime kulak verin. Eğer içinizde biraz olsun, millet sevgisi, memleket sevgisi kaldıysa, söylediklerimi yapın.
- İlk olarak, ekonomide güven kaybına neden olan beyanat ve uygulamalardan vazgeçin.
- Devlet eliyle belirsizlik yaratmayın, öngörülebilir bir yönetim sergileyin.
- Bir karar alırken ilgili kurumlarla istişare edin.
- Karar vericilere, doğru bilgi ve analiz getirecek kanalları açık tutun.
- Muhalefet partilerinin yapıcı, yol gösterici eleştirilerini, özellikle Meclis çalışmalarında dikkate alın.
- Muhalif olan herkesi hapse atmaktan, baskılamaktan vazgeçin.
- Para ve maliye politikaları, birbirleriyle uyumlu bir şekilde uygulanmalıdır.
- O nedenle, Merkez Bankası’na karışmaktan artık vazgeçin.
- Bırakın Merkez Bankası, politika araçlarını serbestçe kullansın.
- 2021 yılı bütçesiyle, Orta Vadeli Program’ın, hedef ve büyüklüklerini acilen revize edin.
- Bütçede yer alan, kamu kurumlarının, araç ve bina alımlarını, kiralamalarını bir an önce durdurun.
- Diğer mal ve hizmet alım kalemlerinde en az yüzde 20 kesinti yapın.
- Ahbap çavuş ilişkisi içinde, yandaş vakıf ve derneklere para aktarmaktan vazgeçin.
- Kamu ihalelerinde şeffaf olun, ihale kanununda açılan yolsuzluk deliklerini kapatın.
- İş-Kur harcamalarını disipline edin, kurumu siyasi rant kapısı olarak kullanmaktan vazgeçin.
- İşe alımlarda mülakat sistemini kaldırın, KPSS sistemini etkin hale getirin.
- Üst düzey yöneticilerin, üç beş yerden maaş almasına, hemen yarın çıkaracağınız bir kararnameyle son verin.
- Bakan yardımcıları dahil olmak üzere, tüm atamalarda, liyakate, ehliyete önem verin.
- Bir an önce, ekonomi yönetiminden sorumlu, işinin ehli bir Cumhurbaşkanı Yardımcısı atayın.
- Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nı, bu makama bağlayın, ekonomi yönetiminde koordinasyonu sağlayın.
- En büyük kara delik olan Varlık Fonu’nu, bir an önce tasfiye edin.
- Fonun altında yeni kurulan, ne yaptığı belirsiz şirketleri kapatın.
- Öncelikli alanlarda, yatırımların olumsuz etkilenmesini önlemek için, faiz sübvansiyonu yapın.
- Borçlanma stratejisini değiştirin, döviz ve altına dayalı borçlanmadan vazgeçin.
- TÜİK’e yeniden güven kazandırmak için, Başkan ve yöneticilerini, liyakat esasıyla asaleten atayın.
- İşletmelerin, bu alacakları teminat göstererek, kredi kullanmalarına imkan sağlayın.
Türkiye’nin içine çekildiği bu sarmaldan çıkacak gücü ve imkanı var. İki buçuk senedir Türkiye’nin yapısal reformlara ihtiyacı olduğunu söylüyoruz. Dış politikadan, hukuk sistemine, demokrasimizden ekonomiye kadar, birçok alanda yapısal reformlara ihtiyacımız var. İYİ Parti’nin çözümleri, planları, programları hazır. Bundan sonra hangi adımların atılması gerektiğini biliyoruz. Bunları da şeffaf bir biçimde paylaşıyoruz. Sayın Erdoğan, reform yapmak istiyorsan, buyur sana İYİ Parti’nin reform önerileri. Al, uygula. Yeter ki, milletimizin çilesi bitsin, memleket düze çıksın ama inat edersen, bildiğini okumakta ısrar edersen, ilk sandıkta biz geleceğiz, biz uygulayacağız. Tarım ve hayvancılık en büyük zenginliğimiz. Milletimizin gıda güvenliği ve gıdaya erişimde yaşadığı sorunların acilen giderilmesi gerekli. İşe, alanında, en az eski Damat Bakan kadar başarılı, en az onun kadar vizyoner, tarıma bakmayan Tarım Bakanı’ndan kurtularak başlayın.
- Liyakatli bir ekiple tarım ve hayvancılık için akılcı destekler uygulayın, sektörleri yeniden üretir hale getirin.
- Üretimin ve istihdamın önündeki engelleri kaldırıp, yatırım izinlerinde hızlı ve adil kararlar alın. Yatırımcılara yer tahsisinde kolaylık sağlayın, devletin bütün karar ve işlemlerinde, şeffaf ve hesap verebilir olun.
- Toplumsal uzlaşı temelinde, adil ve sade bir vergi sistemi kurun.
- Vergi istisna ve muafiyetlerini gözden geçirip, vergiyi tabana yayın, kayıt dışılığı azaltacak tedbirler alın.
- Kamu bankalarına siyasi müdahalelerden vazgeçin, piyasa kuralları içinde çalışmalarını sağlayın.
- Şehir hastaneleri, yol, köprü ve havalimanı projeleri başta olmak üzere,kamu-özel iş birliği projelerindeki kamu yükümlülüklerini azaltmak için, taraflarla masaya oturup, sözleşmeleri adil bir biçimde tadil edin.
- Rekabetçi fiyat oluşumunu temin etmek, firmaların ihale şartnamelerindeki taahhütlerini yerine getirmelerini sağlamak için, düzenleme ve denetleme kurumlarının, etkin bir biçimde çalışmasını sağlayın.
- Sayıştay’a performans denetimi yetkisini geri verin.
"Bu ucube sistemden vazgeçmeniz gerekli"
Tüm bu önerilerimizi yapabilmeniz için, önce aklınızı başınıza almanız,Sonra da hepimizi içine soktuğunuz bu ucube sistemden vazgeçmeniz gerekli. Çünkü Türkiye’nin yaşadığı sıkıntıların temelinde bu ucube sistem var.O yüzden, kalıcı ve sürdürülebilir reformları yapabilmek için önce, İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçmeniz gerekli. Çünkü, iyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem, kurumsal devlet, demokratik cumhuriyet ve konuşan Türkiye demektir. Çünkü, İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemde yasama, yürütme ve yargı birbirinden kesin olarak ayrılır. Hiçbir erk, bir diğeri üzerinde vesayet kuramaz. Çünkü, İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemde millet iradesini vesayet altına alan, Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ortadan kalkar. Söz de, karar da, yeniden aziz milletimizin olur. Çünkü, İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemde TBMM milletin verdiği yetkiyle, iktidarı denetler, bütçesinin hesabını sorar, gerekirse görevden alabilir. Çünkü, İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemde, devlet, kimsenin eziyet görmesine, itibarının yerle bir edilmesine, iftiralarla toplum önünde değersizleştirilmesine izin vermez. Çünkü İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’de, ülkemizin en büyük gücü olan gençlerimiz el üstünde tutulur, potansiyellerini hayata geçiren üreten, yetişmiş gençlerimiz de memleketi uçurur. Türkiye çaresiz değil. Türkiye çözümsüz değil. Çünkü biz, varız. Çünkü biz, “Önce millet, Önce memleket.” diyenleriz. Ay sonunu getiremeyen emekçi de biziz, mülakatlarda hakkı yenen gençler de biziz. Siftah yapamayan esnaf da biziz, evine ekmek götüremeyen milyonlar da biziz. Milletin sırtındaki asalakların keyfi yerindeyken, tek bir işçisini işten çıkarmak zorunda kaldığında, gözyaşı döken işletme sahibi de biziz.
"Yalanın, kötülüğün devri bitiyor"
Biz, Türkiye’nin gerçeğiyiz. Biz, karanlığın üzerine doğacak güneşiz. Ve biliyoruz ki, güneş balçıkla sıvanmaz. Bırakın onlar rahatsız olsunlar. Bırakın onlar tedirgin olsunlar. Bırakın onlar çıldırsınlar. Yalanın, kötülüğün devri bitiyor. Çünkü Millet Bizi Çağırıyor! Biz millet yolunda yürüdükçe, milletimiz gerçekleri gördükçe, Ne yaparlarsa yapsınlar, hangi taşeronları sahneye sürerlerse sürsünler, bizi durduramayacaklar. Türkiye’nin iyi ve cesur evlatları; Siz onların yalanlarına bakmayın. Büyük Türk Milleti’nin istikbali için verdiğiniz mücadeleye, yer şahit, gök şahit. Çabalarınıza, emeklerinize, milletimiz şahit. Bizim sevdamız da, selamımız da belli. Bizim yerimiz de belli, yolumuz da belli. Bizim rüyamız da belli, ülkümüz de belli. Biz, millet yolunda çalışmaya devam edeceğiz, Onlar, kıskançlık krizlerine girecek. Biz, milletimizle buluşmaya devam edeceğiz, onlar sinir hastası olacak. Biz, her geçen gün büyümeye devam edeceğiz, onlar da, bizi izlemeye devam edecek. Selam olsun, Türkiye’ye sevdalı olanlara! Selam olsun, Büyük Türk Milleti’ne turab olanlara! Selam olsun, Atamın emanetini vazgeçilmez sayanlara! Selam olsun, göğsünü gere gere, “Ne Mutlu Türküm Diyene!” diyebilenlere!