İsrail barbarlığının hedefi olan o yedi yardım gönüllüsü ölümleriyle de Filistinlilere son yardımlarını yapmış oldular, farkında mısınız? Çünkü Gazzelilerin ölümü karşısında kılını kıpırdatmayan ABD Başkanı Joe Biden, yardım görevlilerinin katledilmesine ilişkin küresel tepkiler karşısında nihayet adım atmak zorunda kaldı.
İsrail ordusu dün, Han Yunus'taki askeri hedeflerine ulaştığını, stratejisini 'hedefli saldırılar' olarak değiştireceğini söyleyerek Gazze’nin güneyinden askerlerini çekeceğini duyurdu. Ordusunun 98. Tümenini Gazze'nin güneyinden çekme kararı, İsrail'in haftalardır 1,4 milyondan fazla yerinden edilmiş Gazzelinin bir arada yaşadığı Mısır sınırındaki Refah kentine kara harekâtı düzenleme tehdidinde bulunmasının ardından geldi. İsrail’in sol eğilimli gazetesi Haaretz’e göre İsrail ordusu gelecekte Gazze sınırına kalıcı olarak üç tümen yerleştirmeyi planlıyor. Bu, ordu güçlerinin gerektiğinde Şerit'e konuşlanabilecekleri anlamına geliyor.
Savaşın başlamasından altı ay sonra gelen bu adımın, - İsrail ordu kaynakları ne kadar reddederse etsinler - ABD’nin baskısıyla olduğu ortada. Başından beri İsrail’e toz kondurmayan güçlerin diledikleri zaman onu frenleyebilmeleri bu kadar kolay işte. Toplumsal tepkiler olmasaydı, elbette bu yönde bir girişimi olmayacaktı ABD’nin. O nedenle sokaklara dökülüp hak aramanın, itiraz etmenin çok önemli olduğu hiç unutulmamalı.
SERT GEÇEN TELEFON GÖRÜŞMESİ
Yardım kurumu World Central Kitchen’in biri Amerikalı yedi üyesinin hedef gözetilerek öldürülmelerinden tam dört gün sonra ABD Başkanı Joe Biden’ın İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile telefonda görüştüğü, konunun da yardım görevlilerinin kimlikleri tespit edildiği, güzergahları da İsrail ordusuna bildirildiği halde öldürmeleri olduğu çok net. Cinayete Washington’un çok kızdığı, bunun da Netanyahu hükümetine ilk tavizini verdirdiğini anlamak zor değil.
Gazze'nin kuzeyindeki Erez sınır kapısını açma, Aşdod limanını insani yardım boşaltmak için kullanma sözü vermesi taviz bile sayılamayacak kadar küçük bir adımdı İsrail için. Netanyahu Gazze nüfusunun "insani felaket" durumuyla karşı karşıya olduğu, bir kıtlığın eşiğinde bulunduğu konusunda defalarca uyarıda bulunan Birleşmiş Milletler ile uluslararası yardım kuruluşlarının çağrılarına kulağına tıkamış durumda. Altı aydır süren savaşta Gazze’de 33 binden fazla Filistinli hayatını kaybetti. UNICEF'e göre bunların en az 13 bini çocuk.
Savaşta binlerce Filistinli ölmesine rağmen bu Netanyahu’ya bir zafer getirilmiş değil. Hamas’ın önde gelen liderlerinden birini öldürdüğü duyuluş değil. Hatta 7 Ekim saldırılarının planlayıcılarından olduğu söylenen Yahya Sinvar'ın Gazze'de bir yerlerde hala hayatta olduğuna inanılıyor.
SEVİLMİYOR AMA NEDENİ BAŞKA
Netanyahu’nun popülaritesi de gittikçe düşüyor bu arada. Halkı ona büyük oranda karşı. Ama bu karşıtlığın nedeni bunca Filistinliyi öldürmesi değil. İsrailliler Hamas saldırılarından önce sahip oldukları güvenlik duygusunun yitirilmesinden Netanyahu’yu sorumlu tutuyor. Ona kızmalarının nedeni bu. Halkın yüzde 88’i Gazze’ye yönelik savaşı destekliyor, ne yazık ki. Bu rakamın yarısından fazlası da rehineler olduğu sürece Gazze'ye insani yardım girişine karşı çıkıyor.
Bu arada, belirteyim, iki gün önce Tel Aviv'de toplanan yaklaşık 100 bin protestocu Netanyahu'dan rehinelerin serbest bırakılması için Hamas'la bir anlaşmaya varmasını talep etti. İçeride bunlar olurken dışarıda da İsrail için gelişmeler pek olumlu değil. Kahire'de haftalardır sürdürdüğü görüşmeler sonuçsuz kaldı, örneğin. Geçtiğimiz hafta Suriye'nin başkenti Şam'da İran büyükelçisinin konsolosluğu ile konutuna düzenlenen, üçü üst düzey Devrim Muhafızları mensubu olmak üzere 10 kişinin öldüğü saldırı nedeniyle de İran'ın misilleme tehdidiyle karşı karşıya. Bunlar üst üste gelince İsrail için huzurlu bir gelecek yok gibi görünüyor.
Umarım bu geri çekilme kararı başka adımların da başlangıcı olur. Çünkü İsrail’in ateşkesle anlaşma yapmama inadı kendi halkını da tehlikeye atıyor.
Hamas’ın İsrail halkına vermediği zararı Netanyahu veriyor.