Resmi enflasyon yüzde 60’ı, bağımsız iktisatçıların oluşturduğu ENAG’ın ölçtüğü enflasyon yüzde 140’ı geçti. Dünyada enflasyonun bu kadar yüksek olduğu çok az ülke var.
Venezüella, Sudan, Lübnan, Zimbabve, Türkiye... Sadece bu bile Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Hazine Maliye Bakanı Nebati’nin “Dünyada enflasyon arttığı için Türkiye’de artıyor” iddiasının doğru olmadığını gösteriyor. Asıl problem içeride.
Enflasyonun asıl nedeni, TL’de yaşanan inanılmaz değer kaybı. Başkanlık sisteminin dört yıllık kısa tarihine üç kur krizi sığdı. Türk Lirası sadece geçen yıl dolar karşısında yüzde 44 değer kaybetti. Başkanlık sisteminin resmen başladığı 2018 yılının Haziran ayında dolar 4.5 liraydı. Bugün 15 lira.
Dolar artınca enflasyon artıyor. Buna geçişkenlik deniyor. Yeni bir araştırmaya göre döviz kurundaki değişim, tüketici enflasyonundaki değişimin yüzde 37’sini, üretici enflasyonundaki değişimin yüzde 61.6’sını açıklıyor.
Öyleyse asıl soru: Dolar neden başkanlık sisteminde üç katına çıktı? İktidara göre dış güçlerin “atakları” yüzünden. “Faiz lobisi”, “İngiliz derin devleti”, “Asimetrik finansal ultra tüzel organizma”, Rockefeller Ailesi veya Illuminati… Seç beğen al. Bir haltlar karıştırdılar, doları yükselttiler.
Bunlara bu sitenin okurları arasında inanan elbette yoktur; Adalet ve Kalkınma Partisi’nin seçmenleri arasında dahi inanan çok az kişi kaldı herhalde. Doların başkanlık sisteminde 4.5 TL’den 15 TL’ye çıkmasının sebebi Rockefeller Ailesi veya Illuminati değil, iktidarın uyguladığı yanlış ekonomi politikalarıydı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan yüksek faizin bütün kötülüklerin anası olduğunu, faizin neden, enflasyonun sonuç olduğunu defalarca söyledi. Merkez Bankası durumdan vazife çıkarıp politika faizini indirdikçe indirdi. (2019 ve 2020’de yüzde 24’ten yüzde 8.25’e, geçen yıl yüzde 19’dan yüzde 14’e…)
Politika faizi (Ve bankaların mevduat faizi) enflasyonun altına inince vatandaş dolara, Euro’ya, altına kaçtı. Yabancı yatırımcı da yine aynı nedenle Türk Lirasını terk etti. Başkanlık sisteminde yaşanan üç kur krizinin sebebi buydu.
İktidar son çare olarak geçen Aralık’ta kur korumalı mevduatı getirdi. Ama bunun da bir çare olmadığı açık. Çünkü dolardaki tırmanış belki bir süre için kontrol altına alınsa da enflasyon artmaya devam ediyor. TL’de kalmanın bir cazibesi yok.
Üstelik kur korumalı mevduat şimdiden Hazine’nin sırtına 15 milyar TL yükledi. Yıl sonunda 100 milyar TL’ye yakın bir maliyet doğurması bekleniyor. Merkez Bankası para basacak, basınca enflasyon daha da artacak. Bu yolun sonu üç haneli enflasyona çıkıyor.
Türkiye enflasyonla mücadele için er geç başka ülkelerin yaptığını yapmak zorunda. Başka ülkeler ne yapıyor? Faizi artırıyorlar, kemer sıkıyorlar ve yapısal reformlar yapıyorlar.
Söylemesi kolay, yapması zor. Çünkü yüksek faiz, yüksek işsizlik demek. En azından bir süre için. İnsanlar ekonomiyi düzeltmeniz için size oy verecek, siz enflasyonu indirmek için faizi artırıp işsizliğin daha da yükselmesine neden olacaksınız. Fakat eğer bunu yapmazsanız da enflasyon düşmeyecek, mutfaktaki yangın sönmeyecek.
Ne yapmalı? Ders almak için klasik bir vakaya, 1980’lerin başında Amerika’da enflasyonla mücadeleye bakalım.
1970’lerin sonunda Amerika’da enflasyon yüzde 15’e yükselmişti. (Yüzde 1-2’lik enflasyona alışkın bir ülke için çok yüksek bir oran.) Sağcı Ronald Reagan kararlılıkla enflasyonun üzerine gitme vaadiyle başkan seçildi. Amerikan Merkez Bankası enflasyonla mücadele için politika faizini yüzde 20’ye çıkardı. Bunun etkisiyle işsizlik yüzde 10’a fırladı. (Yüzde 3-4’lük işsizliğe alışkın bir ülke için bu da çok yüksek bir oran.) Ama enflasyon gerçekten de düştü. Yeni başkanlık seçimi geldiğinde ise işsizlik de düşmüştü. Reagan, ekonomiyi düzelten başkan olarak koltuğunu korudu.
Reagan Türkiye’nin müstakbel iktidarına ne kadar ışık tutar, tartışılır ama yine de ders açık: İktidara gelecek Hükümet’in hiç beklemeden acı ilacı içmesi gerekiyor.
Tabii faiz artırımı tek başına yetmez, devletin kemer sıkması, yani maliye politikalarının devreye girmesi de şart. Yatırımlar azaltılacak, sert tasarruf önlemleri alınacak. Bunlar da vatandaşın canını acıtacak cinsten kararlar.
Enflasyonun derinde yatan yapısal nedenleri de var. Ekili arazilerin yıl be yıl azalması, çiftçinin köyleri terk etmesi, tarımsal ürünlerin kentlere ulaştırılması esnasında oluşan büyük fireler (Tarımsal ürünlerin yüzde 25’inin fireye gittiği tahmin ediliyor)... Bunları çözmek için de zaman yitirmeden kolları sıvamak gerekli.
Bu da yetmez, enflasyon bekleyişlerini düşürmek de gerekli. “Biz enflasyonu yüzde 10’a düşüreceğiz” deseniz bile insanların beklentisini bir anda değiştirmeniz kolay değil.
Çalışanlar sizin hedefinize göre değil AKP’den kalan yüksek enflasyona göre zam istemeye, ev sahipleri kiraya geçmişteki enflasyon kadar zam yapmaya devam edecek.
2023’te iktidara gelecek yeni hükümeti enflasyonda bir enkaz bekliyor. Tereddüt ve zaman kaybı mutfaktaki yangının sürmesine, büyük bir hayal kırıklığına neden olacak.
Şimdiden uyaralım.