Enflasyonun neden bu kadar yüksek olduğuyla ilgili yapılan son açıklamayı duydunuz mu? Çünkü iktidar enflasyonla mücadele yerine büyümeyi seçmiş. Verilmiş sadakamız varmış, ya iktidar büyüme yerine enflasyonla mücadeleyi seçseydi? Bugün ne durumda olurduk, düşünebiliyor musunuz!
Cumhurbaşkanı Erdoğan yapılan tercihi şöyle anlattı:
“Tercihimizi istihdamdan yana kullandık. Bu sayede dünya küçülürken biz büyüdük. Ya faiz kur enflasyon denklemine uygun şekilde finansal sıkılaştırmaya gidip bu arada belki 10 milyon vatandaşımızın işsiz kalmasına yol açacaktık ya da istihdam odaklı yeni bir yola girecektik.”
Dün gece de Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati A Haber’de aynı şeyi söylüyordu: “Biz büyüme odaklı yol haritamızı çizdik. Büyümeden taviz vermeyince enflasyonla mücadele vakit alır.”
Gerçi bu açıklamaların en başta değil, enflasyon yüzde 80’e çıktıktan sonra yapılması insana Nasreddin Hoca’nın “Eşekten düşmeseydim de inecektim” sözünü düşündürüyor ama olsun, geç de olsa bir tercihin yapılmış olması önemli.
Fakat bu tercihin milletin refahıyla değil de iktidar partisinin oy hesabıyla ilgisi var gibi geliyor bana. Araştırmalar ekonomik büyümenin iktidar partisine enflasyonla mücadeleden daha çok oy getirdiğini gösteriyor. Prof. Ali Akarca’nın bu konuda bir modeli de var.
Akarca’nın 1950’den bu yana yapılan tüm seçimleri dikkate alarak geliştirdiği modele göre kişi başına gelirde yüzde 1’lik artış iktidar partisine yaklaşık yüzde 1 oy getiriyor. Buna karşılık enflasyondaki her yüzde 1’lik artışın götürdüğü oy oranı yüzde 0.15. Yani büyümenin sağladığı oy artışı gerçekten de enflasyonla mücadelenin sağladığı artıştan daha yüksek.
Enflasyonla mücadele devletin kemer sıkmasını, kamu harcamalarının azaltılmasını, bu arada faiz artırımı yoluyla vatandaşların ve şirketlerin talebinin baskılanmasını gerektirdiği için büyümeyi sahiden de frenliyor. Mesela Amerika’da Merkez Bankası (FED) son 40 yılın en yüksek seviyesine çıkan enflasyonu bastırabilmek için bir süredir faiz artırımı üzerine faiz artırımı yapıyor. Bunun etkisiyle Amerikan ekonomisi bu yılın birinci ve ikinci çeyreğinde (Yani birinci ve ikinci üç aylık dönemde) daraldı. İki çeyrek üst üste daralmaya ekonomik durgunluk (Resesyon) adı veriliyor. Kısacası enflasyonla mücadele sahiden de Amerika’yı durgunluğa soktu.
Türkiye’de de enflasyonla sahici bir mücadele ekonomiyi büyük olasılıkla bir durgunluğa sokar. Bu da iktidar partisinin oylarını daha da düşürür. Bu açıdan Erdoğan’ın yaptığı tercihin kendi içinde bir mantığı varmış gibi görünüyor. Fakat heyhat… Türkiye ekonomisi şu anda enflasyonla mücadele edilmeden de durgunluğa doğru yol alıyor! İçinde bulunduğumuz üçüncü çeyrekte ekonomiden yavaşlama sinyalleri geliyor. Böyle giderse Türkiye enflasyon ve ekonomik büyümeyi bir arada yaşayacak, yani iktisattaki adıyla stagflasyona girecek.
Ayrıca ekonomik büyümenin enflasyonla mücadeleden daha çok oy getirmesi, enflasyonun çok yüksek olmadığı durumlar için geçerli. Yüzde 20’lik enflasyon iktidar partisinin oylarından belki hepi topu yüzde 3 götürür ama yüzde 80’ye çıkınca manzara değişir.
Nitekim Prof. Ali Akarca’nın modeli, gelecek yıl yüzde 50’ye gerilese bile enflasyonun iktidar partisinin oylarından yüzde 8 götüreceğini öngörüyor. Bunu telafi etmek için Türkiye ekonomisinin en az yüzde 8 büyümesi gerek ki, o da mümkün değil.
Daha çok oy getirdiği düşüncesiyle enflasyonla mücadeleye karşı büyümeyi seçip sandıkta hezimete uğramayı anlatan güzel bir atasözü var: Dimyat’a giderken evdeki bulgurdan olmak.