Fark çok az, ama olsun. Luiz Inacio Lula da Silva, aşırı sağcı Jair Bolsonaro’yu ikinci turda geçerek Latin Amerika’nın en büyük ekonomisine sahip ülkesi Brezilya’yı üçüncü kez yönetme şansına kavuştu.
“Küllerinden doğdu” denmesinde haklılık payı var. Hem güçlüklerden yılmamasının hem de taraftarlarının ona yönelik bitmeyen desteğinin kazandığı zaferde payı büyük. Ama ona seçim kazandıran başka etkenler de var. İlki herhalde, rakibi Bolsonaro’nun tam 700 bin Brezilyalı’nın ölümüne yol açan salgını yönetmedeki beceriksizliğidir. Bulunduğu konuma aldırmadan aşı karşıtlığı yapması, salgınlardaki en basit önlemlerden biri olan karantina uygulamalarına açıktan tavır alması, (bölgelerinde karantina uygulayan çok valiyi görevden uzaklaştırmıştır) seçmen tarafından unutulmadı demek ki.
Sağla uzlaştı
Lula’nın öncekilerden farklı olarak bu yaşamsal önemdeki seçimlerde merkez solun yanı sıra Bolsonaro karşıtı sağ partilerle ittifak yapması da sonuçta etkili oldu. Evet, Lula 2006 başkanlık seçimlerinde yenmeyi başardığı rakibi merkez sağın lideri Geraldo Alckmin’le de müttefik olarak girdi bu seçime. Anlamı şu; kendisine asla oy vermeyeceği bilinen ılımlı sağcıların da desteğini aldı Lula.
Hiçbir parti lideri ya da genel başkanı “doğal seçmenine” “çantada keklik” gözüyle bakmamalı. Lula kendisine oy vereceği garanti olan ülkenin en yoksul bölgesi – dokuz eyaletten oluşur, ırksal çeşitliliği de vardır – kuzeydoğudan aldı oylarının çoğunu. Ama bölgeye önceki başkanlıklarında sosyal yardımlar yağdırmasına rağmen, seçim kampanyasına başlamadan önce de, sanki hiç yapmamış gibi aynı yardımlar için söz verdi. Bu tutumu ülkenin kuzeyindeki yoksul seçmen üzerinde sadece seçim zamanı anımsanmadıkları duygusunu pekiştirdi.
Demokrasi için
Lula’nın belki de en büyük başarısı seçim kampanyasını yoksullukla mücadele üzerine kurduğu kadar demokrasi vurgusunu da ihmal etmemesi oldu. Böylelikle, seçimin kendisiyle ilgili değil demokrasinin savunulmasıyla ilgili olduğunu anlatmayı başardı seçmenlere. Bolsonaro’nun diktatörce tutumunun da bunda etkisi var tabii. Sağcı politikacı bu konuda o kadar ileri gitti ki, iyi kötü demokrasiye alışmış Brezilya’da daha önce olmadığı kadar, eski/emekli askerleri kilit makamlara atadı. Bu tutumdan ürken seçmenin endişesini Lula demokrasi vaadiyle kendisine desteğe çevirebildi. Diktatörce tutumlar, “tek adamlık” arzusu hiç bir yerde sanıldığı kadar destek getirmez heveslilerine. Brezilya seçimleri bunu gösterdi. Aklı olan ders alır.
Hristiyanlara söz
Brezilya nüfusunun üçte biri yani 65 milyondan fazla insan kendini Evanjelik Hristiyan olarak tanımlıyor. İlk turda Bolsonaro’ya bunlardan yüzde 70 oranında oy gitti. Ancak Lula, seslendiği seçmen kitlesini bu topluluklara da açılarak genişletti. Onlara garantiler sundu. Hatta, “bu konuda Kongre karar verir" diyerek ılımlı davransa da kürtaja karşı olduğunu bile söyledi. “Hristiyanlara Mektup” başlıklı bildirilerinde iktidarında onların hassasiyetlerine dikkat edeceğini vaat etti. Bunlar Evanjelik Hristiyanları iknaya yetti. Lula bu kesimlerden azımsanmayacak oy aldı. (Yüzde 2’lik bir farkla Bolsonaro’yu geçtiğini görünce, bunları da yapmasaydı Lula kazanamazdı belki de diye düşünüyor insan)
Bolsonaro bildiğiniz faşist. Kendisini halkın "doğal efendisi" gibi görüyordu adeta. Taraftarları ya da partidaşları da ona benziyor. Geçen Pazar günü kendisini tutuklamaya gelen polislerin üzerine el bombası atan eski kongre üyesi Roberto Jefferson, bu cesareti/cüreti Bolsonaro’nun yakın arkadaşı olmasından da almıştı. Jefferson antidemokratik ne kadar araç gereç varsa seçimi almak için kullanmak gerektiğini savunan biri. Bolsonaro, polislere saldırı olayından sonra istediği kadar ondan “gangster” diye söz ederek, rezaletten sıyrılmaya çalışmak istese de inandırıcı olamadı. Seçmenler, Bolsonaro'nun yeniden seçilmesi durumunda kabinesinde çok sayıda Jefferson olabileceğini görebildi.
Lula için zorluk
Her şeyden önce sağcı partilerin hakim olduğu bir kongre ile çalışmak zorunda kalacak. Bolsonaro’nun, Liberal Partisi'nin 99 sandalyesi var bir kere. Lula bunu önceden kestirebildiğini gösterdi aslında. Seçim kampanyası sırasında uzlaşmacı bir görüntü verdi. Bu tutumunu kongre karşısında sergileyecek gibi görünüyor.
Bakalım ne yapacak? Muhafazakar Hristiyanlarla flörtü sürecek mi? Yoksa onlara verdiği bu küçük taviz kar topundan kendisini de sürükleyip götürecek bir çığa mı dönüşecek?
Göreceğiz.