AK Partili yılların özellikle son 10 yılında “algı yönetimi” bambaşka bir önem kazandı. “İyi politika üretmek”, “iyi yönetim” gibi iktidarın asıl meselesi olması gereken konuların yerini, tamamen “iyi algı yönetimi” aldı.
Politikalar ve yönetim, iktidarda kalmak için izlenen yöntem ve stratejilerden başka bir anlam ifade etmemeye başladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yerel seçimlerden sonra; “Gazze krizi gibi elimizden gelen her şeyi yaptığımız ve bedel ödediğimiz bir meselede dahi siyasi saldırıları savuşturmayı, kimi çevreleri ikna etmeyi maalesef başaramadık.
Bunlarla ilgili değerlendirmelerimizi de artısı-eksisiyle mutlaka yapacağız” diyordu. Bu açıklaması bile başlı başına, “algı yönetiminin”, nasıl “politikanın” önüne geçtiğini gözler önüne seren bir örnek…
Yerel seçimler ertesi, CHP’nin başarısını ve AK Parti’den devralınan belediyelerdeki borç bataklarını, AK Partililerin ekonomik kriz ortamında dozunu daha da arttırdıkları “şatafat müptelalıklarını” konuşuyorduk.
2 Mayıs’tan beri ise, Cumhurbaşkanı ve AK Parti lideri Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Özgür Özel ile görüşmesini konuşuyoruz. Daha da önemlisi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 3 Mayıs’ta yaptığı açıklamada tanımladığı paradigma üzerinden konuşuyoruz.
“Yumuşama paradigması” üzerinden yani…
“Yumuşama”, Erdoğan’ın çerçevesini çizmeden, altını doldurmadan ortaya attığı bir kavram.
“Yumuşama”; ama kimin yumuşaması? Erdoğan ve AK Parti’nin “yumuşamasının” söz konusu olduğunu varsayıyoruz ama açıkçası Cumhurbaşkanı’nın tahayyülündeki, CHP’nin “yumuşaması” da olabilir.
CHP’nin “yumuşaması”, AK Parti’nin yeniden “rakipsizleşmesi” anlamına da gelecektir.
AK Parti ile CHP’nin diyalog içinde olması, görüşmesi gayet normal; ama neden, bu temasları “yumuşama” perspektifinden okumak zorundayız?
Neden CHP, “yumuşatma” veya “sertleşme” rolünü üstlenmek zorunda olsun?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, AK Parti’nin “yumuşamasının” aracısı, kolaylaştırıcısı CHP olmak durumunda mı? Cumhuriyet tarihinin gelmiş geçmiş en çok yetkiye sahip Cumhurbaşkanı olan Erdoğan ve en fazla siyasi erke sahip olmuş partisi AK Parti’nin, bu başkanlık sisteminin uçsuz bucaksız gücüyle, demokratikleşme süreci başlatmasının önünde ne gibi bir engel var?
“AYİNESİ İŞTİR KİŞİNİN…”
Henüz “yumuşamaya” dair, somut bir adım da atılmış değil. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şu sözleri var elde:
“Türkiye’nin, Türk siyasetinin buna ihtiyacı var. Türkiye’de siyasetin yumuşama sürecini başlatalım istiyorum. Bu adımı da atacağız.”
Ve Abdülkadir Selvi’nin Osman Kavala’nın mahkumiyetinin sona erebileceğine dair birkaç yazısı. Hadi bunlara bir de, AK Parti milletvekili Tuğrul Türkeş’in bir X paylaşımını ekleyelim.
Öte yandan, gayet somut bir gelişmeye dair şu muştulama da var elde:
Yeni Şafak gazetesinde, 6 Mayıs’ta yayınlanan, “Etki Ajanına da ceza geliyor” başlıklı haber…Şöyle “müjdeleniyordu” bu haberde:
“Yasama yılı bitmeden TBMM’ye gelecek olan 9’uncu Yargı Paketi’nde yeni tip casusluk suçları için yeni düzenlemeler yer alacak. İstihbarat mücadelesinde yeni bir boyut olan “etki ajanlığı” Türk Ceza Kanunu’na (TCK) girecek. TCK'da tarif edilen “casusluk”, “ajanlık” tanımına yeni bir kavram olarak etki ajanlığı da eklenecek. Türkiye lehine gibi görünüp ancak aleyhte propaganda yaparak kamuoyu oluşturan etki ajanlarına mercek tutulacak.”
Yargının bu siyasallaşmış halinde, bir de “Türkiye lehine gibi görünüp ancak aleyhte propaganda yaparak kamuoyu oluşturan etki ajanları” meselesi gündemimize girecek yani…
Haberin devamı da, yeni diğer “müjdelerle” geliyor:
“TCK'da yer alan ajanlık ve casusluk suçlarının dışında, yeni yargı paketinde "sosyal medya aracılığıyla" Türkiye aleyhine propaganda yürüten etki ajanlarına karşı da düzenleme yer alacak. Türkiye aleyhinde kara propaganda yapılmasına alan açanlar “etki ajanı” kapsamına girecek. Ülkenin ekonomik, toplumsal ve kamu düzenini bozanlar da bu kapsamda değerlendirilecek. Söz konusu suçların caydırıcılığının olması adına bu kapsama giren suçlar için cezai müeyyideler gelecek.”
“Sosyal medya aracılığıyla Türkiye aleyhine propaganda yürütmek”, casus ve ajanlıkla, aynı statüde kabul edilen “etki ajanlarının” işlediği bir suç olarak çerçevelenecek gibi gözüküyor.
“Gibi gözüküyor” diyoruz; çünkü AK Parti milletvekillerinin de henüz konudan haberi yok. Bunu da, bizzat Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un ifadelerinden anlıyoruz:
“Grup Başkanımızla da görüşeceğiz. Özellikle yargı paketleriyle ilgili düzenleme komisyona sevk edilmeden önce o çalışmanın içerisinde hukukçu milletvekilleri de olsa o çalışmanın daha verimli olmasını sağlar” diyor Adalet Bakanı, 9 Yargı Paketi ile ilgili bilgi verirken… Demek ki, tüm 9 Yargı Paketi ve tabii “etki ajanı” düzenlemesi bilfiil bir hükümet çalışması; TBMM’deki AK Partililerin de kullanabildiği bir inisiyatif yok.
Yeni Şafak haberinde, “yasama yılı bitmeden” denildiğine göre, en geç Temmuz ayında böyle bir kanun TBMM’de Genel Kurul’a gelebilir.
TEMMUZ…
Temmuz, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Washington’daki NATO Zirvesi’ne katılacağı ay…
Temmuz ertesinde, Kuzey Irak’ta devam etmekte olan askeri operasyonlarının kapsamının genişleyeceği öngörüleri var…
Temmuz, emeklilere “maaş zammı” ile ilgili bile odaklanılan bir ay…
Ekonomi ile ilgili, bazı olumlu gelişmelerin beklenmesi söz konusu…
Temmuz, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AK Parti’nin “toparlanması” için kendine koyduğu “zaman sınırı” gibi gözüküyor.
O zamana kadar CHP ne yapacak?
Muhalefet etmekten geri düşecek mi?
Ki, Müsavat Dervişoğlu’nun İYİ Partisi, “AK Parti muhalefeti” izlenimini tercih ediyor gibi gözüküyor.
Gerçekten öyle olduğu için mi; yoksa “istikşafileşen”, “yumuşatılmış” bir CHP’nin alternatifi olmak (veya oldurulmak) için mi? Son kertede; “dost acı” söyler:
“Yumuşama”, “normalleşme” adını ne koyarsanız koyun; “kanıt yükümlülüğü” (burden of proof) AK Parti’nin üzerine düşüyor. Ve ortada sadece çok negatif bir somut adım var: 9 Yargı Paketi’ndeki “etki ajanı” düzenlemesi.
Bu da demektir ki; “bir Osman Kavala” gündemken-onun da önüne gelecek yeni yargı süreçleri dahil, en az “Bin Kavala” yaratmak… Milyonlarca sıradan vatandaşı aynı mağduriyete düşürmek…
“Kavala Davası öldü; Yaşasın Kavalaların Davaları” demek… O dava (şimdilik ölse de) ruhunun yaşayacağı ve milyonları ezeceği bir Türkiye mi istiyoruz?
Bu muğlaklığın sona ermesi için önce CHP’nin parti kurumları, bünyesindeki büyük insan kaynağı ile bir yol haritası belirleyip, kamuoyu ile paylaşması gerekiyor.
Yoksa konu “istikşafi”…