Türkiye Futbol Federasyonu 2024 Avrupa Şampiyonası grup elemelerinde D grubunda mücadele eden A Milli Futbol Takımı'nda işler ters gidince, ilk iş Teknik Direktör Stephan Kuntz ile yolları ayırma kararı aldı. Aslında ilk iş demek çok da doğru değil, "başından yanlış olandan dönmek" demek en doğrusu.
Milli takımın başında çıktığı 20 maçta, 12 galibiyet, 3 beraberlik, 5 mağlubiyet alan Alman Teknik adama çok da hacet yoktu aslında. Geldiği günden bu yana kadro tercihi, oyun planı üzerinden sert eleştiriler alan Kuntz, olmasa da olurdu.
Ama Türkiye Futbol Federasyonu tüm eleştirilere kulağını tıkadı. Taaaa ki zar zor 1 puan alabildiğimiz Ermenistan maçına kadar. Nüfusu İstanbul'un 8'de 1'i olan bir ülkeden, 1 puanı "hasbelkader" kurtarıp, ne oluyor demeye kalmadan Japonya'dan 4 tane gol yiyip sahadan mağlup ayrılınca, TFF. vaziyetin vehametini kavradı.
"Bir görüşelim hocam" deyip, arada sırada maçtan maça ülkeye gelen Kuntz'u federasyona davet etti. Al takke ver külah yapılan pazarlıkların ardından beklenen açıklama geldi. Ve Alman Teknik Adam ile yollar ayrıldı.
Öyle severek falan ayrılmadık Alman çalıştırıcı ile. "Kapı gibi" sözleşmesini karşılıklı feshederek yani, tazminatını ödeyerek vedalaştık.
O tazminatın ne kadar olduğunu, kaç milyon Eurocuk, yine bu ülkenin kasasından çıktığını "şimdilik" bilmiyoruz. Bilmemiz de gerekmiyor zaten. Bize ne? Koskoca federasyon bize izahat mı verecek? Yapılan açıklamada kendisine bundan sonraki yaşamında başarılar dilendi. Yetmez mi?
Şimdi esas mesele bundan sonra başlıyor. Gruptan çıkıp çıkamayacağı belli olmayan A Milli Futbol Takımı'nın başına kim geçecek? Henüz Stephan Kuntz'un ayrılacağı kesinleşmemişken ortaya bir teknik adamın ismi atıldı. Abdullah Avcı ve İtalyan Teknik Adam Montella öne çıkan isimlerdi.
Geçtiğimiz sezon Adana Demirspor'u çalıştıran İtalyan Teknik Adam milli takımın başına geçmesi kuvvetle muhtemel isim. Peki bir de İtalyan hoca ile deneyelim. Deneyelim de neden?
Kapı gibi bir sözleşme daha imzalayalım. Gruptan çıkarsak şu kadar, maç başına bu kadar, şahane ek maddelerle milli takımın başına bir de İtalyan teknik adam getirelim.
Bu ülkede A Milli Futbol Takımının başına geçecek "yerli ve milli" bir antrenör yok çünkü.
Milli takım etiketi ile elde ettiğimiz sayılı başarıların altında yabancı çalıştırıcıların imzası var! 2002 yılında Türkiye'yi Dünya 3'üncüsü, 2008 yılında Avrupa 3'üncüsü yapan Şenol Güneş ile Fatih Terim değildi! Milli takımda para konuşmam diyen Mustafa Denizli'yi hiç hesaba katmıyorum bile.
Hadi paramız çok da atalım. Başarı var mı? Varsa hakkını alsın, parasını kazansın teknik direktör. O da yok. E ne var peki? Başarı yok, sinerji yok, milli takım havası hak getire. Ne diye uğraşıyoruz o zaman bu adamlarla.
Kıymetli hocam Mustafa Denizli geçen gün bir sohbette şunu söyledi. Aynen aktarıyorum:
"Milli takım ruhu, havası, sinerjisi farklıdır. O oyuncu topluluğunu üç ayda bir araya getirmek, maçın atmosferine sokmak, farklı bir çalışma ve enerji ister. Onu da üç ayda bir bu ülkeye gelen yabancı antrenör yakalayamaz. Keşke yakalasa"
Durum bu.
Alman ekolünden İtalyan tarzına geçmemeze sayılı günler kala her alanda olduğu gibi iş bilen ve liyakatlı kadroların hayatın her alanına bilhassa futbola dahil olması en büyük temennimiz. Zira, futbol ve dahi milli takım, ayrışmış, mutsuz ve birbirine tahammülü olmayan ülke insanına çok iyi bir ilaç olabilir.