Bugünün sorusu değil bu. Filistin’e yönelik her vahşi saldırısında tüm dünyanın tepkisini çekmesine rağmen İsrail’in neden durdurulamadığı sorulur hep. Var olduğu sanılan “büyük insanlık ailesine“ bir çağrıdır aslında bu soru. Durdurulabilecek olmasına rağmen bu neden yapılmıyor demenin de bir başka ifadesi.
En yetkili ağızlar yaşanan şu son vahşete karşı hiçbir şey yap(a)madıklarını çekinmeden söylüyorlar üstelik. Bunlardan biri Avrupa Birliği'nin Dışişleri ve Güvenlik Politikasından sorumlu Yüksek Temsilcisi Josep Borrell‘dir. İki devletli bir çözümü destekleyen bu kurumun en önemli yetkilisi olan Borrel, geçen Cuma Batı Şeria’daki Ramallah'ta yaptığı açıklamada, Gazze'de yaşananların "uluslararası toplumun siyasi ve ahlaki başarısızlığının bir sonucu olduğunu" söyledi örneğin. O zaman sorunun yanıtlarından biri “uluslarası toplumun başarısız“ olması demek ki. O zaman neden başarısız olduğunu da konuşmalıyız. Bu İsrail’in neden durdurulamadığı sorusuna da bir yanıt bulmamıza yardımcı olur.
Borrell’in sözünü ettiği başarısızlıkta en önemli rolü kuşkusuz ABD üstlenmiş durumda. Hem İsrail’e sağladığı askeri, mali destek hem de BM Güvenlik Konseyi’ndeki veto yetkisi, İsrail karşıtı tüm eylem ya da kararlarda kalkan olma şansı veriyor bu ülkeye. ABD’nin İsrail’e aktif desteği onu “dokunulmaz“ hale sokuyor. ABD defalarca kullandığı veto yetkisi sayesinde İsrail’i hedefleyen BM girişimlerini engelledi hep. Tabii ki ABD ile İsrail’in de ilişkileri son derece inişli çıkışlı. Barack Obama döneminde yaşananlar buna örnektir. Obama yönetiminin geçmesine izin verdiği 2016 tarihli 2334 sayılı kararın İsrail’in çok canını sıktığını anımsayalım. Aslında bu hafta da ABD, Hamas saldırısının kınanmasını içeren karara itiraz etmedi örneğin.
Ancak bu örneklere rağmen ABD yine de hiç bir zaman İsrail’in Filistin’deki işgalini sona erdirmek ya da sivil ölümlerini durdurmak için çaba göstermedi. Aksine ABD İsrail’i bölgesinin en güçlü ülkesi haline getirdi. 2016’da imzalanan Mutabakat Muhtırası çerçevesinde on yıl içinde İsrail’e tam 38 milyar dolarlık askeri yardım yapmayı planlıyor ABD. Bugüne kadar yaptığı askeri yardımın toplamı ise 300 milyar doları aşmış durumda. Dahası İsrail, dünyanın en gelişmişi olan Amerikan yapımı F-35 savaş uçaklarını alan ilk ülkedir. Ayrıca ABD, İsrail'in füze savunma sistemi Demir Kubbe'nin finanse edilmesine, üretilmesine yardımcı da oldu.
Ya Avrupa Birliği?
Tabii AB’nin de kurum olarak bu başarısızlıkta payı var. Çünkü hem Genel Kurul’da hem de Güvenlik Konseyi’nde üyeler arasında birlik olmaması güvenlik konularında etkisiz kılıyor bu kurumu. Ekim ayı sonunda BM Genel Kurulu'nda insani ateşkes çağrısında bulunan, 120 lehte, 45 çekimser ile aralarında İsrail ile ABD'nin de bulunduğu 14 aleyhte oyla kabul edilen karar tasarısı bu kopukluğun iyi bir örneğidir. Bazı AB ülkeleri lehte, bazıları aleyhte, diğerleri de çekimser oy kullanmıştı.
Malum, AB ne jeopolitik ne de askeri bir güç. Dolayısıyla etkili olacak araçlardan yoksun. Ayrıca İsrail’in bir numaralı ticaret ortağı durumunda. Geçen yıl İsrail ticaretinin yüzde 28’ini AB ülkeleriyle yapmıştı. AB, Güney Afrika’daki ırkçı rejimi yıkmada başarılı olmuştu, ama İsrail’i durdurmada aynısını söylemek zor.
Almanya’ya özel bir sayfa açmak lazım. Avrupa’nın (Birlik’in de) en güçlüsü olan bu ülkenin İsrail’e karşı tutum alması, karar çıkarması kolay değil. Böyle yapmasına Nazi geçmişi engel elbette. İtalya ne yapabilir peki? Almanya ile olan sıkı işbirliği onun da İsrail karşıtı adım atmasına engel. Fransa da bir şey yapamaz çünkü Avrupa’nın bu ikinci büyük ülkesi Avrupa’nın en büyük Yahudi toplumuna ev sahipliği yapıyor.
Şu herkesin bayıldığı Vladimir Putin‘in Rusyası ne alemde peki? İsrail ile en sıkı, en güçlü ilişkilere sahip bir ülkedir Rusya.
Geriye kala kala aralarında Türkiye’nin de bulunduğu İslam ülkeleri kalıyor. Bu ülkelerin büyük çoğunluğu da 75 yıldır İsrail’e karşı -1967-73 savaşları hariç- kılını kıpırdatmamıştır.
İsrail’in pervasızca, uluslararası hukuk kurallarını, savaş ahlakını çiğneyerek vahşi saldırılar yapabilmesinin nedeni bu. Hamas’ın sivilleri de hedefleyen saldırıları elbette lanetlenmeli. Ama Hamas, tüm Filistin değil. Hastaneyi vurmak Hamas’ı vurmak sayılmaz.
Peki nasıl durdurulur İsrail? Büyük Yahudi ahlakının gerçek temsilcisi olan Yahudilerle durdurulur. İsrail Parlamentosunda Filistin’le savaşa karşı olduğunu söylediği için iki ay meclisten uzaklaştırılan Aida Touma-Sliman gibi komünistlerce durdurulur. İsrail Netanyahulardan ibaret değil.
Din kavgasından, işgal barbarlığından vazgeçilirse her halk gibi İsrail ile Arap halkı barış içinde bir arada yaşayabilir. Kendisini Yahud-Arap partisi olarak tanımlayan HADAŞ’ta nasıl bir arada yaşıyor, İsrail Komünist Partisi’nde nasıl birlikte çalışıyorlarsa, beraber de yaşayabilirler.
İsrail’i durduracak “insanlık“ elbette mevcut. Hem de her yerde.
İsrail’de de.