Yıllar süren gerginliğin ardından 2022 yılında büyükelçilerini karşılıklı atayarak diplomatik ilişkilerini yeniden başlatan Türkiye ile İsrail ilişkileri yeniden, onarılması hayli zaman alacak biçimde bozuldu. Nedenleri malum. Ancak ilişkiler kötü gitmesine rağmen iki ülke arasında süregelen ticaret kamuoyunda AKP iktidarına öfkeyi yükseltmişti.
AKP’li bakanların bu ticareti savunurken halden hale bürünmeleri unutulur gibi değil. Nihayet, Recep Tayyip Erdoğan, “ticaret yapıldığını” söyleyenlere hakaret ettiğini de unutarak nihayet9 İsrail’le ticari ilişkileri askıya alındığını duyurdu. Gerekçe, “İsrail’in Filistinlilere yönelik uzlaşmaz tutumunu sürdürmesi”. Gerekçenin bir halkın yok edildiğini güçlüce vurgulamaması dikkat çekici. İsrail’in tutumunun “uzlaşmaz” olmakla açıklanacak kadar kolay tarif edilecek bir tarafı olmadığını dünya alem biliyor oysa. Kırk bine yaklaşan can kaybının sorumlusu bir ülke için hayli hafif bir “değerlendirme” Erdoğan’ın yaptığı.
Yine de, çok zor atılmış da olsa böyle bir kararın alınması elbette iyi bir adım. Gazze’de kalıcı bir ateşkes sağlanana kadar askıya alındığı söylenen ihracat ile ithalatın yıllık yaklaşık 7 milyar dolar değerinde olduğu düşünülürse özellikle iyi bir adım. Son ticaret verilerine göre bu rakam İsrail'in ticaretinin önemli bir bölümünü oluşturuyor. Observatory of Economic Complexity Projesi'nin verilerine göre 2022 yılında İsrail'in Türkiye'den daha fazla ithalat yaptığı iki ülke var: Çin ile ABD. Türkiye bunlardan sonra önemli bir ticari alan İsrail için. İsrail Merkezi İstatistik Bürosu'na göre Türkiye aynı zamanda İsrail'in beşinci en büyük tedarikçisi, 10. en büyük ihracat pazarı ayrıca.
Türkiye’nin bu kararı üzerine İsrail’in tepkisi sanıldığı kadar sert olmadı bence. İsrail hükümeti Türkiye'yi ticaret anlaşmalarını tek taraflı olarak ihlal etmekle suçlarken, Dışişleri Bakanı Israel Katz Türkiye'ye karşı "ilgili önlemleri" alacaklarını duyurdu. Katz "ABD'deki İsrail yanlısı ülkelerle kuruluşlara Türkiye'deki yatırımları azaltmaları, Türkiye'den ürün ithalatını engellemeleri için çağrıda bulunma talimatı verdiğini” de açıkladı. Şu ana kadar bu tehditler yaşama geçmiş değil.
Türkiye’nin yasak ya da askı kararını açıklarken kullandığı ton ile İsrail’in yanıtı beklenenden daha yumuşak. İran-İsrail gerginliği gibi, iki ülkenin birbirini bu tavırların neden alındığı konusunda “anlayabildikleri” bir ortam var bana sorarsanız. “Kontrollü bir gerginlik” bu.
Türkiye'nin artık İsrail'e ihraç etmeyeceğini açıkladığı 54 ürünlük listede, satışların büyük bölümünü oluşturan çimento, çelik ile demir de yer alıyor. İsrail İnşaatçılar Birliği'ne göre İsrail, demir inşaat malzemelerinin yaklaşık yüzde 70'ini, çimentonun üçte birini Türkiye'den ithal ediyor.
İsrail ticaret dünyasından yetkili birinin The Times of Israel'e yaptığı bir açıklama dikkat çekici. Türkiye kaynaklı kısıtlamalar nedeniyle inşaat sektörünün alternatif ancak daha pahalı tedarikçiler bulmak zorunda kalacağını, savaşın başlangıcında Gazze'de işçi çıkarmasının ardından sektörün zaten işgücü sıkıntısı çektiği bir dönemde inşaat maliyetlerinin daha da artacağını söylüyor söz konusu yetkili.
Peki bu yasak ya da askıya alma aşılamaz mı? Kimileri bunun tamamen yasak anlamına gelmediğini söylüyor. Aşılabileceğini söyleyenler var. Örneğin Türkiye'nin Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) boru hattı aracılığıyla Azerbaycan'dan İsrail'e ham petrol ihracatını kolaylaştırması devam ediyor malum. İsrail’le ilişkileri çok iyi olan Azerbaycan, Türkiye’nin kısıtlamalarını tanımak zorunda değil, petrol ihracatı sürer. Türkiye de Azerbaycan’ın zarar görmesini istemez haliyle.
Yani ticaret bir biçimde devam eder. En azından petrol akışı açısından Türkiye’nin İsrail’e “hayat suyu” vermesi kesintiye uğramaz.
Tuhaf tuhaf işler işte.