2002-2006 arasında New York Başkonsolosu, 2006’da Dışişleri Bakanlığı Ortadoğu Genel Müdür Yardımcısı, 2009-2012 yıllarında Şam Büyükelçisi oldu. 2012’de Suriye’deki iç savaş nedeniyle Türkiye ile ilişkiler gerginleşince merkeze alındı, yıl sonunda Ortadoğu ve Asya’dan Sorumlu Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığı’na getirildi. “Büyükelçinin Gözünden Suriye” adlı bir de kitabı bulunan Önhon, 2014-2019 arası Madrid’de büyükelçilik, Ankara’da Uluslararası Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğü yaptı. "Rusya-Ukrayna savaşı nereye gider, kim nasıl etkilenir, Suriye'de işler daha da kızışır mı?" Son Şam Büyükelçimiz Ömer Önhon ile yanıt aradık.
- Bu savaş, kim haklı tartışmalarını da beraberinde getirdi. Buradan başlayalım...
Rusya, bir hafta kadar önce, Batı’dan kaynaklanan güvenlik endişelerini ve Ukrayna’daki Rus azınlığa yapılan baskıları ileri sürerek Ukrayna’ya yönelik bir askeri harekat başlattı. Önce şunu söyleyeyim: Rusya’nın gerekçelerinde haklı unsurlar bulunabilir. Öte yandan, ABD ve genel olarak batı da melek değildir, ama herhalükarda, meselelerin çözüm yolu Rusya’nın yöntemleri değildir. Rusya uluslararası anlaşmaları, uluslararası hukuku ve evrensel değerleri çiğneyerek Ukrayna'yı işgal etmeye yönelmiştir. Rusya askeri güç kullanımı yoluyla bağımsız bir ülkenin sınırlarını ve iç idari düzenlemesini değiştirmeyi amaçlamakta. Zelenski yönetimini de Rusya karşıtı ve Neo- Nazi olarak niteliyor. Başkanı ve yönetimini değiştirmeyi hedeflediğini saklamıyor bile. Ukrayna halkı tarafından serbest seçimlerde seçilmiş bir yönetime yönelik bu davranış tarzı hiçbir yönüyle kabul edilebilir değildir.
'Lavrov tam bir pişkinlik sergiledi'
Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un son yaptığı basın toplantısı ibretlikti. Rusya bağımsız bir ülkeyi işgal ediyor, siviller ölüyor, sivil altyapı hedef alınıyor, 1 milyon insan sığınmacı durumuna düşüyor. Bu arka plana karşı Lavrov’a göre herkes suçlu ama Rusya masum. Lavrov, Rus devlet ve diplomasi kültürünün tipik bir örneğini verdi. En hafif tabiriyle tam bir pişkinlik sergiledi. Pes doğrusu.
Azerbaycan ve Kazakistan'a girerse ne yapacağız?
- Peki ne kadar ileri gidebilir?
Rusya gidebileceği yere kadar gidecektir. Gitmek istediği yer de, Ukrayna’da kendisine müzahir bir yönetim ve düzeni kurmak, yakın çevresine istediği şekli vermek, NATO’ya “dersini vermiş olmak” ve önümüzdeki dönem için istediği zaman istediğini yapabilecek algısını dünyada yerleştirmektir. Bu amaçlarını askeri güç kullanarak gerçekleştirme peşinde. Uluslararası camia buna izin vermemelidir. Bugünden gerekli tavır konulmazsa, yarın ne olacağını bilemeyiz. Bu kafa, NATO topraklarına kolay kolay tecavüz edemez, ama üçüncü ülkelerde hedef alabilir. Rusya yarın öbür gün canını sıkarsa Azerbaycan’a, Kazakistan’a da girebilir. O zaman ne yapacağız? Bugünden tavır konulmazsa ileride sonuçlarına katlanabilir herkes.
- Birkaç gündür sıkça nükleer silahlar ve üçüncü dünya savaşı konuları gündeme geliyor..
Bunları, caydırıcılığa ve karşı tarafı korkutmaya yönelik beyanlar olarak kabul etmek isterim. Nükleer silah sadece Rusya’da yok. Dolayısıyla, nükleer silah kullanma düğmesi, aynı zamanda kendi kendini de imha düğmesidir.
- Putin ne istiyor?
Putin’in istekleri bence birkaç unsurun bileşimi. Rusya’nın dünyada hak ettiği yeri alması düşüncesi, güvenlik kaygıları, yakın çevresi olarak nitelendirdiği bölgelerin şekillendirilmesi ve istediği yönde yeni bir dünya düzeni kurulması amacının hepsini kapsıyor. Rusya SSCB’den ayrılan ve bağımsız, egemen ülkeler olarak uluslararası camiada yerlerini alan ülkelerin bu yeni konumlarını, statülerini kabul edemiyor. Onları hâlâ kendi parçası olarak görüyor. Kağıt üzerinde bağımsız olsalar da, bu ülkeler üzerinde her türlü tasarruf hakkının Rusya’nın tekelinde olduğu veya olması gerektiği görüşünde.
'Ukrayna'yı Neo-Nazi ilan etmek anlamsız'
- Putin, "Ukrayna'daki operasyonun gidişatı, Neo-Nazilerle savaşıyor olduğumuzu gösteriyor" dedi...
Rusya Ukrayna devletinin bazı uygulamalarına karşı çıkabilir. İkinci dünya savaşında Nazi Almanyasının yanında savaşan Ukraynalı nazilerin bugün Ukrayna toplumunda ve siyasetinde uzantıları da var, ama toplumun en fazla yüzde 2-3’ünü oluşturuyorlar. Bunları gerekçe edip Ukrayna’yı Neo-Nazi ilan etmek anlamsızdır. Rusya özellikle 2014 Kırım ilhakı sonrasında uygulanan yaptırımlara karşı mutlaka bu kez hazırlıklarını yapmış, yaptırımlara karşı tedbirini almıştır. Ayrıca, Batı’nın daha ziyade göstermelik bazı adımlar atabileceğini ve orada kalacağını düşünmüştür. Gürcistan’da, Kırım’da, Suriye’de hep böyle oldu, yine buna benzer bir şeyler olur diye düşünmüştür.
'Yaptırımlar iki tarafı keskin kılıçtır'
- Neden yanıldı?
Şöyle bir hesap hatası oldu gördüğüm kadarıyla: Ukraynalıların direnişini küçümsedi. Batılıların bu derece destek vereceğini öngöremedi. Açıklanan yaptırımlar da beklentisinin çok ötesinde diye düşünüyorum. Öte yandan, yaptırımlar iki tarafı keskin kılıçtır. Uzun vadede hem uygulayana hem maruz kalana hem de üçüncü taraflar zarar verir. Rusya kesin çok zarar görür ama tek zarar gören o olmaz. Ayrıca, pandeminin fena etkilediği dünya ekonomisi bir darbe de buradan yedi. Petrol fiyatları 118 dolar civarına sıçradı.
Rus uzman: Rusya, Ukrayna'nın barışçı yollardan teslim olmasını istiyordu
Rusya’nın işgal harekatı aslında ilk başta daha sakindi. Ukraynalıların da çok yanını yakıp kin tutmalarını da istemiyordu Rusya ve önceki gün bir toplantıya birlikte katıldığım bir Rus uzmanın ifadesiyle, “Rusya Ukrayna’nın barışçı yollardan teslim olmasını istiyordu”. Rusya son 3 gündür vites yükseltti, baskıyı arttırdı. Sivil yerleri vuruyor, sivil kayıp arttı. Bu, Rus askeri taktiğidir. Çeçenistan’da, Suriye’de Halep’te, İdlip’de aynı uygulamayı gördük. Rusların bu taktiği krizin ısısı arttıkça ve karşı taraf beklenenin ötesinde direniş gösterdiği takdirde, siviller ve sivil altyapı üzerinden yıkıp, yıldırıp, boyun eğdirme amaçlıdır. Ruslar bu suretle ayrıca, Ukraynalılarla müzakerelere çok daha büyük askeri ve psikolojik üstünlükle gitmek amacını da güdüyor.
- Bugünden sonrasını konuşalım. Öngörüleriniz neler?
İki taraf arasındaki müzakerelerde ben şöyle kademeli bir senaryo olabileceğini veya uygun olabileceğini düşünüyorum.
a) İlk aşama; derhal ateşkes, Rus ordusunun şehirlerden çekilmesi ve insani yardımların geçişinin sağlanması unsurlarını kapsayabilir.
b) İkinci aşamada gündeme gelebilecek konular; Rusya’nın Ukrayna’dan çekilmesi, Kırım ve Donbas’ın statüleri, azınlık hakları ve hatta belki Zelinski’nin de tabii ki katılacağı BM/AGİT gözetiminde yeni bir seçim olması.
c) Sonrasında da uluslararası boyut: Rusya ile NATO ve ABD arasında müzakereler. Silahların kontrolü, güven ve güven arttırıcı önlemler ve nükleer silahlarla ilgili . Bu sonuncusu, Rusya ve ABD arasında ikili müzakerelerin konusu olacaktır.
'Putin imajını sarsacak sonuca razı olmaz'
Herhalükarda her iki taraf da, kendi kamuoyuna bir başarı sunabilmelidir. Rusya’nın da bu krizin sonunda en azından bazı kazanımlar elde etmesi gerekecektir. Putin, bir taraftan Rusya’nın prestijini, diğer taraftan kendi imajını ve prestijini sarsacak bir sonuca razı olamaz. Rusya’da Putin muhalefeti baskı altında tutuyor olabilir ama devletin memnuniyetsiz kesimlerinin, memnuniyetsiz oligarkların muhalefetle biraraya gelmeleri halinde Putin’in geleceği risk altına girebilir. Ukrayna’nın temel sınaması, ülkenin toprak bütünlüğünü korumak olacaktır. Ama Kırım’ın geri alınmasında sorun görüyorum. Donbas için ise mesela ileri bir özerklik olabilmesi mümkün olabilir.
'NATO genişleyeceği kadar genişlemiştir'
- Ve NATO'yu tartışmaya başladık. En çok da şunu konuştuk. "NATO’nun Doğu Avrupa’da işi ne?"
NATO üyeliği konusu, resmen öyle söylenmese de, derin dondurucuda olacaktır, zaten de öyleydi diye düşünüyorum. NATO üyelerini korumak ve gereği halinde 5. maddeyi işletme konusundaki kararlılığını ortaya koymuştur. NATO’nun günün koşullarına uyarlanmış olmasının ve üyeler arasındaki yeknesaklığın önemi bu krizle daha iyi anlaşılmıştır. NATO genişleyeceği kadar genişlemiştir. Bundan sonraki aşamada genişleme dışındaki ülkelerle ortaklık ilişkilerini sürdürmesi beklenecektir.
'AB sanki kendini aştı'
- AB'nin, hiç olmadığı kadar sert bir tavır takınmasını neye bağlıyorsunuz?
Bu kriz AB için bir dönüm noktası olabilir. AB sanki kendini aştı. Ukrayna’ya açıktan silah gönderiyor. AB’nin en büyük ekonomik gücü olan Almanya, birliğin askeri gücü de olma yolunda, ilk kez ikinci dünya savaşından beri bu bu derece köklü bir politika değişikliğine gitti. İsveç, 1939’da Finlandiya’ya Sovyet işgali karşısında verdiği destekten sonra ilk kez Ukrayna’ya silah gönderdi. Zelenski’nin geçenlerde Avrupa Parlamentosu'ndaki dramatik konuşması beklendiği gibiydi. Şaşırıcı olan, kendisinden sonra konuşan Yüksek Temsilci Borell’in büyük bir heyecanla AB’nin artık farklı bir AB olduğunu anlatmasıydı. Borrell, insanın gözünde süper kahramanın dönüşü hikayelerini canlandıran mimikleri ve mesajlarıyla dikkat çekti.
'Türkiye'nin Batı'yla ilişkileri için fırsat olabilir'
- Gelelim Türkiye'ye... nasıl etkilenecek?
Türkiye bu krizden en olumsuz etkilenebilecek ülkelerden biridir. Bu nedenle dikkatli ve dengeli bir şekilde politika izlemeye çalışıyor. Montrö kafalarda soru işaretiydi, gerektiği gibi uyguladık, kimsenin de şikayeti yok. Bu kriz, Montrö’nün öneminin ve kurcalanmaması gereğinin anlaşılmasına vesile teşkil etmiştir umarım. Dışişleri Bakanı Türkiye’nin yaptırımlara katılma veya hava sahasını kapama gibi uygulamalar düşünmediğini söyledi. Kriz uzarsa Türkiye durumu idare etmenin ötesine geçip daha kesin bir tutum almak durumuyla karşı karşıya kalabilir. Ukrayna krizi Türkiye’nin Batı’yla ilişkilerinde iyileştirmeler yapılması için bir fırsat sunmuş olabilir.
'Esad Rusya'ya daha da yapışacak'
- Putin’in sınırlarını anlamanın yolu Suriye’den geçiyor gibi bir görüş var. Suriye'de ne olur?
Bu krizin Suriye’de de etkileri olabilecektir. Esad Rusya’ya daha da yapışacak, daha da uzlaşmaz olacaktır. Rusya da, Batı’nın ve Türkiye’nin canını acıtmak istediği takdirde Suriye sahasını kullanmaya yönelebilecektir. Sonuçta krizin ne sonuç vereceğini bilmiyoruz. Ama Kissinger’in söylediklerini biraz da genişleterek hatırlarsak, uygulanan siyasetin başarısını veya başarısızlığını krizin nasıl başladığı değil, nasıl bittiği belirler. Hep birlikte göreceğiz.