Kuryelik yaparak evini geçindirmeye çalışan genç bir emekçiydi Yunus Emre Göçer. Birisi otizmli, üç evlat sahibiydi. Motosikleti başında işini yapmaya çalışırken adı kaza, aslı cinayet bir olay sonucu hayatını kaybetti. Somali Cumhurbaşkanının oğlunun kullandığı araç arkadan hızla çarparak yaşamdan kopardı Yunus Emre’yi.
Fakat asıl felaket bu aşamadan sonra yaşandı. Yunus Emre’nin durumunun çok ciddi olduğu doktor raporunca sabitken, hatta kendisi entübe haldeyken, olayın faili savcılığa bile götürülmedi, karakolda ifadesi alınıp tedbir bile konmadan salıverildi, o da ertesi gün elini kolunu sallaya sallaya ülkeyi terk etti. Bilirkişi raporu olaydan tam sekiz gün sonra yazıldı, savcılık da dalga geçer gibi, günler öncesinde ülkeden çıkmış fail için yakalama emri çıkardı. Kısacası, fail kaçmadı, serbest bırakılarak, yurtdışı yasağı konmayarak ve yakalama emri geç çıkarılarak ülkeden çıkmasına izin verildi.
Lütfen şunu sorun kendinize. Bu kişi dünyanın hangi ülkesinde bu kadar rahatça cinayet işleyebilirdi? Ve bir de şunu sorun, aynı fail dünyanın hangi ülkesinde trafikte birini öldürdükten sonra sanki hiçbir şey olmamış gibi rahat rahat ülkeyi terk edebilirdi? Aklınıza sadece, adını bile tam hatırlayamayacağınız çadır devletleri geliyor değil mi? İşte maalesef AKP iktidarının ülkemizi getirdiği yer de tam olarak onların seviyesi.
Belli ki Somali’de yatırımları olan yandaş sermayenin çıkarlarına halel gelmemesi adına, olur da işleri sekteye uğrar diye bir Türk vatandaşının açıkça katledilmesine göz yumuldu. Bu çilekeş halkın emekçi bir evladının canı, yurttaşı olduğu devlet tarafından o kadar değersiz görüldü ki, öldürüldüğü olayın faili için göstermelik prosedürlerin uygulanmasına bile lüzum görülmedi, “Nasılsa üzerinde durulmaz” diye düşünülerek hareket edildi. Hem de aylardır güya “devlet adamı” pozları kesen İçişleri Bakanının sorumluluğu altında.
Bir iktidar düşünün ki, “Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya” tarzı laflarla en koyu biçimde popülizm yaparak iktidara gelsin, kendisini yerli ve milli sunsun, tek milliyetçinin kendisi olduğunu söylesin, kendisi dışındakileri terörist ve vatan haini ilan etsin ama ülkede bizzat Türk vatandaşlarına ikinci sınıf insan muamelesi yapsın, onların yaşam hakkını bile doğru düzgün savunmasın.
Ama şaşırmaya da pek gerek yok. Bu iktidar değil miydi, pandemi döneminde turistler ülkemizde dilediği gibi gezerken Türk vatandaşlarını eve tıkan? Turistlere yönelik reklam filmi çektirip, yabancıların hizmetinde olacak Türklerin maskesine “Tadını çıkar, aşılıyım” yazdıran? Avrupalıların güvenliği için milyonlarca sığınmacıyı ülkeye doldurup Türk vatandaşlarının güvenlik endişelerini hiçe sayan? 34 askerimizi şehit eden Rusya’ya tek kelime etmeyen? Depremzedeler biçare şekilde yardım beklerken sırf kendi reklamı için yurt dışına milyarlar akıtan? Ülkenin en güzel yerlerini Körfez ülkelerine peşkeş çeken? Yurt dışında katledilen, ayrımcılığa uğrayan Türkler için ağzını dahi açmayan?
İşte AKP budur. Sağa sola milliyetçilik nutukları, “Dünya lideriyiz” palavraları atan ama ülkeyi tüm dünya nezdinde itibarsızlaştıran, tek vaadinin güvenlik olmasına rağmen halkını aç bıraktığı yetmez gibi güvenliksiz de bırakan, ulusal onurumuzu ayaklar altına alan, milyonlara Türk olmanın suç olduğunu hissettiren yoz bir iktidar. Bu yüzden Yunus Emre Göçer cinayeti münferit bir olay değildir. Yunus Emre Göçer nezdinde ezilen Türk Halkıdır, onun onurudur.
Artık iktidarı, bütün söylemini kurduğu ama aslında en zayıf olduğu milliyetçilik argümanları üzerinden vurma zamanı gelmiştir. Onun yalanlarını, söyledikleriyle yaptıkları arasındaki farkları yüzlerine çarpmak da tüm toplumsal muhalefetin görevidir. Bunu yapacağız ki, hem böyle dramlar bir daha yaşanmasın hem de buradan devşirmeye çalıştıkları siyasi rant onlara nasip olmasın. Yazın, konuşun, haykırın… Silivri soğuktur diye korkmayın, emin olun ki Yunus Emre’nin kazadan sonra yattığı o asfalt Silivri’den daha soğuktur.