Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, nisan ayının hemen başında yaptığı bir açıklamada, koyun etinin ucuz olduğunu fakat tüketilmediğini savunarak, "Türkiye'de damak tadı değişti. Koyun eti ucuz ama tercih edilmiyor, kokusundan dolayı" dedi.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) dün nisan ayı enflasyon verilerini açıkladı. TÜİK'e göre nisanda zam şampiyonu, fiyatı bir önceki aya göre ortalama yüzde 21,47 oranında artan kuzu eti oldu.
Aylık ortalama yüzde 13,34’lük fiyat artışıyla dana eti, zam şampiyonları listesinde ikinci sırada yer aldı.
Kuzu (ve elbette dana) etindeki bu artış, hayvancılık sektöründeki geleneksel politikalardan epistemolojik bir kopuşu temsil eden h-et-erodoks yaklaşımların bir sonucu mu?
Tarım ve hayvancılık sektörüne ilişkin dikkat çekici çalışmalarıyla öne çıkan iktisatçı Prof. Dr. Yaşar Uysal, TÜİK'in verilerine işaret ederek, bir iyi bir kötü haberi olduğunu söyledi. Uysal, "İyi haber sorunların çözümü var, kötü haber kısa sürede et ve diğer gıda fiyatlarında (süt ve süt ürünleri dahil) artış devam edecektir" dedi.
Uysal, sorularımıza şu yanıtları verdi:
Et, süt fiyatları neden artmaya devam edecek?
Bu ürünlerdeki fiyat artışı olası tüm kaynaklardan besleniyor. Hem arz yetersizliği hem sığınmacıların da etkisiyle olağandan daha hızlı büyüyen nüfusun getirdiği talep artışları hem de üretim tüketim zincirindeki maliyet unsurlarındaki yüksek oranlı artışlar hayvansal ürünlerdeki fiyat artışlarını körüklüyor.
Arz durumu hakkında bilgi verir misiniz?
Hayvansal üretimde anahtar faktör süt üretimidir. Somutlaştırırsak, süt yoksa et de yoktur. Ya da et olması için süt de olması gerekir. Uzun yıllardır süt-yem paritesinin üretimde sürdürülebilirliği sağlamaktan uzak olması nedeniyle birçok süt hayvanı kesime gitti.
Doğal olarak da süt fiyatı arttı değil mi?
Kesime giden hayvanlara bağlı olarak hem süt hem de et üretimi olumsuz etkilendi. Kesilen süt ineği nedeniyle sadece süt üretimi değil, et üretimine dönüşecek olası erkek yavruların doğumu da olumsuz etkilendi. Yani süt üretimi cazip olmaktan çıkınca et üretimini artırmak da güçleşti.
2021 yılına göre 2022 yılında toplam sığır sayısının yüzde 5,6, koyun sayısının da yüzde 1,1 oranında gerilemesi bu savı desteklemektedir.
Kurban bayramı da yaklaşıyor. Bunun etkisi nedir?
Yaklaşan kurban bayramı nedeniyle çiftçilerin daha uygun fiyat elde etmeyi ummalarına bağlı olarak arzı azaltmalarının da yaşanan süreçte etkili olabileceği göz ardı edilmemeli.
Bunların yanı sıra tarım politikalarındaki yanlışlıklar, tarımsal üretimin karlılığının azalması, kentleşmenin özendirilmesiyle kırsalın adeta boşalması, üretim değil arazi rantlarının önplana çıkarılması gibi nedenlerin de arz yetersizliğinde rolü olduğunu söylemek gerekiyor.
Talebe baktığımızda nasıl bir manzara ile karşı karşıyayız?
Türkiye’de nüfus her yıl yaklaşık bir milyon kişi artıyor. Sayılarını tam olarak bilemediğimiz ancak 10 milyondan az olmadığı ifade edilen sığınmacıların varlığı ve 50 milyona yakın yabancı turist girişi de söz konusu. Dolayısıyla talepte düzenli bir artıştan bahsetmek olasıdır.
Ayrıca, geniş kitleler için geçerli olmasa bile gelir arttıkça gıda talep deseni karbonhidratlı besinlerden et ve süt ürünlerinin bulunduğu proteinli gıdalara doğru kaymaktadır. Dolayısıyla hem ülkede yaşayan insan sayısındaki artış hem de gıda talep deseninde görülen proteinli besinlere yönelik kayma talep boyutunda hayvansal ürün fiyatlarındaki artışa katkı yaptığını ortaya koyuyor.
Bir yandan da maliyetler artıyor. Bu da doğal olarak fiyatları yukarı doğru itiyor, öyle değil mi?
Evet, bu çerçevede öncelikle üretim, sonra depolama ve nakliye ücretlerine bakılması uygun olacak.
TÜİK tarafından yayınlanan Tarımsal Girdi Fiyat Endeksi Şubat ayı verileri çerçevesinde hayvansal üretimin temel girdilerindeki yıllık ortalama fiyat artışlarına bir bakalım:
-Hayvanların beslenmesinde kullanılan bitkilerin (mısır, arpa, yonca, fiğ) tohumu ve ekim materyali fiyatları yüzde 72,
-Gübre ve toprak geliştiricilerin fiyatları yüzde 166,5,
-Hayvan yeni fiyatları yüzde 123,7,
-Tarımsal ilaçlar yüzde 90,5,
-Veteriner harcamaları yüzde 36,6 oranında arttı.
Tüm girdilerdeki yıllık ortalama artış ise yüzde 114,8 oranındadır. Bunun yanında son bir yılda asgari ücret de yaklaşık yüzde 100 oranında arttı. Dolayısıyla üretim maliyetleri bu düzeylerde artan hayvansal ürünlerin tüketiciye yansıması kaçınılmazdır.
Diğer taraftan hayvansal ürünlerin işlenmesi, nakliyesi ve perakende satışta bekletilmesi sürecinde elektrik, mazot ve diğer hizmet giderleri önem kazanır. Bu ürünlerin fiyatlarında son iki yılda ortaya çıkan artışların çok yüksek olduğu açıktır.
Yine Mart ayında Hizmet Üretici Fiyat Endeksi'nde bulunan kara taşımacılığının yer aldığı endeksteki yıllık ortalama artış yüzde 103,2 oranındadır. Hayvansal ürünlerin nakliyesi sürecinde araçlarda soğutma sistemi kullanılma zorunluluğu da maliyetleri yükseltmektedir.
Perakende aşamasındaki gerek küçük esnaf ve sanatkarların gerekse kurumsal AVM’lerin kira, enerji, işgücü gibi maliyetlerinin çok yüksek oranda arttığı da aşikardır.
İthal girdilerin fiyat üzerindeki etkisi hakkında ne söylenebilir?
Hayvansal üretimde kullanılan girdiler ile üretim-tüketim zincirindeki girdilerin önemli bir bölümü ya ithal ya da ithal girdi ile üretiliyor. Dolayısıyla bu girdilerin fiyatlanmasında döviz kurlarının düzeyi çok önem taşıyor. Yem ve yem katkı maddeleri, veteriner ilaçları, mazot, nakliye araçları ve frigofirik sistemlerinin döviz kurlarından etkilendiği söylenebilir.
Kısaca ifade etmek gerekirse hayvanların yetiştirilmesinden, işlenip tüketiciye ulaştırılması sürecinde yer alan tüm aşamalarda ciddi bir maliyet artışı yaşandı. Dolayısıyla hayvansal ürünler pahalıya üretilmekte, pahalıya nakledilmekte, pahalıya bekletilmekte ve sunulmaktadır.
Bu açıklamalar çerçevesinde et fiyatlarının artmasının değil artmamasının anormal bir durum olacağı söylenebilir.
Peki, nerede yanlış yaptık? Hayvansal ürün fiyatlarının daha da artmasını nasıl engelleyebiliriz?
Birinci soruya verilecek cevap; “nerede doğru yaptık ki” olacaktır. Ne yazık ki Türkiye uzun süredir yanlış bir büyüme modeli, yanlış ötesi tarım politikaları uygulamaktadır. Bu nedenle et ve diğer gıda fiyatlarındaki artışları önlemek için öncelikle yeni bir büyüme modeline, istikrarlı bir makro ekonomik iklime ve ardından da yenilenmiş bütünsel bir tarım politikası dizaynına ihtiyaç bulunuyor.
Başlangıçta beklentileri olumlu yönde değiştirmek ve güven vermek için de ekonomi ve tarım politikalarını oluşturacak ve uygulayacak liyakatli ve yetkin bir yönetim ekibi gerekmektedir.
Kanımızca Tarım ve Orman Bakanlığı’nın da kurumsal yapısı, görev, yetki ve sorumlulukları yenilenmesi ve performans göstergelerinin belirlenmesi gerekecektir.