“Anne buradayım.. ARKANDAYIM..”
Hani bazı anlar vardır. “Bunu da yaşadım ya, gözlerim açık gitmeyeceğim” dersiniz.
Oğlumun, Sinan’ın o seslenişi öyle bir andı.
Şu son günlerde gazeteciler peşpeşe gözaltına alınırken yeniden hatırladım.
Onların çocukları, eşleri, meslektaşları da tıpkı Sinan gibi sesleniyordu.
O seslenişin sıcaklığı ile sarıp sarmalıyordu.
Ama sonra herkes sağına soluna, önüne arkasına bakıp soruyordu:
“Neredesiniz? Neredeler?”
Bu kez aranan; bu ülkenin siyasi elitleri, muhalefet liderleri, meşhuuur kanaat önderleriydi.
Arandılar. Ancak bulunamadılar.
Elbette birkaç kınama mesajı, üç beş yüksek perdeden tepki dışında.
Bir mesaj da ben vereyim dedim. X’te sordum:
“Sayın Kılıçdaroğlu, her gazeteciye gözaltı haberinde mesaj yayınlıyorsunuz. Sayın Akşener, her grup konuşmanızda ‘istibdat’ diyorsunuz. Sayın muhalif liderler, konuşurken mangalda kül bırakmıyorsunuz. Bu mudur? Bu kadar mıdır?”
*. *. *
O kadar çok paylaşıldı, beğeni aldı ki mesaj, şaşırdım.
Belli ki soru.. Daha doğrusu gazetecilere yönelik operasyonlar insanların yüreğine dokunmuştu.
Ne var ki, altındaki yorumlarda eleştirenler de vardı.
Kimisi “Kılıçdaroğlu daha ne yapsın ki” diyordu..
Kimisi “oturduğun yerden ahkam kesme, varsa önerin anlat” diye çıkışıyordu.
Var!
Anlatacağım. Ama önce bir fotoğrafa bakmanızı isteyeceğim.
Bu kare 29 Ekim günü Vahdettin Köşkü’den. Yani, askeri uçakların ve savaş gemilerinin geçit törenini izlemek için özellikle seçilen mekandan.
Bu seçimin ve verilen mesajın anlamını ilk duyuranlardan biriyim. Ama, itiraf etmeliyim, karedeki diğer mesajları atlamışım.
Askerliğimi henüz yapmadığım için (!) atlamam mazur görülebilir. Neyse ki, bir arkadaşımın uyarısı üzerine kısa bir arama yaptım. Karşıma çıkan birkaç yazıyla da mesajların anlam ve önemine eriştim! Aşağıdaki alıntının sahibi Neşat Sazoğlu. Yazısında, arkadaşımın söylediklerini -fazlasıyla- doğruluyor. Ve yorumluyor:
“İlk kez, boğazdan geçen askeri birlikleri kılıçlar kınından çıkmış vaziyette (beyaz eldivenler takılı değildi) izlediler… Bu ne demektir biliyor musunuz? Bizim şakamız yok.. Bir şey söylemişsek yaparız..”
Peki kınından çıkmış kılıç kime mesaj?
Yazar bundan söz etmiyor.
Ama arkadaşımın da dikkat çektiği arkadaki bir başka ayrıntı bize ipucu veriyor: SİYAH SANCAK.
Siyasi İslamın bir paradigma olarak adım adım yükselişe geçtiği.. Beraberinde radikal dinci örgütlerin dünya sahnesine çıktığı bir sürecin simgesi..
Akla doğrudan doğruya “cihatçılığı” getiren bir işaret!
Afganistan’da Taliban saflarında gördük.
IŞİD konvoyları, hem de bu ülkenin topraklarında zafer turları attığında fark ettik.
En son, Hamas - İsrail savaşı sırasında İran’da, Meşhed’deki bir türbeye çekildiğine tanık olduk.
*. *. *
Niyet mi okuyorum? Hayır!
Öyle ya, bu fotoğraftan sadece üç gün sonra “TSK Gazze için hazır” açıklaması gelmedi mi!
Diyeceksiniz ki, o açıklama yardım ve tahliye içindi.
Doğrudur. Ama 29 Ekim’deki görüntüler, Vahdettin mesajı.. Üstüne Gazze mitingi.. Milyonlar sizce bundan ne anladı, ne sonuç çıkardı?
Filan şeyhin elini tutarsa cennete gideceğine.. Falan hocanın sözünden çıkarsa çarpılacağım.. Ve hatta Erdoğan’ın MEHDİ olduğuna inanan onca insan neye inandı sizce? Tarikat yuvalarında neye inandırıldı ve ne düşündü?
Askerin, Gazze’ye İsrail’e karşı savaşmak için gideceğini düşünmüş olabilir mi!
Biliyorum. Siz de elbette biliyorsunuz.
Erdoğan zaman zaman el yükseltir. “Bir gece ansızın geliriz” der.. Hemen ardından tansiyonu düşürür.
Gazze meselesinde de böyle oldu. Önce esti savurdu. Sonra “önceliğimiz barış” deyiverdi. Hatta ortaya bir barış konferansı formülü bile attı.
*. *. *
Doğusu batısı ile dünya buna inandı mı?
Haberlere, yorumlara, bıçak gibi analizlere bakılırsa hayır.
Erdoğan’ın propagandası ancak bu topraklarda, Erdoğancılara ve bir de kafası karışık muhalifmişler gibilerine işliyor.
Bakın, yüzyıllar boyunca kanıtlanmıştır ki, bir iktidar sıkıştığında vatan millet nutukları atılır. Savaş trampetleri çalınır.
Elbette sonuç / seçenek her zaman savaş değildir.
Savaşılacak GİBİ yapmak bile yeter.
Nasılsa sloganın alıcısı çoktur.
Din soslu milliyetçilik.. Eski / yeni birkaç düşman.. Her an kıyamet kopacakmış hissi veren propaganda.. Gördüğü filmi ertesi gün unutan muhalifgillerin onaylayan alkışları..
Enflasyonmuş, doların altının panik atağıymış, Mehmet Şimşek’in kapı kapı para aradığı ülkelerin sırtını dönmesiymiş..
MIŞ GİBİ yapmanın tam zamanı yani.
Öyle ya!
“İktidar sıkıştı” mı demişim! İktidar vahim bir noktada.
*. *. *
Gazeteciler size işte bunları anlatır.
Ekonominin halini, hukukun nasıl Saray yörüngesine girdiğini anlatır.
O yüzden de, artık yandaşlarının bile mızırdanmaya başladığı bir süreçte iktidarın en bilindik yönteme başvurması şaşırtıcı değil:
İçerde ve dışarda düşman yarat!
Şaşırtıcı olan, başta kulaklarını çınlattığım liderlerin aymazlıkta geldikleri master seviyesi.
Anayasa Mahkemesinin kararı uygulanmayacak..
Gazeteciler -PEK SAYIN LİDERLER GAZETECİLER DİYORUM.. HUUUU! GAZETECİLER- gözaltına alınacak, tutuklanacak..
Esip gürlemeniz için Meclis’teki grup konuşmalarınızı bekleyeceğiz.
İktidarın YURTTA CİHAT - DÜNYADA CİHAT doktrinini göremediğinize inanacağız.
Bir dahaki seçime kadar uyanıp görebilmeniz için dua edeceğiz.
Öyle mi!
*. *. *
Buyurun size bir öneri.
Meclis’i haftalık terapi seansı olarak görmekten vazgeçin.
Bütün muhalefet partileri bir araya gelip, Meclis’i, sonuç alana kadar vaz geçmeyeceğiniz bir aksiyonla değerlendirin.
Mesela:
Öneriler, önergeler, konuşmalar, genel kurul salonundan ayrılmamalar…
Ve çok somut talepler:
* CAN ATALAY ÇIKACAK
* Sanki iktidar rahat rahat çıkarsın diye Meclis’e gelmeye bile gerek görmediğiniz DEZENFORMASYON YASASI GERİ ÇEKİLECEK
*. *. *
Oğullarımız, kızlarımız, eşimiz dostumuz, gerçekten gazeteci olduğunu bildiğimiz meslektaşlarımız..
Birbirimizin yanındayız.
Ya siz? SİZ NEREDESİNİZ?