9 Eylül, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın son zaferidir. Dün, Yunan işgal kuvvetlerinin İzmir’den sökülüp atıldığı 9 Eylül zaferinin 99. yıl dönümüydü.
Mustafa Kemal Atatürk, tam bir yıl sonra bu anlamlı günde, 9 Eylül 1923’te, Halk Fırkası adıyla CHP’nin kuruluşunu, Meclis’teki grup toplantısında ilân etmiştir.
Atatürk, henüz Kurtuluş Savaşı devam ederken zafer ve barıştan sonra laik bir cumhuriyet ve Halk Fıkrası adıyla bir parti kuracağını açıklamıştı. Atatürk, sosyal bilgiler kitabında da açıkladığı gibi cumhuriyet ile demokrasiyi eş anlamlı kullanır. Cumhuriyetin ilânından önce siyasi parti kurması, Türkiye’nin siyasi partiler eliyle yönetilmesini, diğer ifadeyle demokrasiye geçilmesini hedeflediğinin en önemli işaretidir. Atatürk laik cumhuriyeti CHP eliyle kurup temellendirmiştir.
Laiklik devriminin üzerinden 98. yıl geçmiş olmasına karşın Türkiye bugün hala bir laiklik tartışması içinde debeleniyor. İslamcı karakteri iyice baskın hale gelen iktidar, ülkenin çok önemli sorunlarını çözemediği bu süreçte yeniden dine sarıldı.
Ekonomiyi dibe vurduran, işsiz sayısını 10 milyonun üzerine çıkaran, rakamlarla oynamasına karşın enflasyonla baş edemeyen, dış ticaret açığını kapatamayan, kişi başına milli geliri hızla düşüren, hazineyi tamtakır hale getiren, lirayı pula çeviren, dış politikada yalnız kalan iktidar, bu çıkmazdan kurtulmak için sırtını yine dine dayadı.
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın siyaset sahnesine sürülmesi bunu gösteriyor. Erbaş, bir laiklik tartışması yaratarak, iktidarın istediği gibi muhalefeti din minderine çekmeye çalışıyor. AK Parti iktidarı, geçmişte yaptığı gibi yine din siyaseti üzerinden toplumu kutuplaştırıp buradan bir çoğunluk çıkarma planını uygulamaya çalışıyor. Anayasaya aykırı olduğunu bildiği halde, dinin siyasete, ticarete, adalete girmesini savunuyor.
Bu noktadan bir laiklik tartışması başlatmayı ve mümkün olursa siyaseti dine bağlayarak seçimde yine iktidarda kalmanın yollarını arıyor. Bu uğurda anayasa suçu işleyip işlemediğini önemsemeden Erbaş’ı siyaset sahnesine sürmüş durumda. Erbaş da iktidarın bu isteği karşısında, gönüllü bir nefer olarak, maliyeti ne olursa olsun Atatürk’e, laikliğe ve CHP’ye karşı tutum alıyor.
Oysa işgal ettiği makam, Atatürk’ün laik devriminin ilk sonucudur. Sembolik ve işlevsel değeri çok büyüktür. Diyanet İşleri Başkanlığı 3 Mart 1924 devrim yasalarıyla kurulmuş iki kurumdan biridir. Diğeri de Genelkurmay Başkanlığı’dır. Atatürk, bu kurumları oluşturarak dini ve askeri siyasetin dışına çıkarmıştır. Bugünlerde ise her iki kurum da siyasetin göbeğindedir.
O kadar ki Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, dinin sadece siyasetin değil ticaretin de adaletin de yargının da içinde olmasını istiyor.
Oysa Atatürk’ün yüz yıl önceki din anlayışı da laiklik anlayışı da bugünün iktidarının da Diyanet İşleri Başkanı’nın anlayışından çok ilerdedir.
Hilafeti kaldırdığı için Atatürk’e o gün düşman olanların siyasi varisleri bugün de hem Atatürk’ü hem CHP’yi “dinsizlikle” suçlayıp, oradan iktidar üretmeye çalışıyorlar.
Oysa ne Atatürk’ün ne de CHP’nin dinle bir sorunları vardır.
Bakın Atatürk din konusunda ne diyor:
“Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur. Yalnız şurası vardır ki din Allah ile kul arasındaki bağlılıktır. Softa sınıfın din simsarlığına müsaade edilmemelidir. Dinden maddi menfaat temin edenler iğrenç kimselerdir. İşte biz bu vaziyete karşıyız ve buna izin vermiyoruz. Bu gibi din ticareti yapan insanlar masum halkımızı aldatmışlardır. Bizim ve sizlerin asıl mücadele edeceğimiz bu kimselerdir. Hangi şey ki akla, mantığa, halkın menfaatine uygundur; biliniz ki o bizim dinimize uygundur. Eğer bizim dinimiz aklın mantığın uyduğu bir din olmasaydı mükemmel olmazdı, son din olmazdı.” (Ahmet Taner Kışlalı, Kemalizm Laiklik ve Demokrasi, İmge Yayınları)
Atatürk’ün bir asır önce söylediği bu sözler bugünün Diyanet İşleri Başkanı’na yanıt gibi. Dinin, Allah ile kul arasında olduğunu vurguluyor. Ancak Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, inancın kul ile Allah arasından çıkarılıp, ticarete, siyasete, adalete, yargıya taşınmasını istiyor.
Oysa Atatürk, elleriyle kurduğu Diyanet İşleri’nin Başkanı’na kimlerle mücadele etmesi gerektiğini söylüyor. Din simsarlığı yapanlarla, din ticareti yapanlarla, dinden maddi menfaat sağlayanlarla, din üzerinden halkı aldatanlarla mücadele etmesini istiyor.
Diyanet İşleri Başkanı ise din simsarlarıyla, din tacirleriyle, sözüm ona dini vakıflarda çocuklara tecavüz edenlerle, kadın katilleriyle, devleti soyanlarla, yolsuzluk yapanlarla değil, Atatürk’le, laiklikle, CHP’yle mücadele ediyor.