İçinde ne ararsanız var; trajedi, sır, endişe hepsi mevcut. Benzeri durumları ifade ederken çarpıcılığı artsın diye kimi olayları anlattığımızda şu sık kullandığımız "film gibi" klişesi, tam da bu olay için söylenebilir: "Gerçekten film gibi"
Sol çevreler Fuat Fegan adını bilirler. Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın her anlamda çok güvendiği, yanı başındaki en önemli yoldaşıydı Fegan. Kıvılcımlı’nın ölümünden sonra da bu yoldaşlığın gereğini yapmış, doktorun eserlerini gün yüzüne çıkarmış, derlemiş, toparlamıştı. Hakkı teslim edilmelidir kuşkusuz. (Fotoğrafta hasta yatağındaki Kıvılcımlı'nın yanı başında)
Öldü mü öldürüldü mü?
Kıvılcımlıcıların ortak saygısını kazanmış biri olan Fuat Fegan, 1983 yılında Almanya’nın Diusburg kentinde katıldığı 1 Mayıs gösterisinden sonra ortadan kayboldu. Tam 39 yıldır, ne izine, ne de onu gören, bilen birine rastlandı. Yoldaşları, uzaktan, yakından birçok tanıdığı yıllarca Fegan’a ne olduğunu merak ettiler. Yurt dışında da yaşıyor olsa cunta yıllarıydı kaybolduğu dönem. “Derin devlet”in kollarının uzandığı, kimi infazların gerçekleştirildiği yıllardı. Öldürüldü mü, cunta eliyle kaybedildi mi diye hep ama hep merak edildi.
Haberdar olduğum andan beri konunun ilgimi çektiğini söylemeye gerek yok. Kıvılcımlı’ya olan bağlılığını bildiğim Kadir ağabeye (Vedat Türkali) sordum bir gün: “Fegan’a ne oldu sizce? Öldürüldü mü?”. "Bilmiyorum, bilmiyoruz" oldu yanıtı. Ama "öldürülseydi, işkencede ya da bir başka biçimde, haberimiz olurdu" dedi.
Yıllarca ama yıllarca bir sır olarak konuşulur bu olay. Değinen, önünü arkasını soruşturan olup olmadığını pek bilmiyorum. Uzun yıllardır uzaktım ülkeden, o nedenle hakkını yemiş olmayayım kimsenin. Sadece Kuzey Kıbrıs’tan, Fadıl Çağla’nın Fegan’ı anlattığı küçük bir kitabından haberdarım ki o da kayıp olayına ilişkin herhangi bir bilgi içermez pek. Fegan Kıbrıslı’ydı bu arada.
'Kayıp Sosyalist'
Türkiye sosyalist hareketinin bu gerçekten önemli, son derece donanımlı figürünün kaybıyla ilgili bilgiler toplamaya çalıştım yıllarca. Pek verimli olduğunu söyleyemem bu çabalarımın. Kadir ağabey “İsveç’te Stockholm’e gidip, eşi Latife hanımla konuş istersen” demişti ama çeşitli nedenlerle gidebilmem mümkün olmadı. Amacım eğer becerebilseydim tüm öyküyü “Kayıp Sosyalist” adıyla kitaplaştırmaktı.
Her yönüyle ilginç olan bu olay sıradan bir kayıp vakası değildi çünkü. Kaybolan sadece bir insan da değildi. Türkiye sosyalist hareketinin tarihinin hafızasının da bir anlamda kaybı sayılırdı. Tüm sosyalist hareketin bu kayıp karşısında, onu arayıp bulma konusunda en azından, sorumluluğu vardı. Öylece bırakılabilir miydi?
Ne oldu Fegan’a? Unutacak mıyız? Merak etmiyor muyuz akıbetini? Tüm bunlardan ötürü çaresizce sürdürdüm araştırmamı. En önemli kaynak olacağını sandığım Kadir ağabeyde bir şey yoktu, sevgiyle söz ettiği Fegan’a ilişkin. Türkiye’ye döndükten sonra da, hala aklımı kurcalamakla, ilgimi yitirmemekle beraber konudan uzaklaşmıştım. Ta ki, daha önce de sözünü ettiğim, Kıvılcımlı hakkındaki olağanüstü çalışmalarıyla bilinen dostum Ahmet Kale’ye de akıl edip Fegan’ı sorduğum ana kadar.
İyi ki basılmadı
Ahmet heyecanla, kendisinin de aynı konu üzerinde çalıştığını söyleyerek işbirliği yapmamızı önerdi. Sevinçle kabul ettim. Önce hem ondaki hem de bendeki bilgileri bir araya getirecek, araştırmalarımızda elde ettiğimiz tüm belgeyi, bilgiyi kayıt altına alacaktık. Yazım aşamasında da iş bölümü yapacaktık. Fadıl Çağla’nın Fegan hakkındaki kitabını da Ahmet’ten almıştım. Amacımız, “kaybolmuş” bir sosyalisti unutturmamak, onun Türkiye sosyalist mücadele tarihinde hak ettiği yerini anımsatmaktı.
Bir de, korkunç bir olay tabii. Ne demek kaybolmak? Dostlarının, yakınlarının ne öldüğünü ne de yaşadığını bildiği biri olmak, öldüyse nasıl bir ölüm, yaşıyorsa ne tür bir yaşam olduğundan haberdar olmamak çok korkunç. Kayıp yakınlarını bu nedenle anlayabilirim. Müthiş bir bilinmezlik içinde, kalpte umut yeşertmek çok zor iş. “Kayıp” dendi mi tüylerim diken diken olur. İngiltere’de kayıp yakınlarının çıkardığı dergilerde “üzerinde şu renk kıyafet vardı”, “en son şurada görüldü” gibi ifadeleri okuyunca ürperirdim.
Araya başka işler girdi, çalışmaya yoğunlaşamadık Ahmet’le. Başlamaya karar verdiğimiz gün gerçekten başlasaydık bugün “Kayıp Sosyalist” kitabını çıkarmış da olacaktık.
Kayıp değil bencillik
İyi ki de olmadı. Şu an hala öfke, kızgınlık, kırgınlık duymama yol açan haberi Ahmet verdi iki hafta kadar önce: “Fuat Fegan yaşıyor”. Yunanistan’ın Girit adasında başka bir evlilik de yaparak bambaşka bir hayat kurmuş Fegan. Çekip gitmesinin gerekçelerini anlayabilirim. Kimsenin bir diyeceği olamaz elbette. Yaşam onun. Vereceği bir hesap varsa da geride bıraktığı, eşine, çocuğuna verir.
Yaşamasına, bulunmasına, ondan bir haber gelmesine elbette sevindim. eğer haber doğruysa şu anda hissettiğim sadece ama sadece öfkedir. Bir insan, yıllardır kendisini merak eden yoldaşlarını üzdüğünü, acıya boğduğunu hiç mi düşünmez? Tek bir haber de mi iletmez? Türkiye sosyalist hareketinin önemli bir mirasçısı olmanın hiç mi sorumluluğu yoktur? Türkiye solunun tarihinde devlet kaynaklı öldürmeler, kaybetmeler çoktur. Binlerce insana Fuat Fegan’a da bu yapılmış olabilir korkusunu yaşatmak da ne?
Bir kayıp olayından, müthiş bir bencillik öyküsü çıktı sonuçta anlayacağınız. Biz kitabı şimdi Ahmet’le Fegan’ın kaybı dahil, sonraki dönemini de yazarak yayınlayacağız tabii ki.
Kendi adıma söyleyeyim, pek de iyi şeyler yazmayacağım.